Bütün mahlukat ve mevcudatın vücudu, Cenab-ı Hakkın vücuduna nispeten zayıf bir gölge olduğuna ve Cenab-ı Hakkın hiçbir cihetle kâinata ve mevcudata ihtiyacı olmadığına göre, mahlukat ve âlem niçin yaratılmıştır?
Önce şunu ifade edelim: Bu sorunun cevabı On birinci Sözün tamamıdır.
Allah Ğani’dir. Samed’dir. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Mahlukatı yaratmasına zatının ihtiyacı olduğu düşünülemez. Aksine, mevcudat yaratılmalarında, hayat sahibi olmalarında, rızıklarına kavuşmalarında, görme, işitme gibi nice hislerle donatılmalarında Allah’a muhtaçtırlar. Onlar, yaratılmaları ve ihtiyaçlarının görülmeleri ile Cenab-ı Hakk’ın isimlerine ayna olurlar.
Şu var ki, İlahi isimler tecelli isterler. Otuzuncu Sözde, ene bahsinde güzelce izah edildiği gibi, insanın ilim, kudret, irade gibi sıfatları Allah’ın bu sıfatlarını bilmemiz için bir kıyas unsurudur. Biz kendimizdeki bu sıfatlardan hareket ile, onları yaratan ve onlara hiçbir cihetle benzemeyen İlahi sıfatların varlığını biliriz. Aynı şekilde, Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin “insan şuun-u İlahiyenin bir mikyasıdır” ifadesinden hareketle bu sorunun cevabına bir derece ulaşabiliriz.
Bir insan ressam ise, resim yapmak ister. Resim yapmaya zatı itibariyle hiç ihtiyacı yoktur. Ancak, onun “ressam” ismi resim yapılmasını ister, tecelli ister. Bunu ihtiyaçla karıştırmamak gerekiyor.
İlahi isimlerden sadece bir örnek verelim:
Allah Rezzak’tır. O’nun rızıkları yaratmaya zatı itibariyle ihtiyacı olmadığı açıktır. Ancak, Rezzak ismi rızıkların yaratılmasını, onlara muhtaçların yaratılmasını ve o rızıklardan istifade etmelerini gerektirir. Hiç rızık yaratılmasa Rezzak ismi tecellisiz kalır.
Bazı büyük evliya, “Rahmetim gazabımı geçti” hadis-i kutsisine şöyle farklı bir mana da verirler: Allah, kendi isimlerini tecellisiz bırakabilirdi. Ancak rahmeti gazabını geçmiş ve o esmaya tecelli imkânı tanımıştır.
(Not: Bu hadîs-i kutsîye, daha çok, şu mana veriliyor: Her musibette bir rahmet ciheti vardır ki, o rahmet o musibetin verdiği zararlardan, sıkıntılardan daha fazladır.)