Hani, bazı manalar vardır; hissedersiniz, inanırsınız ama anlatacak, ifade edecek kelime bulmazsınız.
Hissettiğiniz ve inandığınız bu manayı ispatlayacak deliller de getiremezsiniz.
İşte benim de böyle inandığım, ama ifade edemediğim, doğruluğunun ispatı için bir delil getiremediğim bir mana var.
Anadolu’nun Âlem-i İslam’ın kalbi ve Türkiye’nin ayağa kalkmasıyla ümmetin ittihad ederek ayağa kalkacağı…
İşte bu manadan söz ediyorum.
Ben bunun doğruluğuna kanaat getiriyorum. Doğru olduğunu hissediyorum, inanıyorum. Ama biri çıksa, bunun nedenini soracak olsa, inandığım bu manaları doğrulayacak, doğruluğunu ispatlayacak deliller getiremiyordum.
Ta ki 15 Temmuz 2016 tarihine kadar.
İnandığım bu mananın adeta vücut giymiş halini, sadece ben değil, Dünya gördü 15 Temmuz 2016 günü.
O darbe teşebbüsünde bulunanlar ve onların arkasında duranlar, işte o gün bize, diz çöktüremeyeceklerini, bizi parçalayamayacaklarını anladılar; parmaklarını koparırcasına ısırarak seyreylediler hezimetlerini, dem ve damalarında hissedecek kadar yaşadılar yenilgiyi…
Mısır’da olduğu gibi olacak zannettiler.
Zanları başlarını yedi.
Bir destan yazdı bu millet; YA ALLAH, BİSMİLLAH, ALLAH-U EKBER diye diye!
İman dolu göğüsleri parçalayacak bir silahın olmadığını ispat ettiler adeta.
“Ne cesur milletmiş”, “ne sarsılmaz imanı varmış bu milletin” dedi, dünyanın dört bir tarafından din kardeşlerimiz, imrenen bakışlarla.
Çanakkale’de olduğu gibi oldu, hemen ilerisinde ölenleri gördüğü halde geri çekilmedi, koşarak gidildi tankların önüne.
“Şimdi çık tankın karşısına, desen, çıkmam, korkarım. Ama o zaman çıktım!” diyen, Seyid Onbaşıların torunlarıydı, tankın önüne korkmadan duran, silahlara karşı elinde sadece ay yıldızlı al bayrağı ile…
Öleceğini bile bile yürüdü, hatta koştu tanklara önüne göğsünü gere gere, avazı çıktığı kadar haykırdı, ALLAH-U EKBER diye!
Zira bu uğurda ölmekle ölünmüyor, şehid olunuyordu, biz ölü zannediyorduk ama onlar, Kur’an-ı Kerimin tasdikiyle diri idiler…
İşte bütün bunlar ve daha da fazlası, bu ümmetin Âlem-i İslam’ın kalbi, son kalesi, olduğunu; Türkiye’nin ayağa kalmasıyla Âlem-i İslam’ın da ittihad ederek ayağa kalkacağının bir delili olmuştu benim için.
İşte bütün bunlar, inandığım mananın tecessüm ederek gözle görünür hale gelmesiydi.
15 TEMMUZ’U UNUTMAMALIYIZ
15 Temmuz ile yeniden dirilen ümmetin uyumasına müsaade edilmemeli.
Zihinlerde hep canlı tutulmalı.
Kalplerde hep hissedilmeli.
Kahramanları da unutulmamalı elbette.
Bu kahramanların en önde gelenlerinden, kıyamete kadar unutulmayacak ve bu milletin dualarında her daim yer alacak Ömer Halisdemir’in fedakârlığı ve kahramanlığı da unutulmamalı, ama bu unutturmamayı heykelini yaparak, putlaştırarak değil, daha başka yöntemlerle yapmalıydık. Heykel, bir diğer tabiri ile “put”, bizim inancımızda, kültürümüzde olmayan; çok yanlış ve bize uymayan bir unutturmama çalışması olmuş. O heykel bence kaldırılmalı.
Hakeza, Akıncı Üssü’nün ismi de “Mürted Üssü” olmuş. Mürted, dinden çıkan manasında bir kelime. Hiç hoş değil. Kötü anlamlı bir kelime yani… Peygamber Efendimiz sadece kötü anlamlı şahıs isimlerini değil, kötü anlamlı belde isimlerini de değiştirdiği biliniyor. Böyle bir üsse Mürted ismi yerine, 15 Temmuz’un başkahramanlarından Ömer Halisdemir’in ismi bu üsse verilseydi “Şehid Astsubay Ömer Halisdemir Üssü” olsaydı güzel oldurdu diye düşünüyorum.
Rabbim bizlere İttihad-ı İslam’ı görmeyi, teşekkülünde küçükte olsa payı olanlardan olmayı; vatanperver, dindar, ihlâslı nesiller yetiştirmeyi nasip etsin!
Selâm, dua ve muhabbetle…