M. İslamoğlu’nun ‘Harici/Tekfirci’ mantığı ve iftirasının tescili

Şahin DOĞAN

Geçen haftaki “M.İslamoğlu’nun Risale-i Nurlar Vahiydir İftirası” başlıklı yazımızdan sonra İslamoğlu, Akabe Vakfının resmi web sitesinde bir sehiv açıklaması yayınladı. Açıklamada tarafımızca ifşa edilen mezkur ifadelerin sehven iktibas edildiğini bunun ikinci baskıda düzeltileceğini ama buna rağmen “en sonunda iş risaleleri Kur’anla eşdeğer vahiy ilan etmeye dayanıyor” ifadesinin doğru olduğunu çünkü bunun “risalelerin geneline yayıldığını” söylüyor. Ve bu iddiasını kanıtlamak için risalelerden yeni alıntılar yapıyor. Risalelerden yaptığı bu yeni alıntıları bile tahrif etmekte bir beis görmüyor İslamoğlu. Tahrif üstüne tahrif.

Daha önceleri Şems-i Tebrizi için “İsmaili”, Hallac-ı Mansur için “Karmati”, Niyaz-i Mısri için “yalancı peygamber”, İmam Ahmed bin Hanbel için “sultanların yalakası” diyen İslamoğlu, şimdi de Bediüzzaman Said Nursi için “Gulât (aşırı) Şia” diyor. Bununla da kalmıyor ve en sonunda iş gelip başta merhum Bediüzzaman olmak üzere bütün nur talebelerini tekfir etmeye dayanıyor. Dayanıyor ne kelime açıkça tekfir ediyor. Mekkeli müşrikler hakkında nazil olduğu bütün müfessirlerce kabul edilen bazı ayetleri (Bakara 79 vb.) mana bağlamından yalıtarak Bediüzzaman hazretlerine uyarlamak kelimenin en yalın anlamıyla onu tekfir etmektir yani dinden çıkarmaktır. Ve bu tavrında tarih boyunca en büyük felaket olan tipik bir ‘harici/tekfirci mantığı’ olduğunu söylemeye gerek bile yok. Hariciler başta Hz. Ali (r.a) olmak üzere bazı sahabeleri bu düz mantıkla nasıl tekfir ettilerse İslamoğlu da aynı mantıkla hiç acımadan, hiç düşünmeden ve hiçbir insaf terazisi ile tartmadan bir İslam alimini tekfir edebiliyor. Anlayacağınız özrü kabahatinden büyük.

Merhum Bediüzzaman defaatle “Risale-i Nurlar vahiy değildir ve asla olamaz” (1.Şua, Envar Neşriyat, s.711) demesine rağmen İslamoğlu ısrarla “hayır risaleler vahiydir” demeye getiriyor sözü. Ve bütün takipçilerini de birer zavallı ve aldatılmış olarak görüyor. Öyle ya “risaleleri Kur’anla eşdeğer vahiy ilan eden” ve “son vahiy olan Kur’an’a inanması imkansız görünen” hangi isim ve grup olursa olsun bu sıfatı ve yakıştırmayı hak ediyor İslamoğluna göre. Kısacası hazret Bediüzzaman, Risale-i Nurlar, Nur talebeleri ve Risalelerde yazılan şeylere inanan herkese karşı tekfir kılıcını çekmiş ve geri adım atmaya da pek niyeti yok gibi. Tabii tövbe kapısı açıktır demeyi de ihmal etmiyor, bütün nur camiasını sahih bir tevhide ve nasuh bir tövbeye davet ediyor. Görüldüğü gibi İslamoğlu bildiğini okumaya devam ediyor. Artık bu saatten sonra makul şeyler söyleyip tartışmayı uzatmak abesle iştigal olur. Çünkü ‘bir düşünce hezeyan mertebesine çıkınca diyalog imkansızlaşır.’ Onun için değerlendirmeyi akl-ı selimin takdirine bırakıyorum.

Bilindiği gibi İslamoğlu’nun sehven kitaba girmiş dediği o ifade Saadettin Merdin’in ifadesiydi. İslamoğlu’na göre ifadenin kitaba girmesi sehiv, kendisi değil. Merdin de o ifadeyi Yaşar Kutluay’dan alıntılamıştı. Tabiî ki hepsini tahrif ederek. “İlim namusu” gereği hem meselenin aslını öğrenmek, hem ispat etmek, hem de facianın boyutlarını gözler önüne sermek için ifadenin daha doğrusu iftiranın peşine düşüp izini sürdük ve gördüklerimiz karşısında yine hayretler içinde kaldık. Eminim siz de okuyunca hayretler içinde kalacaksınız.

