“Hüdâ şahit güzellerden güzelsin gayri nem vardır?
Cemâlin görmesem gönlümde gam, çeşmimde nem vardır.”
Neccarzâde Şeyh Rıza
(Hüda: Allah, çeşm: Göz)
Fatıma annemiz, biricik babası vefat etmeden önce:
- Yâ Resûlallah, senin simanı bundan sonra göremeyeceğim! deyip ağlamıştı. Bunun üzerine Efendimiz (a.s.m), Hz. Ali’yi çağırarak şöyle buyurmuş:
- Yâ Ali, hilyemi yaz! Zira vasıflarımı görmek, beni görmek gibidir.
Zamanla, Hz. Ali’nin yazdığı, ulu Peygamberimizin özelliklerinin anlatıldığı metinler birer sanat eseri olarak duvarlarımızı süslemiştir. O tablolarla hat sanatımız şeref kazanmış, müminler yüce Peygamberimizin hususiyetlerine bakmayı bile mübarek saymıştır. Biz de bundan cesaret alarak onun özelliklerini nazara vermeye çalışacağız:
Hz. Ali (r.a), Peygamberimizi (a.s.m) bize şöyle tanıtır:
Efendimizin (a.s.m) boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu. O, orta boyluydu. Saçları kıvırcık da değil, düz de değildi. Onun saçları kıvırcıkla düz arasıydı. Yüzü yuvarlak, teni duru beyaz, gözleri iri ve siyah, kirpikleri uzundu.
Allah Resûlü iri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsünün ortasından karnına kadar kıl yoktu. İki avucu ve tabanları dolgundu.
Yürürken sanki yokuş iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağında ve ya solundaki birine baktığında bütün vücuduyla ona dönerdi.
İki omzu arasında peygamber oluşunun işareti olan bir mühür vardı.
O, gönül bakımından insanların en cömerdi, en doğru ve düzgün konuşanıydı.
Tanıyanlar için en yumuşak huylu ve en arkadaş canlısı olan insan oydu.
Allah Resûlü’nü ansızın gören onun heybeti karşısında ürperirdi. Fakat Efendimizi tanıyarak birlikte olan ise, onu her şeyden çok severdi. Onu görüp de anlatan herkes:
“Ne ondan önce ne de odan sonra Allah Resûlü’nün (a.s.m) benzerini görmedim,” derdi.
Hayreddin Karaman, şemâili şöyle mısralaştırır:
“Ne uzun, ne kısa kararında boy
Soyu İbrahim’den, ne asil soy...
Saçları hoş, siyah dalgalı bir koy
Kemâlini giydir, beni benden soy...”
Bir gün, Hz. Aişe’nin (r.anha) yanında Yusuf peygamberin dillere destan güzelliğinden söz edilmiş, Mısırlı kadınların ellerindeki bıçaklarla parmaklarını kestiklerinden bahsedilmişti...
O sırada Hz. Aişe annemiz tebessüm ederek söze karışır:
- Yazık, der. O kadınlar Yusuf’u görmüşler, onun güzelliğinden kendilerinden geçip ellerini kesmişler. Bunlar, benim efendimi görselerdi... Allah’a yemin olsun ki dayanamaz, o bıçakları kalplerine saplarlardı.
Bunun üstüne ne söylenir ki…
PENCERE
Peygamber (a.s.m), kızı Fatma’ya şöyle derdi:
- Haydi, çağır şu yavrularımı bana!
Sonra her ikisini (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin) bağrına basar, koklardı.
Enes (r.a) Tirmizî
* * *
Peygamber’i (a.s.m), Hasan ve Hüseyin omuzlarındayken gördüm. Şöyle dua etti:
“Allah’ım, ben bu ikisini seviyorum, sen de sev!”
Bera (r.a) Buhari
* * *
“Cennete giren mutlu olacak, hiç üzülmeyecek, ne elbisesi eskiyecek ve ne de gençliği tükenecek.”
Hadis-i Şerif, Müslim
* * *
“Ey Aişe, benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz.”
Hadis- Şerif, Buharî
* * *
“Kim bilerek bana yalan söz isnat ederse, ateşteki yerine hazırlansın.”
Hadis-i Şerif, Buharî