Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hapishane hizmetlerine büyük önem vermiştir.
Önce Risale-i Nur'dan konuyla ilgili yaptığımız tespitleri paylaşalım:
"Risale-i Nur’daki hakikî teselliye mahpuslar çok muhtaçtırlar. Hususan gençlik darbesini yiyip taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin, Nur’lara ekmek kadar ihtiyaçları var. Evet, gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder; bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker. Ve bir saat sefahet keyfiyle, bir namus meselesinde binler gün hem hapsin, hem düşmanının endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlara kıyasen, bîçare gençlerin çok vartaları var ki, en tatlı hayatını, en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar. Ve bilhassa şimalde koca bir devlet, gençlik hevesatını elde ederek bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor. Çünkü akıbeti görmeyen kör hissiyatla hareket eden gençlere, ehl-i namusun güzel kızlarını ve karılarını ibâhe eder. Belki hamamlarında erkek-kadın beraber çıplak olarak girmelerine izin vermeleri cihetinde bu fuhşiyatı teşvik eder. Hem, serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarını helâl eder ki, bütün beşer bu musibete karşı titriyor.
"İşte bu asırda İslâm ve Türk gençleri kahramanâne davranıp, iki cihetten hücum eden bu tehlikeye karşı Risale-i Nur’un Meyve ve Gençlik Rehberi gibi keskin kılıçlarıyla mukabele etmeleri elzemdir. Yoksa o bîçare genç, hem dünya istikbalini ve mes’ut hayatını, hem âhiretteki saadetini ve hayat-ı bâkiyesini azaplara, elemlere çevirip mahveder ve su-i istimal ve sefahetle hastahanelere ve hissiyat taşkınlıklarıyla hapishanelere düşer. Eyvahlar, eseflerle ihtiyarlığında çok ağlayacak. Eğer terbiye-i Kur’anîye ve Nur’un hakikatleriyle kendini muhafaza eylese, tam bir kahraman genç ve mükemmel bir insan ve mes’ut bir Müslüman ve sair zîhayatlara, hayvanlara bir nevi sultan olur.
"Evet, bir genç hapiste, yirmi dört saat her günkü ömründen tek bir saatini beş farz namazına sarf etse ve ekser günahlardan hapis mâni olduğu gibi o musibete sebebiyet veren hatadan dahi tövbe edip sair zararlı, elemli günahlardan çekilse, hem hayatına, hem istikbaline, hem vatanına, hem milletine, hem akrabasına büyük faydası olması gibi, on - on beş senelik fâni gençlikle ebedî, parlak, bâki bir gençliği kazanacağını, başta Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan, bütün kütüb ve suhuf-u semâviye kat’î haber verip müjde ediyor. Evet, o şirin güzel gençlik nimetine istikametle, tâatle şükretse, hem ziyadeleşir, hem bâkileşir, hem lezzetlenir. Yoksa hem belâlı olur, hem elemli, gamlı, kâbuslu olur, gider. Hem akrabasına, hem vatanına, hem milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeye sebebiyet verir.
"Eğer mahpus, zulmen mahkûm olmuşsa, farz namazını kılmak şartıyla her bir saati bir gün ibadet hükmünde olduğu gibi, o hapis onun hakkında bir çilehane-i uzlet olup eski zamanda mağaralara girerek ibadet eden münzevî salihlerden sayılabilirler. Eğer fakir veya ihtiyar veya hasta ve İman hakikatlerine müştak ise, farzını yapmak ve tövbe etmek şartıyla, her bir saatleri dahiyirmişer saat ibadet olup, hapis ona bir istirahathâne ve merhametkârane ona bakan dostlar için bir muhabbethâne bir terbiyehane, bir dershane hükmüne geçer. O hapiste durmakla, haricindeki müşevveş, her tarafta günahların hücumlarına mâruz serbestiyetten daha ziyade hoşlanabilir, hapisten tam terbiye alır. Çıktığı zaman bir katil, bir müntakim olarak değil, belki tövbekâr, tecrübeli, terbiyeli, millete menfaatli bir adam çıkar. Hattâ Denizli hapsindeki zatların az bir zamanda Nur’lardan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanlarını gören bazı alâkadar zâtlar demişler ki: “Terbiye için on beşsene hapse atmaktansa, on beş hafta Risale-i Nur dersini alsalar, daha ziyadeonları ıslah eder.”
