Lozan'da verllen din öldürülecektir sözü

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

(Bera-yı malûmat size gönderildi.)

Büyük Doğu’nun yirmi dokuzuncu sayısında; “lozan’ın İçyüzü” diye yazılan makaleden.

İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en mânidar sözünü söyledi. Dedi ki:

“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”

lozan’da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıtları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hıristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:

“Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden, yani an’ane-i İslâmiyetten kurtulmak hususunda besledikleri—yâni İsmet’in beslediği—azmin, inkâr edilmez delilidir.”

Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının, yâni İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’î azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksat altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.

Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları... Fakat esas meselelerde daima baş başa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir.”

lozan Konferansının ikinci safhası: “..... Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle, bu millette, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir.”

Nihaî Vesika

lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, “Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap:

“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.”

Artık bunun üzerine herşey ap açık anlaşılıyor, değil mi?

Gizli anlaşmanın entrikası

Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur’ân’ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”

Aynı Hayim Naum Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mâni kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak plânın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde—yani Mustafa Kemal yanında—emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki, bu tesir, mahut mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türkü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.

(Emirdağ Lâhikası)

SÖZLÜK:
an’ane-i İslâmiyet : İslâmî gelenek
başmurahhas : baş temsilci
bera-yı malûmat : bilgi vermek için
emel : arzu, istek
hakikî : asıl, gerçek
heyet : topluluk
hizb : parti, grup
hulûs : samimiyet
hususunda : konusunda
içtima : toplanma, bir araya gelme
iktibas etmek : bir kitap veya yazılı kaynaktan bir parça almak, alıntı yapmak
ivaz : bedel, karşılık olarak verilen şey
kasdetmek : bilerek, isteyerek yapmak
kat'î : kesin
mazi : geçmiş
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
mukaddesat : kutsal olan şeyler
murahhas : devlet veya bir teşekkül adına yetkili olarak bir yere gönderilen kişi
takdim etmek : sunmak
teminat : inandırarak ve güvendirerek emanet alıp-vermek, kefil
temsil : birinin veya bir topluluğun adına davranma
vaziyet : durum, hâl
ahkâm : hükümler, esaslar
ehl-i salip : haçlılar, haçı kutsal sayan Hıristiyanlar
entrika : dalavere, dolap çevirme
hahambaşı : Musevîlerin dînî lideri
hâlis : içten, katıksız, samimi
hasebiyle : dolayısıyla, -den ötürü
hasım : düşman
heyet : topluluk
hudut : sınır
intizam : düzen
istiklâl : bağımsızlık
katletme : öldürme
mâneviyat : fazilet ve ahlâk gibi mânevî değerler
memur-u müşahhas : görevlendirilmiş, atanmış memur
mukabil : karşılık
murahhas heyeti : devlet veya bir teşekkül adına yetkili olarak bir yere gönderilen heyet
müessir : tesirli, etkili
mülkî tamamiyet : ülke varlığı, toprak bütünlüğü
müşavir : danışman
Nihaî Vesika : anlaşma belgesi, sonuç bildirgesi
satvet : güç, kuvvet
sun'î : yapmacık, sahte
şevket : azamet, haşmet
taahhüt etmek : garanti etmek
telkin etmek : fikir aşılamak, fikren yönlendirmek
temas etmek : konuşup görüşmek
teşebbüs : girişim
vareste : kurtulmuş, uzak
yafta : etiket
zemin : yer, dünya
aziz : çok değerli, izzetli
beyan etme : açıklama
Diyanet Reisliği : Diyanet İşleri Başkanlığı
Diyanet Riyaseti Müşavere Heyeti : Diyanet İşleri Başkanlığı Danışma Kurulu
Diyanet Riyaseti : Diyanet İşleri Başkanlığı
elzem : çok gerekli olan
hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat : asıl, gerçek
heveskâr : hevesli, istekli
hikmet : gaye, neden
ihanet : haksız yere hakaret etme, aşağılama
ihbar : haber verme
imha : yok etme
İsm-i Celâl : “Allah” ismi
istida : dilekçe
keyfî : isteğe, arzuya göre
mahut : bilinen, adı geçen; garanti edilen
mevzu : konu
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
murad : istek, dilek
mushaf : Kur’ân’ın ciltlenmiş hâli
muvaffakiyet : başarı
müşavere heyeti : danışma kurulu
müşfik : şefkatli
neşir : yayma, yayılma
nezdinde : yanında
suret : kopya
Şeriat-ı Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği şeriat, İlâhî kanun ve hükümler, İslâmiyet
tasdik etmek : doğrulamak, onaylamak
tesadüf etme : rastlama
tetkik : inceleme, araştırma
tezahürat : görünmeler, belirmeler
unsur : parça
vesika : belge
zulmet : karanlık
zulüm : haksızlık

Risale-i Nur Haberleri