Hadis kaynaklarında İslam bilginlerinin kitaplarında geçen hadislerin bazılarının ifadelerinin benzeri hadisler yoktur. Ancak alimler Manay-ı Hadis olarak almışlardır. Çünkü hadisleri manası ile nakletmek caizdir. Muhaddisler de hadislerin pek çoğu zaten bu şekilde rivayet edilmiştir. Bunun için aynı manayı ifade eden farklı rivayetler ortaya çıkmıştır.
Bediüzzaman 19. Mektubun mukaddimeside Mucizat-ı Ahmediye ye başlamadan önce bir İhtar ile şöyle der: Şu risalede çok ehadis-i şerife nakletmişim. Yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmuyor. Yazdığım hadislerin lafzında yanlışım varsa, ya tashih edilsin veyahut hadis-i bil-mana denilsin. Çünkü kavl-i racih odur ki, Nakl-i hadis-i bil-mana caizdir. Yani hadisin yalnız manasını ele alıp, lafzını kendi zikreder. Mâdem öyledir; lafzında yanlışım varsa, hadis-i bil-mana nazarıyla bakılsın. (Mektubat, (2004-İstanbul) s.152)
İmam-ı Gazali gibi allame ve müceddit yazmış olduğu en değerli eseri İhya-i Ulum ed-din isimli 16 ciltlik hacimli eserinde Peygamberimizin (sav) Kütüb-ü Sitte de bulunmayan pek çok hadisleri Hadis-i Bil-mana olarak nakletmiş ve yazmıştır. Pek çok bilginler de onu bu yönü ile tenkit etmişlerdir. Bu tenkitlere cevap veren Allame kâmil muhaddis İmam-ı Muhammed bin Muhammed El-Hüseynî El-Zebidî, İmamın İhyasına yazdığı İthafüs-Saâdet el-Müttakin bi Şerh-i İhya-u Ulum ed-Din isimli şerhinde bu itirazlara şöyle cevap verir: Sahabelerden Hz. İmam-ı Ali (ra) Abdullah bin Abbas (ra) Enes bin Mâlik (ra) Ebu Derda (ra) ve Ebu Hureyre (ra) gibi hadis rivayet eden sahabeler peygamberimizden duyduğu manaları kendi sözleri ile nakletmişlerdir. Bunun için mana aynı olduktan sonra farklı lafızlar ve ifadelerle bir hadisi rivayet etmek elbette caizdir. Lafza değil, manaya bakmak gerekir. Lafız için manayı terk etmek caiz olmaz demiştir.
Bütün tercümeler ve Kuran mealleri ve hadis kitaplarının tercemeleri hep manayı yansıtmaya çalışırlar. Çünkü çoğu zaman Arapça bir kelimenin Türkçede karşılığı bulunmaz. Diğer diller de böyledir. Bunun için manay-ı hadis esas alınır. Tabiinden pek çok büyükler de aynı şekilde hareket etmişlerdir. Hasen-i Basri, İmam-ı Şabî, Amr bin Dinar, İbrahim Nehâî, İmam-ı Mücahid, İkrime, İbn-i Sirin gibi meşhur muhakkik muhaddisler ve allameler aynı görüşte birleşmişlerdir. Hatta İbn-i Sirin der ki: Ben bazı hadisleri ayrı ayrı on kişiden duyardım manası aynı ama lafızları farklı olurdu. Süfyan-ı Servi gibi büyük bir allame Bir mecliste birinin hadislerin lafzı üzerinde fazla bilgiçlik tasladığını görürseniz bilin ki o adam kendini tanıtmak ve öne çıkarmak için çalışıyor demiştir.
Usulcüler hadisin mana olarak rivayet etmelerinin şartlarını da şöyle sıralamışlar: Birincisi, hadisi rivayet eden kişi gerek dil, gerekse mana bakımından hadisin anlamını bilen birisi olmalı İkincisi hadisi bilmekle beraber lafzını unutmuş olması Üçüncüsü ise, rivayet edilen hadisin zikir ve dua gibi telaffuzu ile ibadet edilen bir hadis nevinden olmamasıdır demişlerdir.
Senet yönünden de senedi sağlam değil diye hadise ilişmek doğru değildir. İmam Celaleddin-i Suyutî gibi bir muhaddis ve müçtehit der ki: Senedi bulunmayan bir hadis görülürse şayet bu hadis usûl-i İslâmiyeye zıt, akla münâfî ve sahih hadislere muhalif ise, o zaman mevzuluğuna hükmedilebilir. Eğer bu şartlar mevcut değilse o hadise ilişilmez. Bu kaideye binâen senedini Kütüb-ü Sittede bulamadığımız İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbanî ve Bediüzzaman Said Nursi gibi büyük allamelerin kitaplarındaki hadislere ilişmek büyük bir hatadır.
Sonuç olarak hadisleri mana olarak nakletmek caizdir ve İslam bilginlerin çoğu bunu yapmışlardır. Bu bakımdan bir hadisin aynen metni bulunmazsa veya senedinde bir zayıflık görülse ona zayıf ve mevzu diye bakmak İslam muhakkik ve müçtehitlerine göre doğru değildir. Buhari ve Müslim gibi muhaddislerin hadis konusunda cerh ve tadil noktasında dikkatleri ve çalışmaları Hadis İlminin sıhhati ve metodolojisi bakımından önemlidir ve gereklidir. Ama onların kitaplarına almadıkları rivayetleri hadis değildir diyemeyiz. Kütüb-ü Sitte dışında sahih hadis yoktur demek de çok büyük hatadır. Bunu Kütüb-ü Sitte müellifleri dahi söylemiyorlar. Biz yüz binlerce hadisten senet ve lafız yönünden kendi ölçülerimize göre sahih bulduğumuz bu hadisleri seçtik diyorlar.