"Madem ölüm ölmüyor ve ecel gizlidir, her vakit gelebilir. Ve madem kabir kapanmıyor; kafile kafile arkasından gelenler oraya girip kayboluyorlar. Ve madem bu hayat-ı dünyeviye gayet sür’atle gidiyor. Ve madem ölüm, ehl-i İmân hakkında idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrildiğini, hakikat-i Kur’anîye ile Risale-i Nur güneş gibi göstermiş ve ehl-i dalâlet ve sefahet hakkında gözle göründüğü gibi bir idam-ı ebedîdir, bütün mahbubâtından ve mevcudattan bir firâk-ı lâyezâlîdir. Elbette ve elbette, hiçbir şüphe kalmaz ki, en bahtiyar odur ki, sabır içinde şükredip hapis müddetinden tam istifade ederek, Nur’lar dersini alarak, istikamet dairesinde imanına ve Kur’an’a hizmete çalışır.
"Ey zevk ve lezzete müptelâ insan! Ben yetmiş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve İmân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesi yedirir, on tokat vurur, hayatın lezzetini kaçırır. Ey hapis musibetine düşen bîçareler! Madem dünyanız ağlıyor ve tatlı hayatınız acılaştı. Çalışınız, âhiretiniz dahi ağlamasın ve hayat-ı bâkiyeniz gülsün, tatlılaşsın. Hapisten istifade ediniz. Nasıl bazen ağır şerait altında, düşman karşısında bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçebilir. Öyle de, sizin ağır şerait altında her bir saat ibadet zahmeti, çok saatler olup o zahmetleri rahmetlere çevirir. Mahpuslara şefkatkârâne hizmetle yardım etmek ve muhtaç oldukları rızıklarını ellerine vermek ve mânevî yaralarına tesellilerle merhem sürmekte, az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dışarıdan gelen yemeklerini onlara vermek, aynı o yemek kadar, o gardiyan ve gardiyan ile beraber dâhilde ve hariçte çalışanların-bir sadaka hükmünde-defter-i hasenâtına yazılır. Hususan musîbetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garip olsa, o sadaka-i mâneviyenin sevâbı çok ziyâdeleşir.
"İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır; tâ ki, o hizmeti, lillâh için olsun. Hem, bir şartı da, sadâkat ve şefkat ve sevinç ile ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır.
"Azîz yeni kardeşlerim ve eski mahpuslar, Benim katî kanaatim gelmiş ki, buraya girmemizin inâyet-i İlâhiye cihetinde bir ehemmiyetli sebebi, sizsiniz. Yani, Nur’lar, tesellileriyle ve imânın hakikatleriyle sizi bu hapis musîbetinin sıkıntılarından ve dünyevî çok zararlardan ve boşu boşuna gam ve hüzün ile giden hayatınızı faydasızlıktan bâd-ı hevâ zâyi olmasından ve dünyanızın ağlaması gibi âhiretinizi ağlamaktan kurtarıp, tam bir teselli size vermektir.
"Mâdem hakikat budur; elbette siz dahi, Denizli mahpusları ve Nur Talebeleri gibi, birbirinize kardeş olmanız lâzımdır. Görüyorsunuz ki, bir bıçak içinize girmemek ve birbirinize tecavüz etmemek için, dışarıdan gelen bütün eşyanız ve yemek ve ekmeğinizi ve çorbanızı karıştırıyorlar. Size sadâkatle hizmet eden gardiyanlar, çok zahmet çekiyorlar. Hem siz, beraber teneffüse çıkmıyorsunuz; güyâ canavar ve vahşî gibi birbirinize saldıracaksınız.
"Madem İmam-ı Âzam gibi eâzım-ı müçtehidîn hapis çekmiş ve İmam-ı Ahmed ibni Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, Kur’an’ın bir tek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiş. Ve pek çok imamlar ve allâmeler, sizlerden pek çok ziyade azap verildiği halde, kemâl-i sabır içinde şükredip sarsılmamışlar. Elbette sizler,Kur’an’ın müteaddit hakikatleri için pek büyük sevap ve kazanç aldığınızhalde pek az zahmet çektiğinize binler teşekkür etmek borcunuzdur.
