Risale Haber yazarları Dursun Sivri ve B. Said Çiftçi’nin “manevi performans ölçülebilir” şeklindeki yazılarına itiraz geldi. Manevi performansın ölçülemeyeceğini ifade eden Şeyma Gür, görüşlerini yazıya döktü.
Müdâvele-i efkârı (fikir alış-verişi) şiar edinen Risale Haber olarak, söz konusu itiraz yazısını tüm okuyucularımızla paylaşıyor, hakikatin ortaya çıkmasına hizmet edeceğine inandığımız düşüncelerini paylaştığı için Şeyma Gür’e de teşekkür ediyoruz.
Manevi performans ölçülebilir mi?
Davranış bilimleri insan davranışlarını anlamayı ve istendik yönde değiştirebilmeyi konu alır. Dursun Sivri'nin ''Ölçülemeyen tanımlanamaz. Tanımlanamayan ve ölçülemeyen de asla iyileştirilemez'' şeklinde ifade ettiği ama öyle her alana rahatlıkla transfer edemeyeceğimiz hüküm, davranış bilimi açısından doğrudur.
Mesela düzeltmek ve değiştirmek istenen bir davranışın profilini çıkarırken o davranışı gözlenebilir, ölçülebilir, sayılabilir cinsinden ifade etmelisiniz. ''Çocuk derse ilgisiz'' dediğinizde bu ölçülebilir bir şey değildir. Ama ''45 dakikalık ders boyunca 12 kez yerinden kalkıp sınıfta dolaşıyor '' derseniz elinizde bir ölçüm sonucu vardır. Davranış değiştirme süreci sonucunu diyelim ki üç haftalık çalışma neticesi bir derste sadece iki kez kalkıp dolaştığından bahsedebilirsiniz. Ama kabul edersiniz ki bu veri size sadece çocuğun sınıf içinde kalkıp dolaşma davranışından haber verir. Böyle yapmakla dört birim daha mutlu olduğundan söz edemeyiz mesela.
Risale Haber'de Dursun Sivri ''İnsanın manevi performansı ölçülebilir mi?'' başlıklı bir yazı yazdı. B. Said Çiftçi de bu yazıya atıfta bulunan ''Risale-i Nur’da duyuşsal becerilerin taksonomisi''ni yazdı. Her iki yazıya bazı itirazlarım olacak.
Zannediyorum her iki yazarın da Risale-i Nur okuma anlama çabalarını bir sistematiğe oturtma, belki de Risale-i Nur eksenli bir anlambilim mühendisliği kurma çabaları var. Bu ihtiyacı herhalde Risale-i Nur'a gönül vermiş hemen herkes bir şekilde duyuyordur. Eski kuşakların nurları anlamaları bir nevi usta -çırak ilişkisi içinde dinleyerek, derslere devamla, kişisel okuma seansları ile mümkün oluyordu. Zannediyorum, şimdilerde bir insanı Risale-i Nurlarla tanıştırırken adım adım izlenebilir bir yol haritası sağlayacak, nereden, nasıl başlanacağını net olarak bilebileceğimiz, az zamanda çok mesafe katedebileceğimiz yöntemler arayışı var. Buraya kadar katılabilirim. Deneyerek yaşayarak bu alanda ''kısa yollar'' oluşturulabilir. Risale-i Nur terminolojisini edinmenin ve içselleştirmenin bilimsel metodları aranıp bulunabilir. Belki paket programlar bile oluşturulabilir. Ve tabii ki varılan bilişsel düzeyleri ölçecek ölçü araçları da geliştirilebilir.
Ama iş manevi performansı ölçme noktasına getirilirse orada durmak gerektiği kanaatindeyim. Çünkü oradan biraz pozitivist kokular çıkıyor.
Manevi performans deyince neleri anlamalıyız bakalım: Okuduklarımızın, edindiğimiz bilgilerin yani mârifetin ruhumuz, duygularımız, imânımız ve davranışlarımız üzerindeki etkilerinden bahsedeceğiz demektir. Oysa bilgi başka bir şeydir, feyz ise bambaşka bir şey. Bilgiyi ölçebilirsiniz, davranışları da ölçebilirsiniz ama feyzi, kemalâtı, ihlâsı tartacak bir kap bulamazsınız. Hatırlayalım Bediüzzaman hazretleri mârifet delillerinden bahsederken ne diyordu:
''Çünkü ben müşahede ettim ki marifetullahın şahitleri, burhanları üç çeşittir:
Bir kısmı su gibidir. Görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Bu kısımda hayalâttan tecerrüd etmek, külliyetle ona dalmak gerektir. Tenkit parmaklarıyla tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihaz etmez.
İkinci kısım, hava gibidir. Hissedilir, fakat ne görünür, ne de tutulur. Ona karşı sen, yüzün, ağzın, ruhunla o rahmet nesîmine karşı teveccüh et, kendini mukabil tut. Tenkit elini uzatma, tutamazsın. Ruhunla teneffüs et. Tereddüt eliyle baksan, tenkitle el atsan, o yürür, gider. Senin elini mesken ittihaz etmez, ona razı olmaz.
Üçüncü kısım ise, nur gibidir. Görünür, fakat ne hissedilir, ne de tutulur. Öyleyse, sen kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle. Belki kendi kendine gelir. Çünkü nur, elle tutulmaz, parmaklarla avlanmaz. Belki o nur ancak basiret nuruyla avlanır. Eğer haris ve maddî elini uzatsan ve maddî mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öyle nur, maddîde hapse razı olmadığı gibi, kayda giremez, kesîfi kendine mâlik ve seyyid kabul etmez'' (17. Lem'a, Dokuzuncu Nota)
Marifetullahın delilleri böyle olursa Muhabbetullahı nasıl ölçeceksiniz?
Elbette inançlar, duygular, feyizler davranışlar şeklinde tezâhür de eder. Bazen de etmez. Zira irade eksikliği ya da başka nedenler elvermez. Ama asıl, böyle bir çaba etik midir değil midir diye düşünmek lazım. Ya da haddimiz midir? Biz davranışlardan yola çıkarak meselâ mânevi terakkiyi, kemâlâtı gözlemleyebilir ama ölçüp, biçip tartamayız. Esasen buna hakkımız da yok. Çünkü ameller rıza-i İlahi içindir. Onları takdir edip değer biçecek Allah (c.c.) dır.
Okuma anlama yöntemleri geliştirelim. Risale-i Nur'u metodik olarak inceleyelim. Dakik mânâları üzerine yoğunlaşalım. Ama ne kendimiz ne başkaları üzerinde manevi neticelerini sayıya dökmeye kalkmayalım bence. Kâmil mürşidler müridlerinin kalbine bakabiliyorlardı Allah'ın izniyle. Bunu yapamayacağımıza göre...
İlgili yazılar:
Dursun Sivri: İnsanın mânevi performansı ölçülebilir mi?
B. Said Çiftçi: Risale-i Nur’da duyuşsal becerilerin taksonomisi