Ayşe Adalı'nın röportajı:
Sağlıklı yaşam ve beslenme uzmanı Dr. Ender Saraç
Bedenin bakıma ihtiyacı var elbette. Peki ya aynalara yansımayan ruhumuzun ihtiyaçları? Kendimizi bedenin açlığı ve tokluğuna esir ederek varlık mı, aksine yokluk mu inşa ediyoruz? Aynaya baktığımızda kim karşılıyor bizi? Önce ne çekiyor dikkatimizi? Kilolar, kırışıklıklar, modayı geriden takip eden kıyafetler? Bedenin insan içine çıkma standardı yükseldikçe mutluluk katsayımız artıyor mu sahiden? Daha ince, daha genç, daha şık görünmek yetiyor mu arayışlarımızın son bulmasına? Bedene ayar vermekle yaklaşıyor muyuz aynalarda görmek istediğimiz surete? Yoksa birini elde edince 3’e, 5’e, 10’a mı katlanıyor arzular? Bedenin açlığı ve tokluğu üzerine yaptığımız milimetrik hesapların sonu tatmine mi, çözümsüzlüğe mi çıkıyor? Öfkelendikçe, hüzünlendikçe, yalnızlaştıkça artıyor bedenle münasebetimiz. Bir yerlerde ölçüyü kaçırıyor olabilir miyiz acaba? İçine düştüğümüz aşırı maddesellik, bedensellik çukuru ağır ağır yutuyor olabilir mi bizi?
Herkesin önce kendinde cevap araması gerekiyor bu sorulara. Kantarın topuzunun kaçtığı yerde ise dışarıdan bir ikaz gerekiyor kimi zaman. Dr. Ender Saraç’ın sağlıklı yaşam ve beslenme uzmanı sıfatıyla yaptığı uyarıların her birimizde karşılık bulacağı muhakkak. Kaygılarımızın ne kadarı haklı, ne kadarı vehim ürünü test etmek için başvurulabilecek doğru adreslerden biri Saraç. Zira hem bedenin ihtiyaçlarını ciddiye alıyor hem de ilk gençlik yıllarından beri ruhunun arayışlarıyla yol alıyor. Önüne gelen yüz binin üzerindeki hastadan hareketle söyleyeceklerinin toplumda karşılığı var. Ve elbette onu bu tahlilleri yapma seviyesine taşıyan tecrübelerin de. “Beden Allah’ın emaneti. Ona iyi bakmak, onu hastalık risklerinden korumak gerekiyor. İleri yaşlarda ruhun tekâmülüne eşlik edebilmesi; ağrılarla, hastalıklarla bizi yolumuzdan alıkoymaması da vaktinde iyi bakılmasına bağlı.” Bu hatırlatmanın ardından yapıyor asıl uyarısını. “Amaç sadece güzellikse ve bu güzelliği vurgulamak, göstermek istiyorsak bunun sonu yok. Neticede insana umduğu tatmini de vermiyor. Aynada kendinizle göz göze geldiğinizde içinizdeki huzur karşılamıyorsa sizi, geri kalanını görmüyorsunuz bile...”
-Beden-ruh dengesinin ruh aleyhine bozulduğu tespitini haklı buluyor musunuz?
Allah evrende her şeyi artı ve eksi dengesi üzerine kurmuş. Pozitif ve negatif enerji, buna farklı isimler de koyulabilir: iyilik / kötülük, güzellik / çirkinlik, sevap / günah… Bir tarafta bizi daha ulvi yöne çeken enerjiler var. İbadet etmek, bedene iyi bakmak, doğaya zarar vermemek, insanları faydalı bilgiyle bilgilendirmek gibi… Bir de negatif enerjinin sebep olduğu dürtüler var. Egoist ya da kıskanç olmak, insanlara şiddet uygulamak, başkalarının hakkını yemek, alkol, uyuşturucu, sigara, narsist düşünceler… Hayatımızın değişik dönemlerinde farklı enerji akımlarına maruz kalıyoruz. Bilinç düzeyi yüksek, olgun ya da halis kul, pozitif evrimleşmeyi tercih eden insan da o ruh hâlinin ve altyapının gereklerine göre algılıyor meseleyi. Kendini o yönde inşa ediyor.