"Ehl-i riyazet ve münzevîlerin dağlardaki mağaralarının çok fevkinde Yusufiye medreseleri ve vaktimizi zayi etmemek için tecridhaneleri verdi. Hem mağara faide-i uhreviyesini, hem hakaik-i imaniye ve Kur’anîyenin mücahidâne hizmetini verdi. Hattâ ben azmetmiştim ki, arkadaşlarımın beraatlerinden sonra bir suç gösterip hapiste kalacağım. Hüsrev ve Feyzi gibi mücerredler benim yanımda kalsın ve bir bahane ile insanlarla görüşmemek ve vaktimi lüzumsuz sohbetlerle ve tasannu ve hodfuruşlukla geçirmemek için tecrid koğuşunda bulunacağım. Fakat kader-i İlâhî ve kısmetimiz bizi başka çilehaneye sevk ettiler.
"El-hayru fimahtarahullah. Ve asa entekrehu şey'en ve huve hayrun leküm. (Bakarsınız, sizin hoşlanmadığınız bir şey, hakkınızda hayırlı olur. (Bakara sûresi: 2: 216.) sırrıyla, ihtiyarlığıma merhameten ve hizmet-i imaniyede daha ziyade çalıştırmak için, ihtiyar ve kudretimizin haricinde bu üçüncü medrese-i Yusufiyede vazife verildi.
"Evet, medrese-i Yusufiyede, çok emârelerle, her sıkıntı ve zahmetin on, belki yüz misli maddî ve mânevî faydalar ve güzel neticeler ve imana geniş ve hâlis hizmetler, gözleriyle gördüklerinden, tam ihlâsa muvaffak olurlar, daha cüz’î ve hususî menfaatlere tenezzül etmezler.
"Bu çilehanelerin bana mahsus bir letâfeti ve hazîn, fakat tatlı bir vaziyeti var. Şöyle ki: Ben gençlik zamanında bizim memlekette gördüğüm eski medresenin aynı vaziyetini görüyorum. Çünkü, vilâyât-ı şarkiyede eski âdet medrese talebelerinin bir kısmının tayınatları dışarıdan geliyordu. Ve bazı medreseler, içinde pişiriyorlardı. Ve daha kaç cihette bu çilehaneye benziyorlardı. Ben de lezzetli bir tahassür içinde buraya baktıkça, o eski gençlik ve şirin zamana hayalen gidiyorum ve ihtiyarlık vaziyetlerini unutuyorum.
"Yusuf Aleyhisselâm mahpusların pîridir; ve hapishane bir nevi medrese-i Yusufiye olur. Madem Risale-i Nur şakirtleri iki defadır çoklukla bu medreseye giriyorlar; elbette Risale-i Nur’un hapse temas ve ispat ettiği bir kısım meselelerinin kısacık hülâsalarını, bu terbiye için açılan dershanede okumak ve okutmakla tam terbiye almak lâzım geliyor. İşte o hülâsalardan, beş altı tanesini beyan ediyoruz.
"Hapishane müdürleri ve sergardiyanları ve belki memleketin idare müdebbirleri ve asayiş muhafızları, Risale-i Nur’un bu dersinden memnun olmaları gerektir. Çünkü bin mütedeyyin ve Cehennem hapsini her vakit tahattur eden adamların idare ve inzibatı, on namazsız ve itikatsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haram helâl bilmeyen ve kısmen serseriliğe alışan adamlardan daha kolay olduğu çok tecrübelerle görülmüş.
"Ey hapis musibetinde benim yeni kardeşlerim, sizler, benimle beraber gelen eski kardeşlerim gibi Risale-i Nur’u görmemişsiniz. Ben onları ve onlar gibi binler şakirtleri şahit göstererek derim ve ispat ederim ve ispat etmişim ki:
"O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o dâvânın kazancının vesikası ve senedi ve beratı olan iman-ı tahkikîyi eline veren ve Kur’an-ı Hakîmın mu’cize-i mâneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risale-i Nur’dur. Bu on sekiz senedir benim düşmanlarım ve zındıklar ve maddiyyunlar, aleyhimde gayet gaddarâne desiselerle hükümetin bazı erkânlarını iğfal ederek bizi imha için bu defa gibi eskide dahi hapislere, zindanlara soktukları halde, Risale-i Nur’un çelik kalesinde yüz otuz parça cihazatından ancak iki üç parçasına ilişebilmişler. Demek avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.
