Bismillahirrahmanirrahim
İkinci nükte: Yine âlemce malûmdur ki, devlet bir şahs-ı manevîdir. Çocuk gibi, teşekkülü, büyümesi tedricîdir.
Ve keza, yeni teşekkül eden bir devletin, bir milletin ruhuna kadar nüfuz eden eski bir devlete galebe etmesi, yine tedricîdir, zamana mütevakkıftır. Acaba, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın bütün esasat-ı âliyeyi hâvi olan ve maddî-mânevî bütün terakkiyat ve medeniyet-i İslâmiyenin kapısını açan, kısa bir zamanda def’aten teşkil ettiği bir devletle dünyanın bütün devletlerine galebe edip maddî-mânevî hâkimiyetini muhafaza ve ibka ettiren, harikulâdeliği değil midir?
Üçüncü nükte: Evet, kahır ve cebirle zahirî bir hâkimiyet, sathî bir tahakküm, kısa bir zamanda ibka edilebilir. Fakat bütün kalblere, fikirlere, ruhlara icrâ-yı tesir ederek, zahiren ve bâtınen beğendirmek şartıyla vicdanlar üzerine hâkimiyetini muhafaza ve ibka etmek, en büyük harika olmakla, ancak nübüvvetin hassalarından olabilir.
Bediüzzaman Said Nursi
Sözlük:
malûm: bilinen, belli
şahs-ı mânevî: mânevî kişilik, tüzel kişilik
teşekkül: oluşum
tedricî: derece derece, yavaş yavaş
nüfuz etme: içe geçme, işleme
mütevakkıf: –a bağlı olma
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Muhammed-i Arabî: Araplar arasında dünyaya gelen Hz. Muhammed (a.s.m.)
esasat-ı âliye: yüksek esaslar, hakikatler
hâvi olma: içine alma, kapsama
medeniyet-i İslâmiye: İslâm medeniyeti
terakkiyat: ilerlemeler, yükselmeler
def’aten: birden bire, âniden
teşkil etme: meydana gelme, oluşma
ibkà: devam ettirme, sürdürme
icrâ-yı tesir: tesir meydana getirme, tesir etme
zahiren: dış boyutu itibariyle
bâtınen: iç yüzü itibariyle
nübüvvet: peygamberlik, elçilik
hassa: nitelik, özellik