I-
Dünyaca ünlü pop yıldızı M. Jackson'ın "ani" ölümü herkesi şaşırttı. Esasında ölüm hepimiz için ani. Ne doğduğumuz saate randevumuz var ne de öldüğümüz saate. Ama yine de ölüm bizim elimizde zannediyoruz. Yunus'un "gök ekin biçmiş gibi" dediği genç ölümleri, postmodern faniler için her yaşta geçerli. Ellide ansızın, altmışta orta yaş, yetmişte ne kadar da dinç görünüyordu, seksende ondan öğreneceğimiz daha çok şey vardı cümleleri eşliğinde gidenin ardından ölümü evcilleştirmeye kalkıyoruz. Yalan oysa. Hepsi yalan. En çok kendimizi kandırmayı seviyoruz. Bunun adı de kendin ile barışık olmak. Ben dünyanın en muhteşem diye başlayan cümleleri kurmamızı istiyor bizden nefsi emarede kayıtlı kalmamızı hedefleyen modern psikoloji. Ben dünyanın en muhteşem kadını /erkeği diye cümleler kurunca ölüm korkup kaçacak zannediyoruz.
Ölüm hepimiz için niye bunca erken!? Ölen şöhretli ve zengin olunca medyanın şefliğinde nasıl da baskın çıkıyor koronun sesi. Yüz yıl önce bu soru oldukça ahmak kaçacakken şimdi mümininden münkirine herkesi aynı çemberde birleştiriyor: "Neden tam da şimdi, hayat bu kadar tatlı bu kadar ışıltılı iken!"
Ölenler şov yıldızı olduğunda hayal kırıklıkları ahlamalar, göz yaşlarını göz yaşlarına eklemeler, naklen ölüm gerçekliğinde küresel köyün yası haline geliveriyor.
Küresel dünya, en küresel ölümü Lady Diana'nın cenazesinde yaşamıştı. Naklen seyrettiğimiz cenaze töreninin ardından günlerce Hıristiyanların cenaze törenine hayran cümleler doldurmuştu köşeleri. Hatta Müslüman toplumu adam etmeyi birincil meselesi sayan "kanat önderleri", cenaze törenlerinde siyah takım elbise siyah rugan ayakkabı giymeyi bilmeyen erkekleri aşağılayıp; öteki dünyanın kadınlarını yani fönlü saçları, şık gözlükleri, en marka elbise ve şalları ile hüznün en güzel ifadesi olarak duran batılı kadınları rol model olarak sunmuştu cenaze törenleri için.
Leydi Di'nin dillere destan cenazesi -ki toprağı bol olasıcının dillerle destan bir düğünü de olmuştu- bizim tuzu kuru elitlerimize dertli dertli şu soruyu sordurtmuştu: "Bir gün bizim de bu kadar şık ve estetik cenaze törenlerimiz olacak mı?"
Leydi Di'nin cenaze törenine gıpta ile bakan kalabalıklar, Leydi Di olamasalar da sanki onun cenazesine katılanlardan biri olma durumunu merhum Barış Manço'nun cenazesi ile yakaladı. Kapı önündeki uzun bekleyişler, geceleri yakılan mumlar. Her teferruat, öğrenilmiş cenaze formatına uyum için itina ile kullanıldı. Öğrenilmiş çaresizlik kadar öğrenilmiş yas merasimlerine aşina olacaktık bundan böyle. (Konu mevtanın nasıl kefenlenmesi gerektiğini öğretmek olunca ilahiyat hocaları dahil herkes aynı öfkenin frekansında nasıl da yurttan sesler korusu kesiliveriyordu. Aman canım bu ne vahşettir böyle. Ekrandan kefenleme merasimi. Cık. CIK. CIKK.)
II-
Jackson'ın ardından Müslüman mıydı değil miydi tartışmaları sürerken tartışmasız bir iddia gündemi dolduruyor: "Bir daha Jackson gibisi olmayacak!"
Bu iddiayı nereden okumak gerekiyor?