"Hem korkmayınız, Risale-i Nur yasak olmaz. Hükümet-i Cumhuriyenin mebusları ve erkânlarının ellerinde mühim risaleleri, iki, üçü müstesna olarak serbest geziyorlardı. İnşaallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslahhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nur’ları mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler.
"Hapis musibetine düşenlere, merhametkârane, sadakatle hariçten gelen erzaklarına nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselliyi üç noktada beyan edeceğim. Birinci nokta: Hapiste geçen ömür günleri, her bir gün on gün kadar bir ibadet kazandırabilir ve fâni saatleri, meyveleri cihetiyle mânen bâki saatlere çevirebilir ve beş on sene ceza, milyonlar sene haps-i ebedîden kurtulmaya vesile olabilir. İşte, ehl-i İmân için bu pek büyük ve çok kıymettar kazancın şartı, farz namazını kılmak ve hapse sebebiyet veren günahlardan tevbe etmek ve sabır içinde şükretmektir. Zaten hapis çokgünahlara mânidir, meydan vermiyor.
"Şefkatkârâne hizmetiyle yardım etmek ve muhtaç oldukları rızıklarını ellerine vermek ve mânevî yaralarına tesellilerle merhem sürmek, az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dışarıdan gelen yemeklerini onlara vermek, aynı yemek kadar o gardiyan ve gardiyanla beraber dâhilde ve hariçte bîçare mahpuslara çalışanlara bir sadaka hükmünde defter-i hasenatına yazılır. Hususan musibetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garip olsa, o sadaka-i mâneviyenin sevabını çok ziyadeleştirir. İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır –tâ ki o hizmeti lillâh için olsun. Hem bir şartı da, sadakat ve şefkat ve sevinçle ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır.
"Madem medrese-i Yusufiyedeki yeni kardeşlerimiz herkesten ziyade Nur’lardaki teselliye muhtaçtırlar ve adliyeciler, memurlardan ziyade Nur kaidelerine ve sair kudsî kanunlarına ihtiyaçları var. Ve madem Nur nüshaları pek kesretle hariçteki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatları tevakkuf etmiyor. Ve madem burada her bir fâni saat, bâki ibadet saatleri hükmüne geçer. Elbette biz bu hadiseden, mezkûr noktalar için kemâl-i sabır ve metanet içinde mesrurâne şükretmemiz lâzımdır. Denizli hapsinde teselli için yazdığımız bütün o küçük mektupları size de aynen tekrar ederim. İnşaallah o hakikatli fıkralar sizi de mütesellî ederler.
"Ey hapis musîbetinde benim yeni kardeşlerim! Sizler, benim ile beraber gelen eski kardeşlerim gibi, Risale-i Nur’u görmemişsiniz. Ben onları ve onlar gibi binler şâkirtleri şâhit göstererek derim ve ispat ederim ve ispat etmişim ki: O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o dâvânın kazancının vesîkası ve senedi ve beratı olan îmân-ı tahkîkîyi eline veren ve Kur’an-ı Hakîm’in mu’cize-i mâneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risale-i Nur’dur. Bu on sekiz senedir, benim düşmanlarım ve zındıklar ve maddiyyunlar, aleyhimde gâyet gaddarâne desîselerle hükümetin bâzı erkânlarını iğfal ederek bizi imhâ için bu defa gibi eskide dahi hapislere, zindanlara soktukları halde, Risale-i Nur’un çelik kalesinde, yüz otuz parça cihazâtından ancak iki üç parçasına ilişebilmişler. Demek, avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.
"Hem, korkmayınız! Risale-i Nur yasak olmaz. Hükümet-i Cumhuriyenin mebuslan ve erkânlarının ellerinde mühim risâleleri, iki üçü müstesnâ olarak, serbest geziyorlardı. İnşaallah, bir zaman hapishâneleri tam bir ıslâhhâne yapmak için, bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nur’ları mahpuslara ekmek ve ilâç gibi tevzî edecekler.
