Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: “Misafir girmeyen eve melek girmez.” (Şir’a)
Meşhur bir söz vardır; misafir bereketiyle gelir. On getirir, birini yer, dokuzunu bırakır, gider. Yakın geçmişe kadar sevilen, yolu gözlenen misafir ve misafirperverlik müessesi tarihin mazi yapraklarına hapsedilmek isteniyor. Bu husustaki, vazifenin mihrak noktası da ev hanımında düğümleniyor. “Yuvayı dişi kuş yapar” sözündeki hakikat, ev hanımlığının ehemmiyeti ve kutsiyetini vurgulamaktadır. İdeal bir ev hanımı tedbirli davranarak önceden evin erzak ve ihtiyaçlarını mevsiminde ucuzken toptan satın alıp, hazırlar, köşesine koyar. Darlık zamanlarında bile her an misafir ağırlamaya hazır olur. Misafir ağırlamak de bereket ve huzura vesiledir. Misafir hiçbir zaman yoksulluk getirmez, aksine huzur ve bereket getirir.
Büyüklerimiz her zaman misafirperverlik konusunda son derece hassas davranmışlardır. Ekmeğin karneyle satıldığı, bir metre patiskanın, bir kilo şekerin bulunmadığı darlık zamanlarında bile misafir ağırlamaktan çekinmemişlerdir. Osmanlı kültürü ile yetişmiş bir hanım bana şunları söylemişti; “Savaş yıllarından yeni çıkmıştık. Kıtlık vardı. Ama biz komşularımızla, dostlarımızla bir araya sık sık gelirdik. Hiçbir şey olmasa domatesli pilav yapardık. Büyük bir mutlulukla ikram eder, halimizden şikâyet etmezdik. Şimdi komşu komşuya gidecek, telefon açıp randevu alınıyor. Ev sahibi bir telaşa giriyor. Ne yapsam, ikram etsem diye. Bu sefer de samimiyet kalktı kızım.”
Ne değişti? Tabi ki bizler. Bencilleştik. Güzellikleri sevdiklerimizle paylaşmak istemiyoruz. Eskiden her şeyi dostlarımızla paylaşmaktan hoşlanırdık. Ama bir arkadaşımızın evine ziyarete gitsek, bize yemek olarak bir çorba, bir pilav ikram etse, ikramını az görebiliriz. Büyüklerimizin yaşantısı böyle değildi. Her geleni Allah’ın bize yolladığı misafir olarak görür, evde ne varsa o ortaya konulur, yenilir şükredilirdi. Şu an aynı şekilde misafirlerimize evde olanları ikram etsek, arkamızdan konuşulup konuşulmadığı hakkında şüphelerimiz olur.
Misafir ağırlamak zorlaştırıldı; Hanımlar birbirine oturmaya gittiği ikindi çaylarında bile 7-8 hatta 10 çeşide varan ikramlar yapılıyor. Şimdi kim ister misafiri? İlk önce evimiz çok temiz, tabiri caiz ise mum gibi olmalı. Ondan sonra sıra geliyor 7-8 çeşit ikramın yapımına, eğer maddi sıkıntımız da varsa vay halimize. Bu yüzden bu tür oturmalar azaldı. Pandemi çıktığından beri hanımlar daha rahat gelen yok, giden yok!
Herkes kendi başına evde oturmaya başladı. Şahsen ben oturmaya gittiğim bir evde bu kadar ağır ikramlarla karşılaşırsam bir daha gitmek içimden gelmiyor. Ev sahibini üzmek, yormak istemiyorum. (Buradaki protokollü görüşme isteğini ister istemez hissediyorum.) Ani bir misafir geldiğinde evimizde ikram edilecek bir şey yoksa; bir çay demleyip birkaç kahvaltı çeşidi ile samimi bir dostluk yaşayabiliriz. Bu konuda şöyle bir hadis-i şerif var: “Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allah-ü tealayı üzmüş olur.”
Burada şunu da anlatmadan geçemeyeceğim; İktisatlı geçinmeyi iyi bilen bir hanımefendiye, arkadaşı maddi sıkıntı çektiğini, geçinemediklerinden dem vurmuş. Hanım arkadaşına şöyle tavsiyede bulunmuş; “Evinize misafir çağırın, onun bereketiyle sizde geçinirsiniz!”
Neleri değiştirebiliriz? Ani gelen misafirimizi hiç panik yapmadan güler yüzle karşılayabiliriz. Bu rahatlığı kendimize kazandırabiliriz. (Sonradan kazanılan alışkanlıklar zor olsa da) Evimiz dağınık, karışık veya kirli olabilir. O an temizlikte yapıyor olabiliriz. Kendimizi bu konuda sıkmamıza gerek yok. “Gelen misafir beni görmeye geldi, evimin dağınıklığını değil” diye düşünmemiz lazım. Evimin dağınıklığı görüldü diye telaş etmeden amma pasaklı kadın, diyecekler gibi endişelere aklınıza gelebilir. Bu yüzden en güzel şey boş vermektir. Biz iyi ve saf niyetle hareket ettikten sonra kim ne düşünürse düşünsün umurumuzda olmamalı.
Allah ne verdiyse evimizde olanı ikram ederek, hoş bir sohbet ortamı kurabiliriz. Bu bizim ruh sağlımız içinde olumlu bir davranış olur. Kafamızdaki protokolleri yok etmeye çalışmalıyız. Yemeğe gelen misafire de fazla çeşide çıkmadan bütçemizi ve bünyemizi zorlamadan, kendimizi strese sokmadan hazırlamalıyız. Kastettiğimiz gelen misafiri iyice boş vermek değil, sadece elimizden geleni yapmak gereklidir.
Eskiden insanlar yorulup, bunaldıklarında rahatlamak ve sıkıntısını atmak için bir dostuyla sohbet etmeyi tercih ederlermiş. “İnsan insanın zehrini alır” diye bir söz vardır. Bu nedenle gece veya gündüz dostlar birbirine samimi bir şekilde oturmaya gider uzun saatler hoşbeş ederlermiş. Herkes birbirinin birikimlerinden faydalanırmış. Sohbetten sonra da insanları eğlendiren, dinlendiren şey kitap okumaktı. Şimdilerde ise canımız sıkıldığı zaman televizyon seyretme eğilimine giriyor, yanında da bir şeyler atıştırarak yalnızlık hissimizi örtmeye çalışıyoruz.
Bu arada yaşanmış şu hadiseyi de anlatmadan geçemeyeceğim:
Eşi üst düzey bir yönetici olan bir aile iş icabı Arabistan’a gidip uzun seneler orada kalmışlardı. Döndüklerinde hatıralarını anlatırken oradaki hanımların öğle çaylarında 30 çeşit pasta, börek çeşidi yapıp, uzunca bir sofrayı gayet şaşaalı donattıklarını ve her çeşidinde güzel ve lezzetli olduğunu, sıra ile oradaki arkadaşların evlerine ziyaretine gittiklerinde hep aynı şekilde aşırı bir gösteriş hâkim olduğunu anlatmıştı. Sıra bizim arkadaşa gelince 3 çeşit pasta çeşidi yapıp, masayı hazırlamış, fazla israfa ve gösterişe karşı olduğu için hiç istifini bozmadan arkadaşlarını bu şekilde ağırladığını anlatmıştı. Böyle bir çevre içinde yaşayan bir kişinin bu şekilde hareket etmesi için son derece cesaretli, kendine saygısı ve güveni olması gerekir, diye düşünmüş, bu hanımı çok takdir etmiştim.