1977 yılında Elvis Presley tıpkı Jackson gibi evinde ölü bulunduğunda yer yerinden oynamıştı. Dünyanın bütün müzisyenleri bir daha Elvis gibi birinin olmayacağı konusunda neredeyse hemfikir idiler.
Elvis'in ölümü de tıpkı Jackson'ın ölümü gibi binlerce insanı o kadar derinden etkiledi ki, onun ölmediğini gittikçe genişleyen bedeni ile hayranlarını hayal kırıklığına uğratmamak için ıssız bir adaya çekildiğini iddia edenler, bu iddialarından, üzerinden yıllar geçtiği halde asla vazgeçmediler.
Elvis'in ölmeden önce neredeyse bir metre kare büyüklüğünde sandviç yediği konuşuluyordu çünkü.
Elvis gibi biri bir daha gelmedi. Elvis'ten kalan eşyalar kadar Elvis'i taklit edenler de ekonominin pastasından payını almaya devam etti.
Sosyolojik bir dönemselleştirme üzerinden okunduğunda, Elvis'in başarısına alt tabakaların rüyalarını süsleyen sınıf atlama ve Amerikan rüyası eşlik eder.
Borçları yüzünden hapishaneye girmiş şoför bir babanın oğlu olarak; çalışırsan her şeyi başarırsın tezinin ispatı olarak yükselir Elvis'in hayatı. O kadar yükselir ve dünyayı o kadar sarsar ki, Rock'n Roll edebi metinlere kadar girer. Akile Hanım Sokağı adlı romanında kadın kahramanının iffetini Halide Edip Rock'n Roll dansı üzerinden ifadelendirir uzun uzun.
Amerikan rüyasının en etkili olduğu bir zamanda, Elvis hem zenci hem beyaz gırtlağı, türler arası fark gözetmeyen seslendirmeleri ile herkesin sevgilisidir. Parlak yüzüne eşlik eden parlak kıyafetler, parlak kıyafetler ile ters açı uzun favorileri ile modernin son yüzü gibidir.
Elvis toprağa iade edilirken, hayranları bir daha Elvis olmayacak diye inlediler. Bir daha Elvis olmadı doğru. Ama bir müddet sonra Michael Jackson ortaya çıktı. Şimdi onun arkasından da bir daha Jackson olmayacak, yaşayan son efsaneydi o feryatları yükseliyor. Jackson gibisi olmayacak. Ama kendi hikayesi ile yaşadığı dönemin ruhunu aynı metin içinde eriten bir pop yıldız çıkacak yine. Çünkü "şov devam ediyor."
III-
Elvis'e mutlu Amerikan rüyası eşlik ettiyse Michael Jackson'a postmodernliğin bütün türleri birbirinin içinden geçiren melezliği eşlik etti. Elvis modernliğin baş tacı olan enerjiyi yerinde duramayan bir ritim ile sallanıp yuvarlanarak bulduysa; Jackson, postmodernin dünü ve yarını unutan "şimdi"sinde buldu "ay yürüyüşü"nü. İleri doğru hamle yapıp geri geri giden bir hareket. Hiçbir dans postmodern dönemin ruhunu bundan iyi "okuyamazdı".
IV-
Jackson'un yıllar içindeki yüzlerine dikkat kesilin lütfen. Son haline korkmadan ürkmeden bakabilmeniz mümkün mü?
Medya eliyle Jackson'ın Müslüman olduğu üzerinden devşirilmeye çalışılan son hayranlık kırıntılarını düşünün. Hadis-i Şerifi hatırlatmama gerek var mı? "Herkes yaşadığı gibi ölecek."
Peki ama siz neden onun Müslüman olmasını bu kadar çok istiyorsunuz? Sorun bu soruyu kendinize. Cevabınızla yüzleşmeye hazır mısınız?
Şu soruyu da sorun lütfen: Her şöhret ölümünün arkasından ölümün ebedi hayatı hatırlar yerine unutturan olarak sahnelenmesinden siz kendinizi ne kadar koruyabiliyorsunuz?
Sekülerleşmenin sondan bir önceki durağı, ölümün evcilleştirilmesi.
Yeni Şafak