TOPLUMSAL DUYARLILIK PROJELERİ VE HAPİSHANE HİZMETLERİ
İl ve ilçelerde bulunan hapishane müdürleriyle hapishanede yatan mahkûmların toplumsal hayata hazırlanması için anlaşmalar yapılabiliyor. Yapılan bu anlaşmalardan sonra çok güzel hizmetler oluyor. Bunun için yapılacak işlemler çok zor değildir. Yeter ki azim ve istek olsun.
MÜRACAAT SAFHASI
İlk müracaat; protokolü yapacak ilgili vakıf, dernek veya herhangi bir kurumun yetkilileri tarafından hapishane müdürüne yapılıyor. Hapishane müdürüne, vakıf veya dernek yetkilisinin yanı sıra bürokrat veya akademisyenlerle gidilip, mahkûmlara yardımcı olmak istenildiği anlatılıyor. Yapılacak söyleşiler sonucunda; mahkûmların birbiriyle daha iyi geçinecekleri, hapishane yöneticilerine karşı daha saygılı davranacakları, cezaları bittikten sonra toplum hayatına tekrar atıldıklarında daha iyi uyum sağlayacakları başka hapishanelerde yaşanmış örneklerle anlatılıyor.
Hapishane müdürü ile mutabakat sağlanınca, müdür “OLUR” almak için ilgili yerlere protokol örneğini gönderiyor. Daha protokol imzalanma sürecinde iken vakıf yetkilileri de hapishane müdürü ve eğitim görevlisi ile birlikte söyleşilerin zaman ve yerini belirliyorlar.
SÖYLEŞİLERİN BAŞLATILMASI
Söyleşilerin yer ve zamanı belirlenince söyleşiyi yaptıracak yetkililer derhal buralarda söyleşi yapacakları belirliyorlar. Söyleşi yapacaklar, öğretim elemanları, doktorlar, mühendisler, emekliler, esnaflar, hizmet gönüllüleri, öğretmenler gibi değişik toplum kesimlerinden olabiliyor.
Söyleşi yapacakları belirlemek için iyi bir ön çalışma yapmak gerekiyor. Kimler gitmeli? Neleri anlatılmalı? Hangi sıklıkta gidilmeli? Bu soruların hepsi en ince detayına kadar tartışılmalı, görüşülmeli ve karara varılmalıdır.
Hapishanelerde Bediüzzaman Hazretlerinin ifadelerinden de geçtiği gibi, Risale-i Nur’ların okunması ve dağıtılması gerekmektedir. Risale-i Nur’ların önemli bir kısmı hapishanelerde yazılmıştır. İlk muhatapları da mahkûmlardır. O halde bizler de Nur Risalelerini ekmek gibi ilaç gibi dağıttırmalıyız. Özellikle hapishanelerde yazılmış veya mahkûmları muhatap alan Meyve Risalesi, Asayı Musa, Gençlik Rehberi, Küçük Sözler, Hastalar Risalesi, Medreseyi Yusufiye Risaleleri kitaplarında yer alan dersler çok etkili olmaktadır.
Cezaevinde yaptığımız uygulama bizleri çok mutlu etti. Önce konferans, sonra sınıf ortamında eğitim daha sonra da koğuş ortamında buluşmalarda mahkûmların tamamına yakını namaza başladılar ve yaptıkları hatalara tövbe ettiler. Daha önce hırsızlık yapanlar, malını çaldıkları kişilerle nasıl helalleşecekleri konusunda ciddi arayışa girdiler. Hele hele o günlerde çok değerli bir kardeşimizin rüyasında Peygamber efendimiz (s.a.v.) görmesi. Peygamber efendimizin kendisine “hapishanelere Risale-i Nur kitapları verilsin” tarzındaki emirleri bizleri gayrete getirdi. Binlerce Risale-i Nur kitapları hapishaneye verildi.
SÖYLEŞİLER NEREDE VE NASIL YAPILACAK?