Önce ilgili ifadeyi İslamoğlu’ndan tekrar okuyalım:

“…En sonunda iş risaleleri Kur’an ile eşdeğer vahiy ilan etmeye gelip dayanıyor: Kur’an ve Risale-i Nur, arşı azamdan, ismi azamdan ve her ismin azamlık mertebesinden nüzul ile ezel ve ebed ve şu anı ve bütün gaybi alemi ve bütün beşeri ve kevni hadiseleri kuşatan ve tasarrufu altına alan kelimetillahtır ve semavidir. (25.Söz)” (Bkz: M.İslamoğlu, Kur’an’ı Anlama Yöntemi, s. 342, 99. Dipnot, Denge yay, 2014)

Şimdi Saadettin Merdin’den okuyalım:

“…Son aşamada ise şöyle diyerek iyice haktan uzaklaşacaklardır: Kur’ân ve Risâle-i Nur; arş-ı azamdan, İsm-i azam’dan ve her ismin azamlık mertebesinden nüzul ile ezel ve ebed ve şu anı ve bütün gaybi âlemi ve tüm beşeri ve kevni hâdiseleri kuşatan ve tasarrufu altına alan Kelimetullahtır ve semavîdir.” (Bkz: Said-i Nursi, Saadettin Merdin, 09 Mart 2014)

Şimdi de Yaşar Kutluaydan okuyalım:

“…Yayınladıkları bir beyannamede son adımı atmışlar: Kuran ve Risale-i Nur… Bunlardan birincisi arşı azamdan ismi azamdan ve her ismin azamlık mertebesinden nuzul ile, ezel ve ebed ve zaman-ı hali ve bütün alem-i gaybiyeyi ve umum hadisat-ı kevniyyeyi ve beşeriyeyi daire-i ihatası ve kabza-i tasarrufu içine almış bulunan kelimetullahtır ve semavidir. İkincisi ise o mucize-i kübranın surlarının beşer eliyle yıkıldığı ve temel hakikatlarına doğrudan doruya hücum edildiği bir zamanda Kuranın kendi kendisini müdafaa için yine onun, yani kendisinin lemeaat-ı icaziyesinden tereşşuh etmiş bir nur-u mücessemidir…” (Mezhepler Tarihi Yönünden Said Nursi ve Nurculuk, Doç. Dr. Yaşar Kutluay, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1966. s. 218)

Gördünüz mü felaketi? Öyle bir facia ki neresinden başlayacağını şaşırıyor insan. İslamoğlu kaynak olarak 25. söz diyor, 25. Söz’e gidiyoruz öyle bir şey yok. Merdin, ifadeyi sadece tırnak içine alarak herhangi bir kaynak ismi vermiyor, Kutluay ise bazı nur talebelerinin beyanı diyor. Silsile belli. Merdin Kutluay’dan, İslamoğlu ise Merdin’den çalmış. Çalmış diyoruz çünkü Merdin, Kutluay’ın ismini ve ilgili makalesini zikretmezken İslamoğlu da aynen onun izini takip ederek ne Merdin’in ne de Kutluay’ın ismini zikrediyor. Lütfen dikkat buyurun! Merdin, Kutluay’ın ifadelerini tahrif ediyor, İslamoğlu ise Merdin’in. Kitabının ne dipnotunda ne metninde, ne indeks bölümünde, ne de kaynakçada Merdin ve Kutluay’ın ismini bulabilene aşk olsun ve dahi helal olsun. Sadece o ifade değil iftiranın belgesi olan 99. dipnotun tamamı Merdin’in bahsi geçen makalesinden kopyalanmış. Daha bitmedi Akabe Vakfı sitesinden yaptığı açıklamada risaleler vahiydir demek için sıraladığı alıntıların tümü bizzat risalelerden değil yine aynı makaleden kopyalanmış. Hatta İlgili makalenin dipnotlarını kes-yapıştır tarzında olduğu gibi almış. Çok ilginçtir yine Merdinin adı ve makalesi ortada yok. Sehiv açıklamasında bile sehiv var, intihal var. (Bkz: Said-i Nursi, Saadettin Merdin, 09 Mart 2014) Kaldı ki sadece Risale-i Nurlar değil pirleri Kutluay’ın ifadeleri bile tepetaklak edilerek gerçek bir tahrife ve tahribe uğratılmış. İtiraf etmek gerekir ki Kutluay, en azından ilim namusu açısından, ikisinden daha dürüst. İslamoğlu bütün bunlara rağmen “25. Sözden iktibas edilen paragraf” diyebiliyor. Şunu artık kesin biliyoruz ki İslamoğlu okudum dediği risalelerin hiçbirini okumamış, okumak şöyle dursun açıp bakmamış bile. Kısacası tahrif, intihal, ilmi hırsızlık, iftira hepsi bir arada. İlim namusunun bu denli ayaklar altına alındığı bir başka örnek yoktur sanırım.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.