Burç FM'de hafta içi her gün "Günün yorumu" başlığı altında kısa, 6-7 dakikalık bir yorumum var.
Akşam saat 18.50 gibi yayınlanıyor, sabah saat 08.30'da tekrarı veriliyor.
Gazete yazım farklı, Burç yorumu farklı konular üzerine. Buna itina ediyorum. Ama azda olsa bazen, aynı konuyu iki yerde de işlemem gerekiyor. Ya da radyoda işleyip gazetede vermediğim zaman, içimde bir eksiklik hissediyorum.
Mahinur konusu da öyle oldu. Çarşamba günkü radyo yorumumda Mahinur konusunu ele aldım. Gazetede yazamadım. Ama içimde de o eksiklik duygusu kaybolmadı.
Bugün o radyo yorumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hem de bu vesile ile radyo yorumlarına dikkatinizi çekmiş oluyorum. Türkiye'nin neresinde olursanız olun, akşam saat 18.50, sabah saat 08.30 gibi Burç FM'i açmayı unutmayın:
İşte o yorum:
Sizin de içinizden zaman zaman "Acaba bizim demokrasimiz nasıl bir demokrasi?" sorusu geçiyor mu?
Mesela, şu Mahinur Özdemir isimli genç kızımızın Belçika Parlamentosu'nda yemin ederek göreve başlaması sizin içinizde nasıl duygular oluşturuyor?
Henüz 26 yaşında, pırıl pırıl bir genç kız Mahinur. Ve başörtülü. Hristiyan Demokrat Parti içinde siyaset yapıyor. Yaptığı çalışmalarla Belçika'daki Türkler'in sevgisini kazanmış. Artı, yine insani ilişkilerle, Hristiyan Demokrat Parti içinde kendisini sevdirmiş. Sonuç...
Şimdi o bir milletvekili.
Yemin etti ve coşkun bir şekilde alkışlandı. Kimse sıra kapaklarına vurmadı. Kimse, "Burası devlete meydan okunacak yer değildir" diye kükremedi. Kimse Mahinur'un oraya başörtüsü ile gelmesinde provokasyon ihtimali aramadı. Bu, Avrupa gibi İslamofobinin boy saldığı bir atmosferde gerçekleşti.
Düşünüyorum da, herhangi bir TV kanalında gerçek bir habercilik yapılsa, ekranın bir yanına Mahinur'un yemin merasimini, diğer yanına Merve Kavakçı'nın yemin merasimini koymak ve "Yorumsuz" bir akış sağlamak gerekirdi.
Ne yazık ki bu, ülkemiz adına çok sevindirici bir kıyaslama olmazdı.
Merve Kavakçı olayı, çok dramatik bir deneme oldu ülkemizde. Milletin oylarıyla gelmiş bir insanın vekilliği gasp edildi. "Bir milletvekiline bu yapılır mı?" diye isyanlar çıkarılmadı. Çünkü Türkiye, kaç kere maruz kaldığı askeri müdahalelerle, milletin oylarının bir kalemde yok farz edilmesine alışkındı. Merve de çiğnensin, çok muydu? Merve'ye gelinceye kadar, kaç genç kızın eğitim hayatı gasp edilmişti. Sokaklarda eğitim hakkını aramıştı on binlerce başörtülü genç kız. Türkiye boydan boya "Özgürlük için el ele" zincirine tanık olmuştu...
Kadın hakları çok kutsanırdı Türkiye'de...
Devrimlerin en baş sırasında o vardı.
8 Mart Kadınlar Günü idi ve kadın hakları bizde "Cumhuriyetin kazanımı" olarak selamlanırdı.
Ama işte, kadın hakları, başörtülü kadın denince asla ve asla gündeme gelemiyordu.
Ulusal ve uluslararası yargı bile, başörtülü genç kadının eğitim hakkına darbe vurmakta birleşmişti.
Merak etmiyor musunuz?
Acaba Belçika'daki olayı, bizim yasakçı zümre hangi duygular içinde seyretmiştir?
-Utanç mı? Öfke mi? Kıskançlık mı? "Canım onlar başka!" sığınmaları mı? Acaba hangi duygularla?
Başörtülü genç kızlar, Avrupa ülkelerine gittiler okumak için. Oralarda eğitim ortamı buldular. Oradaki öğretim üyeleri ve dünyanın farklı ülkelerinden gelen öğrenciler şaşırdılar Türkiye'deki uygulamaya... Anlamadılar başörtülü bir genç kızın eğitim hakkının elinden alınmasını... Ama bu bir gerçekti... Merve Kavakçı'nın karşı karşıya kaldığı yok ediciliği de anlamamış olmalıdırlar.
Merve Kavakçı şimdi Amerika'da, başörtülü olarak üniversitede ders veriyor.
Bizde olamayan orada nasıl oluyor? Farkımız ne?
Ve bizde olamayan şey, Belçika'da Mahinur Özdemir örneği ile nasıl oluyor?
Karşınızda gözlerinin içi gülen, başörtülü, pırıl pırıl bir genç kız. Orada hizmet edecek. Eminim Türkiye'yi, asli vatanını da düşünerek hizmet edecek. Ne diyeceğiz o zaman? Başörtülüsün sen, hizmet etme mi diyeceğiz?
Ben bu çağrıyı bin kere yaptım bizim başörtülü kızlarımız için...
-Bu memleketin doktora, öğretmene, bilim adamına ihtiyacı var, bırakın başörtüleri ile okumak isteyen öyle okusun, kimsenin yolunu kesmeyin, kimsenin kanatlarını yolmayın, uçabilen uçsun. Sonra ülkeye hizmet etsin. Doğudaki annenin doğumuna yardımcı olsun, bir köy çocuğunun gözlerine eğitimin ışığını taşısın...
Kimse duymadı. Yürekler kolay çözülmeyecek ölçüde katılaşmıştı. Kimse başörtülü genç kızların çığlıklarına kulak vermedi. Gözyaşlarını görmedi.
Belçika Parlamentosu'nda bir tek genç kız. Türk ve başörtülü.
Bizde birilerinin işi o kadar zor ki...
Cumhurbaşkanının eşi başörtülü. Başbakan'ın eşi başörtülü.
Ve Belçika'da parlamentoya giren Mahinur başörtülü.
Her şey, "Bu bir gerçekliktir, Türkiye'nin, Müslümanlığın bir gerçekliğidir, bunu kimse örtemez" diye haykırıyor.
Bilmiyorum, Belçika'da bir Anayasa Mahkemesi, Hristiyan Demokrat Parti için, başörtülü bir genç kızı milletvekili olarak Meclis'e taşıdığı için kapatılma davası açar mı?
Bilmiyorum bizim yargı kurumlarımız, bu işten de AK Parti için bir laiklik karşıtı eylemlerin odağı suçlaması çıkarır mı?
Bugün