Söyleşinin şekli hapishane imkânları ve karşılıklı güvenle oluyor. Hapishanede konferans salonu, sınıf bulunup bulunmaması önemli bir konudur. Bazı hapishane müdürleri söyleşilerin sadece konferans salonlarında yapılmasını istemektedirler. Bunun artıları olduğu gibi eksileri de oluyor. Çünkü çok kalabalık bir topluluğa aynı anda hitap ediliyor. Mahkûmlar böyle söyleşilere hapishane yönetimi tarafından gönüllülük esasına göre ve aralarında hasımlık olmamasına dikkat edilerek getiriliyor. Bu esnada oldukça fazla gardiyan ve görevli oluyor. Söyleşiyi yapacak kişinin de oldukça iyi bir hatip olması ve salona hâkim olması gerekiyor.
İmkânı olan bazı hapishanelerde ise söyleşiler sınıf ortamında yapılabiliyor, Sınıf ortamında konferans ortamına göre daha az kişi katılabiliyor. Eğer yeterli öğretim elemanımız varsa sınıf ortamı daha verimli oluyor. Her sınıfa iki öğretim elemanı görevlendirerek mahkûmları daha yakından tanıma ve samimi ortamda söyleşi yapma imkânı bulunuyor. Sınıf ortamında mahkûmlarla söyleşi yapacak elemanlar en azından belli bir müddet aynı kişiler olursa daha faydalı oluyor. Çünkü hem karşılıklı tanışma hem de verilen bilgilerde birikim sağlanıp mesafe alınıyor. 4-5 hafta sonra söyleşilere katılan mahkûmlarda çok güzel gelişmeler olabiliyor.
Bu faydalarından dolayı bazı hapishane müdürlerinin herkesi kısa süreli eğitime tabi tutma fikirlerinden vazgeçirmek gerekir. Çünkü devamlı olmayan eğitim kalıcı da olmuyor. Hapishanedeki bütün mahkûmlara verilecek ayda 1-2 saatlik söyleşilerdense, belli koğuşlardaki mahkûmlara verilecek haftalık 1-2 saatlik söyleşiler tercih edilmelidir.
Söyleşi ve sohbetlerin en faydalısı koğuş ortamında yapılandır. Çünkü, koğuşlarda mahkumlarla birebir ilişki kuruluyor. Koğuştaki bütün mahkûmlar katılıyor. Gelen öğretim elemanı bir misafir gibi karşılanıyor. Karşılıklı ikramlarla koğuşta samimi bir sohbet ve dershane havası oluşturuluyor. Böyle birebir eğitim imkânı karşılıklı sorularla daha da heyecanlı oluyor. Mahkûmların gusül, abdest, namaz ve itikatla ilgili özel sorularına cevap verme imkânı elde ediliyor. Bu samimi ve güzel hava mahkûmlarda derhal davranış değişikliklerine sebep oluyor. Namaza başlama, Kuran okumayı öğrenme ve çevreye karşı daha olumlu davranışlar bunlardan birkaçıdır.
Koğuş Ağaları ile iyi münasebet kurulması da önemli bir konudur. Bu sayede bütün mahkûmların toplanıp söyleşiye katılmaları sağlanıyor. Bazen bir koğuş ağası veya koğuşun etkili ismini ikna etmek, bütün koğuşu ikna etmek anlamına gelebiliyor. Koğuş ağaları ve yetkilileri o koğuşa girmede ve etkili olmada anahtar rolü üslenebilmektedirler.
SÖYLEŞİLERİN SONUÇLARI
Hapishanede yapılan dersler sonucu mahkûmların hemen hemen tamamına yakın kısmı namaza başlamakta ve tövbe etmektedirler. Yönetime ve birbirlerine karşı saygılı daha davranmaktalar. Bunlar çıktıklarında da takip edilirse yararlı vatandaşlar olabilirler. Suça tekrar dönme ihtimallerinin düşük olacağı inancındayız.
YAŞAYAN ISPARTA KAHRAMANLARININ HAPİSHANE HİZMETLERİ
Isparta’da yapılanlar da yukarıda anlattıklarımızın benzeri bir uygulaması tarzında olmuştur. Öncelikle Isparta’nın yaşayan kahramanları hapishanelerde hizmet yapmanın gereğini vicdanlarında hissetmişlerdir. Daha sonra da aralarında bu hizmetin önemini defalarda konuştuktan sonra, Türkiye’deki diğer uygulamaları incelediler. Kendileri için en uygun hizmet şeklini belirleyip, hapishane müdürü ile görüşmeye geçtiler. Hapishane müdürü yaptığı incelemeler sonucu böyle bir hizmete gerek duyduklarını söyleyince karşılıklı hizmet protokol imzalandı. Protokolün imzalanması çok önemliydi. Ama her şey değildi. Asıl iş protokol imzalandıktan sonra başladı.