-Denge nasıl sağlanıyor?
Bedene takılıp kalmamak ama onun emanet olduğunu da unutmamakla. Kanser, beyin kanaması, kalp krizi, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, damar sertliği, iktidarsızlık gibi riskleri büyük ölçüde doğru yaşayarak giderebiliyoruz. Aynı şekilde kötü beslenerek ve fazla kiloyla da daha çirkin, deforme, hastalıklı biri de olabiliyoruz. Ben fiziğine önem veren, hastalık risklerini azaltmak için düzgün yaşayan, bedenini alkol, sigara, uyuşturucu gibi maddeler ve gereksiz kimyasal ilaçlarla kirletmeyen biriyim. Bedenin daha sağlıklı olması için bu tercihler son derece doğru. Bunu narsisizme dönüştürüp fiziksel görüntümüzü ön plana çıkarmaya başladığımızda çizgi aşılmaya başlanıyor.
-Aşırı bedenselliği narsisizm göstergesi kabul ediyorsunuz yani…
Narsisizmle sağlıklı bir bedene ve zihne sahip olmak arasındaki hassas çizgi önemli. Kendimizi manevi açıdan ihmal ettiğimizde maddesel değerlerle vurgulama ihtiyacı hissederiz. Kolumuzdaki saatle, arabamızın, fularımızın, tişörtümüzün, eşarbımızın markasıyla, evimizle, aksesuarlarımızla… Hatta bu konuda bazen edep sınırlarını aşıp bu maddi değerlerle övünmeye başlarız. Sözünü ettiğim bu negatif enerji sizi ele geçirmiş, virüs bulaştırmıştır artık. Koruyucu kalkanınız, manevi yönünüz zayıf olunca korunamıyorsunuz. Karakterinden, ahlakından emin, manevi yönünü ihmal etmeyen kişiler kendilerini ekstra maddesel değerlerle, güzellikle, yakışıklılıkla aşırı bedensel vurgularla kanıtlama ihtiyacı duymaz. Böyle insanların yüz güzelliği, formunda bedenleri, üzerlerindeki hoş şık bir kıyafet doğal olarak o manevi dinginliğe yakışır şekilde taşınır ve göze batmaz. Bu insanlar sahip oldukları güzelliği, sağlığı Allah’ın lütfu olarak görür, ona uygun yaşar. Unutmayalım ki bu kadar övünülen, üzerine titrenilen bedenler bir gün kurtlara, böceklere yem olacak. Bunu unutmadan bedeni sahiplenmek ve ona saygı göstermek lazım.
-Sizin için sağlıklı ve dengeli bir bedenin anlamı ne?
Beden topraktan yaratıldığı için kaba düzeydedir, ruhsa daha ince bir yapıda. Hayatın ilerleyen aşamalarında ruh tekâmül etmek ister. İyi bakılmamış beden ağrılar; kanser, romatizma, şeker, kalp krizi gibi tetikte bekleyen hastalıklarla onu aşağı boyuta çeker. Benim sağlıklı olmaktaki en büyük maksadım yaşım ilerleyip ruhum tekâmül ederken bedenimin de ona eşlik edebilmesini sağlamak. Ruhuma yatırım yapmak, manevi ihtiyaçlarıma cevap vermek yerine sürekli bedenimin ağrıları, sıkıntılarıyla uğraşmayayım. Konuşulanı anladığımız, mantıklı cevaplar verebildiğimiz, idrarı tutabildiğimiz, tatlı ve keyifli bir babaanne, dedelik yaşayabildiğimiz bir yaşlılık hedeflemek lazım. Bedene bunun için erken yaşta iyi bakmak önemli.
-Beden sağlığı için de manevi motivasyon gerekiyor öyleyse?
Evet, ama İslami duyarlılığa sahip insanlar bunu uzun zaman fark etmedi. İçki içmiyor, zina yapmıyor, haramlardan uzak kalmaya gayret ediyor, farzları elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışıyor. Ama şeytanın faaliyeti de sürüyor. Kalkanı oradan delemiyorsa başka yerden yaklaşıyor. Bu kitlede obezite çok yaygın. Zamanın tehlikelerine karşı yeni korunma şekilleri geliştirmek gerekiyor. Maneviyatı ihmal edip bedene yoğunlaşmak ne kadar yanlışsa, bedeni ihmal etmek de aynı şekilde yanlış. Allah bizim nurdan ibaret olmamızı dilese öyle yaratır, ruhumuzu bedenle birleştirmezdi. Maddesel tecrübeleri yabana atmamak, bedene bu düzeyden bakmak lazım.
