Risale Haber'de manevi performansın ölçülebilirliği üzerine birçok yazı yayınlandı. Bunların bir kısmı ihtisas ehli tarafından kaleme alınmış olmasının yanında diğer bir kısım yazıların ehil olmayan kimselerce kaleme alındığını söylemek yanlış olmaz.
Ben bu konuda ehl-i ihtisas değilim. Buna rağmen yapılan müzakere sürecinde manevi performansın ölçülemeyeceği düşüncesinde yer aldım. Gerekçe olarak da insanların tek tip olmadıklarını her insanın özel yaratıldığını bu nedenle de birinin bir günde elde ettiği iman mertebesini diğer bir insanın kırk günde, belki de kırk haftada elde edemeyeceği gerçeğini gösterdim. Ayrıca, bu olay hidayetle ilgili bir durumdur. Hidayet de Allahtandır. Her insanın manevi derecesini ve mertebesini O belirler ve yapılan hizmet veya ibadetler karşısında her insana aynı derecede iman nuru bahşetmez. Bu husus tamamen Onun (Allah (cc) nun) tasarrufundadır.
Hala da bu düşüncelerimde ısrarlıyım.
Yeryüzünde manevi performansı ölçen dinler veya mezhepler var. Bunların başında Hıristiyanlık gelir. Ruhbanların manevi performansı ölçülerek aralarında makam ve mevki verilmektedir. Ehil olanlar onların nasıl mertebe kat ettiklerini bizden iyi bildiği açıktır.
Bir de mezhep olarak Şialarda bu durum var. Manevi performans onlarda da değerlendirilmekte ve ona göre makam ve mevki verilmektedir. Mollaların mevcudiyeti ve hâkimiyeti buna şahittir.
Bir de onlar kadar olmasa da ehl-i tarikat mensuplarında da manevi performans ölçülebilir hale getirilmiştir.
Ehl-i tarikatta malum Makam-ı Hızır diye bir makam var Üstad bahsetmektedir. Seyri sülük denen şeyin manevi performans ölçülmesi ile takdir edilen makamlar olduğu da dikkatimizden kaçmamaktadır.
Bediüzzaman hazretleri bu zaman tarikat zamanı değildir derken neyi kastetmiştir dersiniz? Manevi performansın ölçülmesinin bu zamanda doğru olmadığını kastetmiş olmasın? Ahlakın bu denli bozulduğu, her şeyin madde ile kıyaslandığı ve ölçüldüğü bir asırda maneviyatların ölçülmesinde nasıl bir yol izlenecektir.
Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşit vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir; gıptakârâne müzâhameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahir olur, hizmetini tekmil eder. Pederane, mürşidâne mesleklerdeki gıptakârâne hırs-ı sevap ve ulüvv-ü himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücuda geldiğine delil, ehl-i tarikatın o kadar mühim ve azim kemâlâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekabetin verdiği vahim neticelerdir ki, onların o azim, kutsi kuvvetleri bid'a rüzgârlarına karşı dayanamıyor. (Lemalar 21. lema sayfa 170)
Bu gün Nur talebelerinin birçok kola ayrılmasında manevi performansın belirlenmesinin rolü büyüktür diye düşünüyorum. Bir kısım ağabey unvanı taşıyan insanların aslında bu anlamda yüksek performansa sahip kişiler oldukları kabul edilmekte ve ona göre değer verilmektedir. Üstadın varisliğine soyunmuş birçok ağabey in varlığı gözlerden kaçmamaktadır. Hatta Üstadın manevi görevinin kendilerinde devam ettiğini söylemiş/söylemekten çekinmeyen birçok insan biliyorum. Malum Mehdi olmakta bunlardan biridir. Ben mehdiyim diye ortaya çıkan birçok insanın varlığı da yine manevi performansın ölçülemeyeceğini göstermektedir. Ancak, imanın nuruyla tanınırlar ifadesi de yine manevi performansın ölçülemeyeceğini, Allah gösterirse insanlar görebileceğini ifade etmiştir. Mehdiyi gören ve hisseden bir insan bu bildiğini herkese ilan edememektedir. Neden edememektedir? Çünkü manevi performansı ölçen alet diğer insanlarda bulunmamaktadır da ondan. Bu alet imanın nuru ile birlikte her insana derecesine göre verilmektedir.
Performans ölçüldüğünde haliyle makam ve mevkiler belirlenmiş olacaktır. Bu da yukarıda Üstadın dediği gibi vahim neticeler doğurur. Risale-i Nur, bir diğer ifade ile İslamiyet tüm manevi makam ve mevkileri ahirete bırakmıştır. Bu dünyada ölçülmesinin ve belirlenmesinin büyük sakıncaları olmasından bu konuda bir ölçü, bir kural getirmemiştir.
İman nuru ile bakan bir büyük zatın aynı kişiyi Mehdi ilan ederken bir diğeri ona normal bir mümin derecesi dahi vermemektedir. Bütün bunlar gösteriyor ki, zahiren ölçülebilir zannedilen manevi performans hakikatte ölçülemez, ancak bazı insanlar imanın nuru ile görebilir ve hissedebilirler. Bu gördüklerini de herkese ilan etme şansları yoktur.