Hapishaneye kimler ne zaman gidip, hangi konuları nasıl anlatacaklardı. Bunların belirlenmesi yaşayan Isparta kahramanlarının epey zamanını aldı. Çünkü bu bir gönüllülük işi idi. Ataları yaşarken önemli kahramanlıklar sergilemişlerdi. Şimdi sıra kendilerindeydi. Hapishane müdürü söyleşilerin konferans salonunda yapılmasını ve haftanın iki gününde ikişer toplantı halinde dört kere bir araya gelinebileceğini kararlaştırmıştı. Yaşayan Isparta kahramanları hemen toplantılar yaparak görev paylaşımı yaptılar. Salı sabahı, Salı öğleden sonra, Perşembe sabahı ve Perşembe öğleden sonra kimlerin gidecekleri belirlendi. Bunu kendi aralarında atadıkları koordinatörler vasıtasıyla yapıyorlardı.
Görevlendirilenlerin hapishaneye gidip ilk söyleşilerini yapmaları yaşayan Isparta kahramanları arasında bir bayram havası yaşattı. Mahkûmlara anlatılanlar, mahkûmların tavırları, soruları, teşekkürleri… Yapılmaya başlanan hizmetin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyordu. Gidenler aldıkları bu şevklerini diğer arkadaşlarıyla paylaştılar. Bu hizmeti duyanlar da gayrete geldiler. Binlerce kitap mahkûmların okumaları için hediye edildi.
Peki, sonuç ne oldu? Hapishane müdür ve yetkilileri sevinçten adeta uçuyorlardı. Çünkü mahkumlar oldukça uysallaşmış, aralarında daha iyi geçinmeye başlamışlar, yöneticilerin işi kolaylaşmış. Şimdi beklenilen etkili sohbetler sonucu çok kısa zamanda tövbe eden bu mahkûmlar acaba çıkınca tekrar suça bulaşırlar mı? İnşallah bulaşmazlar ve topluma yararlı fertler olur. Yaşayan Isparta kahramanlarını mutlu edecek ve yaptığımıza değdi denilecek sonuç bu.
Tebliğ bizden hidayet Allah’tan.
EK
…………… İLE …………………..CEZA İNFAZ KURUMU ARASINDAKİ İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜ
…………………………ve ……………………….Ceza İnfaz Kurumu arasında, karşılıklı işbirliği geliştirmek, Ceza İnfaz Kurumunda bulunan hükümlü ve tutukluların topluma kazandırılmaları amacıyla, aşağıdaki protokolün imzalanmasına karar verilmiştir.
***
Kurumlar aşağıda belirtilen katkıları sağlamayı taahhüt etmektedirler:
1) Bu protokolle Ceza İnfaz Kurumu kütüphanesinin geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi sağlanacaktır.
2) Hükümlü ve tutuklulara okuma alışkanlığının kazandırılması için …….………………………görevlileri eşliğinde ……………………………Ceza İnfaz Kurumunun izniyle uygun yerlerinde kitap okuma etkinliği düzenlenecektir.
3) Değişik konularda konferansların düzenlenmesi sağlanacaktır.
4) Bu protokol, iki kurum tarafından imzalandığı tarihten itibaren 1 yıl için geçerli olacaktır. Taraflarca talep edildiği takdirde bu süre uzatılabilecektir.
5) İmzalanan protokolün bir sureti ………………………görevlilerine, bir sureti de ………………………..Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’ne verilecektir.
6) Taraflar işbu protokolün uygulanmasından doğabilecek her türlü uyuşmazlığı dostane ilişkiler çerçevesinde çözmeye azami gayret göstereceklerdir.
…../…../2013 ……/……/2013
Yönetim Kurulu Başkanı Kurum Müdürü
UYGUNDUR
CUMHURİYET BAŞSAVCISI
(Prof. Dr. Mustafa Uçar, Isparta Kahramanları Sempozyumu, Bilimsel Etkinlikler Serisi: 7, s. 234-245, Risale Akademi)