-Kabaca gruplandırırsak bir kısmımız öneminin farkında değil, diğerleri ise bedeni yegâne varlık sebebi kabul ediyor diyorsunuz…
Amaç sadece güzellikse ve bu güzelliği vurgulamak, göstermek istiyorsak bunun sonu yok. Üstelik insanlara sandıkları hissi ve tatmini de vermiyor. Aynada kendinizle göz göze geldiğinizde içinizdeki olumluluk, keyif, huzur karşılamıyorsa sizi geri kalanını görmüyorsunuz bile. İstediğiniz kadar güzel olun. Şu anda teknolojik imkânlar sayesinde çok deforme bir insanı bile uğraşarak eski hâlinden çok farklı bir görünüme kavuşturabiliriz. Orasına botoks, burasına dolgu 3 ayda çok daha güzel bir şekle bürünür. Ama gözlerdeki o derin bakışı değiştiremeyiz. Eğer iyi bir ruhunuz, derin bir maneviyatınız yoksa bunu kimse değiştiremez.
-Hekim olarak yüz binlerce insanla muhatap oldunuz. Hastalarınızı zayıflamak için size getiren motivasyon unsuru ne?
Bir grup gerçekten sağlık için istiyor. Bir grup ise daha güzel ve yakışıklı olmak istiyor. Bu düşünceyi kötü bulmuyorum. Sadece bedensel dışavurum kastıyla yapıldığında sorun oluyor. Toplumda her türlü insan var, bedenini daha rahat teşhir etmek için zayıflamak isteyenler de var elbette. İyilik ve kötülük, günah ve sevap yarış hâlinde. Uyanık olmak lazım. Kendimize şöyle bir baktığımızda anlarız neyi neden yaptığımızı. Sadece keyif, zevk ve haz için yaşıyorsak olumsuzluklar tarafından kuşatılmışız demektir. Oturup bir mola almak lazım, bir şeyler yanlış gidiyor galiba.
-Hastalarınıza soruyor musunuz neden kilo vermek istediklerini?
Ben uzman hekimim, gelenlerin çoğunun sağlık gerekçeleri var. Bazen başka gerekçeler de oluyor tabii. Hemen anlarım. Bir kadın saçının rengini değiştirmiş ve acil zayıflamak istiyor. Direkt söylemem ama ikinci seansta ortaya çıkar. Kocası aldatmıştır mesela. İç dünyasını değiştirmeyi hedefler arasına koymadan sadece saç kestirip, boyatıp, kilo vermekle sorun bitmiyor. “Kocam tekrar bana âşık olacak bunları yaparsam…” böyle bir şey yok. Sorun başka yerlerde. İnsanları yargılamadan ihtiyaç duydukları sevgi, şefkat açığını kapatmaya çalışmak gerekiyor. Birazcık da manevi açıdan, hadi artık uyan, zamanı geldi diye tatlı tatlı motive etmek lazım. Bu yaklaşım yüzde doksan işe yarıyor.
-Bu yönde uyarılarda bulunuyor musunuz?
Sorunu sadece bedende görüyorsanız bedenle ilgili sorunlar gittiği zaman bile başka birtakım maddesel deneyimler çıkacaktır karşınıza. Paranız, sağlığınız gidebiliyor. Sistemle çok takışmamak onun nasıl işlediğini anlamak lazım. Herkes tekâmül edecek diye bir şart da yok. İnsanlar isterse onlara yardımcı olabilirsiniz. Yüzleşmelerini sağlamaya çalışıyorum ben. Bazılarıysa bundan hiç hoşlanmıyor, rahatsız oluyor, reaksiyon gösteriyor. Orada duruyorum. Hekim olarak sınırlarım var. Haddimi bileceğim. İnsanlara zorla bilgeleşeceksin, maneviyatını yükselteceksin, esas sorun burada diyemem ki.
