Ateşi canlandırıp kış günü ısınalım,
Derken parlayıverdi: ortalık yalım yalım!
Çırpı bekliyorken ben, kütükler atılmaz mı!
Alaturka koroya “çok sesli” katılmaz mı!
Manzûmeler peş peşe fırtına gibi esti;
Kış ortasında tipi soluğumuzu kesti.
***
Tayfun mu, kasırga mı Kaplan’ın manzûmesi;
Bir hayli yorumcunun yükseliverdi sesi.
Bir fiske vurdu, bin âh duyduk Çin kâsesinden;
Uğuldadı ortalık yorumların sesinden.
Mecâzı hakîkatle karıştırdık yine biz;
Yorumlar az sert oldu; bundan özür dileriz.
Kalbleri kırmaktansa kalemleri kıralım;
Dostlukları yüceltip semâya kaldıralım.
Herkes kendinden mes’ûl, sebep oldum bu işe;
Pervâneler yanarsa, yanarım ben ateşe!
Bu, elimden kuyuya düşen ikinci taştı!
Yine de bir muhabbet oldu; kaynadı, taştı.
***
Birçok yorumlar oldu, bâzısını beğendim:
Susan hatâ yapmazmış; bunu artık öğrendim…
Nefsimizden başkası lâyık değil itâba;
Mecbûruz “kavl-i leyyin” ile halka hitâba.
Yok, meşreb duygusuyla laf atıp iğnelemek;
Îman kardeşliğidir, tek asgarî müşterek.
“Mevlevî”, mûsıkîyle cezbeder gönülleri;
Hem semâya, hem yere uzanmıştır elleri.
Latîfeyle manzûmla, şevke kuvvet veririz;
Ümîde yol açarız, ye’si tardederek “biz”.
Nûr’lardan istifâde etmek bir nasîb işi;
Akla kapı açılır, ama zorlanmaz kişi…
***
Folklorcu imiş edîb, şâir Kaplan kardeşim.
Halayın envâını saymış: o benim işim…
Mâlûm, ben bir vakitler Kültür Müdürü idim.
Oyunu beceremem; lâkin tanır, bilirim.
Nûr’larda fânî olmuş; cümleden öyle bekler.
“Beşte bir” hisseyi de bakiyyesine ekler.
Kendi gibi zanneder hizmete tâlipleri;
İster herkes yetişsin, gitsin daha ileri.
Dâire genişledi, kàbiliyetler farklı;
İmkânlar da çoğaldı, kalmıyor bunlar saklı.
“Haslar, vârisler”den tut, halka halka dâire;
Siz olun “nâşirler”den, nefsimse “ve sâire”…
Herkes “talebe” olmaz; “dost, kardeş” olmak da var.
Gönül ister olsun, ya, insan değil bir karar.
Kimi sâdece yazar, kimi okur yalnızca;
Şerh, îzâh, tanzîmde de bulunmuyor sakınca.
Ruhsatı vermiş Üstâd, müsâitse isti’dâd;
“Mektûbât”ta ediyor şartları tek tek tâdâd.
***
Zafer’e erişemez eli kılıçlı herkes;
Nâra kalbden çıkmazsa duyuramaz rûha ses.
Bilirim, “Her manzûme şiir değildir!”. Doğru.
Lâkin bu tür yazının günümüzde adı bu.
“Nâsir” değilse eğer, “şâir” olur çâresiz;
“Âşık, ozan, baksı” da deyin isterseniz siz…
“Nâzım” da demek mümkin; o adın sâhibi var:
Soldan – sağdan o zaman başlar zorlu salvolar!
Edebî terâziyle bendenizi tartmayın;
Şuarâ zümresine bu fakîri katmayın.
Ses verdi Mehmetoğlu, Kànûnî, Hülyâ Hanım;
“Site”de nesir çoktu, şimdi var hayli nazım.
İsterim manzûmeler yazılsın zaman zaman;
Bendeniz tahrîk edip milleti taşlamadan!