Ali Demirel'in yazısı:
Mal sahibi bilmezse Allah da mı bilmez!
Peygamber şehri Medine’de sıcaklar şiddetini iyice artırmıştı.HazretiÖmer’in oğlu Abdullah bahçesinde çalışıyordu.Öğle vakti geldiğinde yemekmolası verdi. Bu sırada gözleri bahçe duvarının ötesinden geçen koyunlara takıldı. Sürünün başındaki çobanın perişan hali Abdullah’ın dikkatini çekti. Çobana şöyle seslendi: - Ey Allah’ın kulu, gel bir lokma yemek ye, bir yudumsu iç de öyle devamet koyunların arkasından! Çoban, elini ağzına götürüp dudaklarını kapatarak birtakımişaretler yaptı ise de Abdullah bir şey anlamayınca, uzaktan cevap vermek zorunda kaldı:
- Efendi, kusuruma bakma, ben yemek de yiyememsu da içemem. Çünkü oruçluyum. Abdullah şaşırmıştı. Çölde bu sıcakta, bu uzun günde sürü arkasında oruçlu çoban!
-Oruçlu isen seninle daha iyi anlaşırız, dedi, hemen bir koyun ver bana, burada güzel bir hazırlık yapayım. Akşama birlikte bir et ziyafeti çekeriz kendimize. Çoban gülümsedi.
-Koyunlar benimdeğil ki, dedi. Ben emanetçi bir çobanım!
ALLAH DA MI BİLMEZ!
Bu defa Abdullah daha da üsteledi:
-Daha iyi ya, dedi.Koyun sahibine birini kurt kaptı dersin olur biter.Nereden bilecek birini benimaldığımı? Çoban bu defa hayretle çıkıştı:
-Onasıl söz öyle efendi, dedi.Mal sahibi bilmezse Allah da mı bilmez?
Hem bunlar bana emanet. Emanete ihanet emektense açlıktan, susuzluktan ölmeyi tercih ederim!. Abdullah’ın dikkati büsbütün çobana kilitlendi. Yemeğini bırakıp çobanın yanına gelip arkadaş oldu. Birlikte koyunların arkasında güneş batıncaya kadar dolaştılar. Akşamkoyunlar bir çadırın önünde durdu. İçeriden çıkan bir yaşlı adamkoyunları şöyle bir gözden geçirdikten sonra çobanın yanına gelip, “Hayvanları iyi otlatmışsın, karınları davul gibi şişmiş.” diyerek iltifat etti.
Belli ki bu adamsürünün sahibiydi. Oruçlu adamda bunun yoksul çobanıydı. Aslında sürü sahibi olmaya layık bir çobandı. Abdullah yaklaşıp sürü sahibine hemen teklifini yaptı:
-Koyunları bana satarmısın? Adamşaşırmıştı. Biraz düşündü. Sonra toparlanarak cevap verdi:
-Değerini verirsen satarım.Neden satmayayım?
Pazarlık uzun sürmedi. Abdullah koyunları tümüyle sürü sahibinden satın aldı. Artıkmalın sahibi Abdullah olmuştu.
ABDULLAH’IN SÜRPRİZ TEKLİFİ
Olanlardan bir şey anlamayan çoban, sürü sahibinin değişmesiyle işinden olacağını da düşünüyordu. Belki de yeni sahibi kendisini çoban olarak kabul etmez, işinden de olabilirdi. En kötüsü de buydu zaten. İşsiz kalmak. Az ötedeki çadırda yaşayan aile ve çocuklarına ekmek götürememek...
Ama iş hiç de öyle gelişmedi. Artık koyunların yeni sahibi olarak çobana dönen Abdullah’ın sürpriz teklifi aynen şöyle oldu: - Senin gibi samimi bir insanın layığı, başkasının koyunlarının arkasında çobanlık etmek değildir. Belki kendi koyunlarının peşindemal sahibi olarak dolaşmaktır. Sözlerini şöyle tamamladı:
- Şu andan itibaren sen bu koyunların çobanı değil sahibisin.Haydi kendimalınla kendi çadırının önüne yürü. Aile ve çocuklarınlamal sahibi olarak birlikte iftarını yap!..
Sevinçten şaşıran çoban kendi koyunlarıyla kendi çadırına, Abdullah da kendimutluluğuyla kendi bahçesine döndü. Bundan sonra dillerden düşmeyen söz hep aynı oldu:
- Altının kıymetini sarraf, gerçek yoksulun kıymetini Abdullah bilir! Günümüzde de böylesi zenginler elbette yok değil. Rabbimiz, içinde pek çok hikmet barındıran bu hadiseden bize dersler çıkarmayı nasip eylesin ve fakirleri gözetip onların ihtiyaçlarını gideren zenginlerden ebeden razı olsun.
Bugün