-Hep bedensel açlık ve toklukla uğraşıyoruz. Siz ruhun açlığına dikkat çekiyorsunuz...
Sadece açlığı değil, obezitesi de önemli bir sorun. Nasıl beden hastalıklar, toksinler, taşlar, ödemler yüzünden şişiyorsa, ruhta da toksin birikebiliyor. Yalan, gıybet, üçkâğıt, aşırı ego ruhu şişiriyor. Negatif enerjinin en büyük silahı ego. Size sürekli sen ayrı bir bireysin diyor. Oysa hepimiz bütünün parçasıyız. Kendinizi ayrı görüp hissettiğinizde, ben kavramını öne çıkardığınızda negatif enerji kazanmaya başlıyor. Benim param, benim sağlığım, benim güzelliğim, benim mutluluğum… Ben kavramı geliştikçe negatiflik birikiyor. Ruhun obezitesini de tedavi etmek gerekiyor.
-Çağın mantığı benlik algısı ve vurgusu üzerine kuruluyken siz bunun tam tersini söylüyorsunuz. Anlaşılmanız kolay oluyor mu?
Benin ölmesine gerek yok. Ama egonun törpülenmesine çok ciddi ihtiyaç var. Bu yolda çok sınav verdim. Öyle uğraşmadan olmuyor ama bütünün parçası olduğumu, ancak o bütün içinde hizmet edersem büyüyebildiğimi, egoyla ilgili beklentilerimi törpülediğim zaman gerçekte olmak isteğim kişi olduğumu fark ettim. Bunu fark etmek önemli bir dönüm noktası oldu.
-Ne arıyordunuz?
Aslında derinlerde kendimi idrak etmek istiyordum. Şunu düşünüyordum, evren o kadar büyük ve muazzam ki tesadüfen yaratılması mümkün değil. Ölüm ve sonrasının bir anlamı olmalı.
-Oysa modern insan ölüm düşüncesini reddederek algılıyor hayatı...
Ölümü reddetme imkânımız yok. Dünya hayatı bir performans sınavı. Çok iyi biliyor ve hissediyorum ki belki de evrendeki en büyük “biri bizi gözetliyor” stüdyosunda yaşıyoruz. Her davranışımız kayıt altında.
-Manevi ihtiyaçları bu kadar önemsemenize sebep olan ne?
Ben bir hekimim. Tam nasıl olduğunu idrak edemesem de şifanın sadece haplarda değil, daha derinde olduğunu baştan beri biliyordum. Biz ancak Allah’ın izin verdiği ölçüde bir şeyler yapabiliriz. Kâinatta çok fazla malzeme var şifaya vesile olabilecek. Bunları bilimsel şekliyle, maskaralık, soytarılık, şarlatanlıkla değil, bilimsel şekliyle kullanırsanız sonuçlar çok başarılı oluyor. Sadece hapla doktorluk olmuyor. “Hoş geldin! Hadi mr’a, tahlile git. Ultrason sonucunu al, şu hapları yut. Güle güle!” Bu değil.
-Fazlaca dinî, manevi atıflar yapıyorsunuz. Bu tavrınız çevrenizde nasıl karşılanıyor?
Dindar olmak modern insanların da hakkı. Ben bu hakkımı kullanıyorum. Beni yaratan Allah var ve onun koyduğu kurallar sevgi ve huzurun kaynağı. Bu kadar net. Çok uğraştım kendimle. Hindistan’daki Ashramlar’a gittim, Avrupa’da özel eğitimler aldım. Derine inme isteği, bilgi açlığıydı benimki. Yolculuk bir yerden başlıyor. Benimki Hindistan’da başladı, Mekke, Medine’de son buldu. En son yazılım programı bu. Yeni bir versiyonu olmayacağı da tebliğ edilmiş. Onu seçtim, bilgisayarıma yükledim ve kullanıyorum. Suyla beraber akıyorum ben de. Sudaki kütük gibi tam teslimiyet içindeyim. Görevim neyse onu ifa edeceğim, hepsi bu…
-Huzur dengede ve teslimiyette yani…
Kesinlikle öyle…
Aksiyon