'Mana-yı Harfi' olmazsa 'Mana-yı İsmi' şarlatanlıktır

"Mana-yı ismi"nin gerçek yüzü, arka planı kasten sanatkârı devre dışı bırakma, tamamen dışlama ihanetidir. Sanatkârı katletme girişimidir.

Prof. Dr. Şener Dilek-Cevaplar

Bir Model Olarak “Mana-yı Harfi”

Mana-yı harfi, sanatın arkasında sanatkârı görmek ve göstermektir. Daha ilerisi, bu bilinci idraklere nakş etmek ve gözlere göstermek sanat ve maharetidir.

Hiç şüphesiz, sanatlı eser, sanatkârını gösterir. Fiil failinden haber verir. Bir iğne ustasız olmaz. Bir harf kâtibsiz olmaz. Bir köy muhtarsız olmaz. Evet, sanatlı eser, sanatkârını gösterir. Bu bir kanun… Akl-ı selimin tasdik ettiği bir gerçek… Bu gerçek asla inkâr edilemez. Göz kapamakla bu gerçek asla susturulamaz.

Şöyle etrafınıza dikkat ve ibretle, hikmet ve insafla bakınız! Hangi şey ustasız, hangi sanat eseri sanatkârsız, hangi inşa plansız ve programsız? Mesela şu masa, şu sandalye, şu kapı ve şu pencere, şu tablo, şu gömlek, şu takım elbise! Şu koltuk, şu kanepe, şu köşk, şu saray…

Şu masa ve şu sandalye bir marangozdan haber vermiyor mu?

Şu tablo, ressamı göstermiyor mu?

Giydiğimiz şu takım elbise, maharetli bir terzinin ustalık maharetini sergilemiyor mu?

Şu köşk, şu site, şu apartman mimar ve mühendislerin varlığını, maharetini, ilim ve dirayetini akıl gözüne göstermiyor mu?

Evet, akl-ı selim, mantık ve muhakeme, sanatın arkasında sanatkârı görür ve sanatın hakikat noktasında bir ayna olduğunu idrak eder. O aynada sanatkârın maharetini, sanat inceliğini, ilmî derinliğini, nakkaşlık sıfatını, sergilediği emeği, göz nurunu, tasarım güzelliğini müşahede eder.(1)

Klasik mantık kitaplarında "illet-i tamme" açıklanırken, illet-i tammenin dört şey olduğu ifade edilir. Yani, eşya hakkında dört sual gündeme gelir.

Birincisi: Bu eşyanın "illet-i faili kim?" Yani bu eşyanın ustası, sanatkârı kimdir? Kim yaptı bunu?

İkincisi, "illet-i gayesi ne?" Yani niçin, hangi gaye için yapıldı?

Üçüncüsü, "illet-i maddiyesi ne?" Yapılışında hangi madde ve malzemeler kullanıldı?

Dördüncüsü, "illet-i suriyesi ne? Yani o eşyanın şekli, şemaili nedir, nasıldır?

Şimdi, bu dört sual hakkında biraz kafa yormak, daha derinliğine tefekkür etmek lazım. Çünkü tefekkür idrakın sporudur. Farkı fark etme sanat ve maharetidir.

Evet, derin düşünce zihne kapılar açar, görmeyen gözlere gözlük takar. Önümüzü aydınlatır. O kapıdan içeri girdiğimizde şu hakikatler bize rehberlik yapar, içimizi nurlandırır. Vicdanımızı rahatlatır:

1-Eşyanın nasıl, ne şekilde ve ne boyutta olacağını belirleyebilmek için tasarım, plan ve projeye ihtiyaç vardır. Plan ve proje olmadan eşya ortaya çıkamaz. Plan ve proje ise, "İLİM VE İRADE" sıfatının varlığını zaruri kılar.

2-Eşyanın kuvveden fiile çıkması, plan ve projenin gerçekleştirilebilmesi için ilim ve irade yanında bir de "KUDRET" sıfatına ihtiyaç vardır. Demek "ilim-irade-kudret" olmadan bir çivi bile çakılamaz. Taş taş üstüne konulamaz.

3-Eşyanın yapılmasında birden çok malzeme ve hammadde kullanılır. Bunların en uygununu, en güzelini, en sağlamını ve estetik itibariyle en mükemmelini seçip ayıklayabilmek için yine "İLİM VE İRADE" sıfatlarına ihtiyaç vardır.

4-Emek verilerek yapılan herşeyin bir gayesi vardır. Gayesiz eşya abestir, manasız ve hakikatsızdır. Maharetli usta, abes yapmaz, israf etmez. Gayenin varlığı, usta ve sanatkârının "ALİM VE HAKİM" olduğunun delilidir.

Demek, varlık âleminde inşa edilen her mevcudun ortaya çıkması, zaruret derecesinde İLİM, İRADE, KUDRET SIFATLARINI gerekli kılar.

İlim, irade, kudret sıfatı ise, hayat sahiplerinde bulunur. Bunlar hayat sıfatının tezahürüdür, hayat sıfatının lazımıdır.

Evet, failsiz bir fiil mümkün değildir. Sanatkarın da ilim, kudret ve irade sahibi olması lazım ve elzemdir. Demek fail ve usta olmadan hiçbir eser varlık âlemine çıkamaz, vücud libasını giyemez.

Şimdi bakın! Materyalist felsefeye. "Eşyanın illet-i faili kimdir?" sorgulamasını devre dışı bırakan bir eğitimi insanlık âleminin başına bela etmiştir.

Bakın! Adam "sanat ve estetik" üzerine bir konferans verdi. Bir saat konuştu. Tam bir saat! Zerafeti, estetiği, sanat dakikliğini anlattı durdu. Ama, "Bu eser kimin? Kim yaptı? Niçin yaptı? Kimler için yaptı?" sorularını hep savsakladı, hiç konuşmadı. Sanatkârı devre dışı bıraktı. Hakkında bir tek kelam etmedi.

İşte böyle bir konuşma "mana-yı ismi"dir.

"Mana-yı ismi"nin gerçek yüzü, arka planı kasten sanatkârı devre dışı bırakma, tamamen dışlama ihanetidir. Sanatkârı katletme girişimidir.

"Mana-yı ismi", ateist düşüncenin, materyalist felsefenin bütün insanlık âlemine dehşetli bir yutturmacasıdır.

"Mana-yı ismi"nin perde arkası, Kainatın yaratıcısı ve yaşatıcısı olan Allah-ı Azimüşşan'ın ilim ve kudretini, tasarruf ve icraatını, rububiyet ve saltanatını inkâr etme sapıklığıdır. Tevhid inancını kasten silme ve yok etme cinayetidir.

"Mana-yı ismi"nin arka sayfasında küfür sapıklığı vardır.

Bu sapıklığın arkasında akıl ve fikre, hikmet ve hakikate tamamen ters düşen fikir fukaralığı ve hakikatleri gizleme küstahlığı vardır.

Bu küstahlığın arkasında yaratıcının kudret ve iradesini, sanat ve rububiyetini inkâr etme ihaneti yatmaktadır.

Ateist ve materyalist felsefe, sırf "Allah" dememek için eserdeki bu kemalat, güzellik ve zerafeti şuursuz sebeblere, kör kuvvetlere, ilimsiz ve fikirsiz, akılsız ve şuursuz tabiata havale etmiştir. Bile bile göre göre, yerlerin ve göklerin sahib-i hakikisi, malik-i ebedisi olan Allah-ı Azimüşşan'ı (c.c) inkâra çalışmıştır. Bu apaçık bir ihanet, gayet usturublu ve sinsi bilimsel (!) alçakça bir yalandır.

Bakın etrafınıza! Allah aşkına şu âlemde hangi şey, kör tesadüflerin, şuursuz tabiatın, basit sebeplerin eliyle ortaya çıkmıştır?.

Heyhat! Bu nasıl bir mantık? Bu nasıl bir yalan!

Şu enva-i çeşit meyveleri şu yontulmamış kaba keresteler mi yarattı?

Bu keresteler, biraraya gelip koalisyon mu kurdular? Özel beslenme dersi mi aldılar?

Elma ağacı "A" vitamini benden, limon ağacı "C" vitamını benden, Muz "P" vitamini, potasyum benden mi dediler?

İnsanların imdadına mı koştular?

Bu keresteler insanı tanır mı?

İnsanın midesinden haberleri var mıdır?

İnsanlara şefkat ve merhamet ederler mi?

"Mana-yı ismi", insanlığı gaflet ninnisiyle uyutan, şarhoş eden bir zihniyetin usturuplu bir palavrasıdır.

İnsanı hayvandan ayıran özellik düşüncesidir. İnsan düşündüğü zaman insandır.

Sormalı, sorgulamalı? Nasıl yaratıldı şu insan? Şu kainat?

Evet, yaratılan her şey ilim ve hikmet gözlüğüyle, mantık ve muhakeme diliyle, tek bir sanatkârın mutlak bir ilim ve kudretinden haber vermektedir.

"Mana-yı ismi" dayatmasının arka planı, sapıklıktır. Kadir-i Külli Şey'in, Alim-i Külli Şey olan Allah-u Azimüşşan'ın isim ve sıfatlarını inkâr etmektir.

"Mana-yı ismi" şarlatanları, Hak olan Allah'ın varlığından gafildir.

Halbuki, yaratan Allah'tır. Yaşatan Allah'tır. Yerler ve gökler O'nun taht-ı tasarufundadır. Sultan-ı Ebedi, Malik-i Ezeli O'dur. Mukaddir O'dur. Musavvir O'dur. Mükemmil O'dur. Munazzım O'dur. Muktedir O'dur. Mücemmil O'dur. Aziz O'dur. Celil O'dur.

Evet, "Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı kâinat birdir, herşeyin anahtarı O'nun yanında, her şeyin dizgini O'nun elindedir; herşey O'nun emriyle halledilir. O'nu bulsan her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun." (2)

Batı dünyası, ateist felsefe sırf Allah dememek için, "din ile ilim beraber olmaz" safsatası içinde hakikat ve marifet dünyasına ihanet etmiştir.

Dipnotlar
1-Şener Dilek, Yaradılış Mucizesi, İstanbul, 2018.
2- Said Nursi, Mektubat, s.244

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Nur Talebeleri Haberleri