Mardin Münazarat Sempozyumundan notlar-I
Bediüzzaman ve Risale-i Nur eksenli faaliyetler sadece Türkiye çapında kalmayıp küresel eksende sürüyor. Her bir program bir öncekinden daha muhteşem oluyor.
Tarihinde ilk denilebilen programlar birbiri ardına geliyor.
Evet, Mardin’de yine bir ilk. Muhteşem kelimesi ile ifade edilmesi yetersiz kalacak bir program.
117 yıl önce takılan kelepçe bugün söküldü
Bediüzzaman Said Nursi 117 yıl önce zamanın ulema çevresinde genç yaşta ilmiyle temayüz edince idare tarafından kelepçeli olarak askerler nezaretinde nefyedilir. Yolculuk sırasında namaz için kelepçelerin çözülmesine askerler izin vermez. Bediüzzaman’ın “namazın kerameti” dediği şekilde kelepçeler çözülür. Abdestini alır ve kılar. Askerler bu keramet karşısından “biz senin emrindeyiz artık” derler ama kabul etmez. Siz vazifenizi yapın der. Programa damgasını vuran söz kelepçelerin çözümüdür.
Mardin Artulu Üniversitesi hep ilklere imza atıyor
Kuruluşu ile hem akademik özgürlükler hem de öğrencilerin özellikle de başörtülü öğrencilerin kıyafet özgürlüğü ile, daha sonra “Yaşayan Diller Enstitüsü” ile Kürtçe dili üzerinde araştırma yapması ile dikkat çekmişti. Artuklu Üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı işbirliği ile Münazarat Sempozyumu “Milliyet Fikri ve Kürt Meselesi” konuşuldu.
Program akışına göre yazıyı çok uzatmadan özet bilgi vermek istiyorum.
Açış konuşmaları seramonisinde hem program hakkında bilgi, hem hoş geldiniz bağlamında hem de protokol erkânının konuşmaları başlangıcın çok heyecanlı ve renkli olmasına vesile oldu.
Risale Akademi adına Dr. İsmail Benek ilk duyanlar için çok yüksek hedefler ve vizyon ortaya koydu. Bu ve benzer programların fikir ve düşünce üretiminde büyük payı olur. Sonra “fikir işçiliği” veya mutfak çalışmasında yoğun gayretleri olur. Bu programın hazırlanışında yakinen biliyorum, sahne arkası ve öncesi denilen safhada çok yoğun mesai hasredildi.
Gerçi Sayın Benek yapılanlardan ziyade ileride yapılacaklardan bahsetti. İlk duyanlara “ya bu fikirler biraz uçuk” dedirtecek türden. İlk yapılan işler hep uçuk telakki edilen fikirlerin tahakkuk etmesiydi. Bu program da öyle bir iş.
Meselâ, “her üniversite bir Risaleyi sempozyum konusu yapmalı. Tıp fakültelerinden birisi “Hastalar Risalesini” sempozyum konusu yapabilir. 400 ilim dalında 11 konu başlığı ile 4444 çalışma konusu yapılabilecek alan var önümüzde” dedi.
Akademik Araştırmalar Vakfı Başkanı Prof. Dr. Gürbüz Aksoy Artuklu Üniversitesinin kurucu ekibinde rektör yardımcısıydı. Söylemden ziyade iş ve eylem adamı tarzında bilim adamı. Son derece hareketli ama gürültü çıkarmayan üretken bir insan.
Kendilerine ait bir söylem, “Ya o … Ya …” denilen takas kültürü yerine “Hem o… Hem o…” ifadesi ile özdeşleşen yumuşak bir üslup. Program hakkında ve yaklaşımları hakkında bilgi verdi.
(Sempzoyumdan fotoğraflar için TIKLAYINIZ)
Rektör Prof. Dr. Serdar Bedii Omay, tarihin köşe taşlarında yer alacak adam. Selam ve besmele ile başladı. Sonra bu günleri nasip eden Rabbimize şükürle girdi açış konuşmasına. Tevazu ve mahviyeti ile cesareti cesameti bir arada imtizaç etmiş bir profil. Programın hazırlanmasında birlikte emeği geçenleri isim isim sayarak teşekkürlerini arz etti.
Protokol konuşmaları arasında Gaziantep Gazikent Üniversitesi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özdemir, Başbakanın rektörler toplantısında Rektör Bedii Omay’a teşekkür ederken diğerlerine de sitemini aktardı. “Açılım diyoruz içi boş diyorlar. Ben mi dolduracağım üniversiteler varken. Bakın Mardin Artuklu ilk defa yaşayan diller enstitüsünü kurdu“ diye tebriklerini takdirlerini ifade ettiği hatırasını nakletti.
Eski bakanlardan Rıza Akçalı, duruşu ile ifadesi ve her haliyle zamanın hem gençliğinden, zerafetinden, nezaketinden bir şey eksiltmediği protokol konuşmacısıydı. Bediüzzman’ın fikirlerini gündeme dair birleştirerek özetledi.
Son protokol konuşmacısı Doç. Dr. Hüseyin Çelik oldu. Uzun bir konuşma yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı sırasında bazı rektörlerin kendini ziyaret ettiklerinde çıkarken “aman bakanım bu görüşmemizi YÖK başkanı duymasın” dediklerini, rektörlerin cesaret sınavlarını kaybettiklerinden bahsetti. Siyasi rolü dolayısıyla yapılan çalışmalarla gelinen noktaya dikkat çekti. Çerkezlerin toplantısında bir afişten bahsetti: “Biz bu topraklar için öldüğümüzde Türkçe bilmiyorduk, sonra dilimizi unuttuk.” Bu vatanda çok dil ve kültürlerin kader birliğine vurgu yaptı.
Açış Konferansları
Daha önce gerçekleştirilen benzeri programların hepsinde mutfak çalışmalarında yer alan siyaset bilimci Doç. Dr. Ahmet Yıldız bu programın da hazırlığında, akademisyenlere tebliğ davet mektubunun hazırlanması gibi daha birçok işin içinde yer alan bir isim. Programın temasını teşkil eden Bediüzzaman’ın Münazarat mesajını akademik bir üslupla ifade ettiler.
Amerika’dan gelen açış konuşmacısı
Mücahit Bilici Boğaziçi Üniversitesinde sosyoloji okumuş. Sonra ihtisas için Amerika’ya gitmiş. Oralı olmuş. Doyduğum yer demiyor memleketim diyor. Gerekçesi de özgürlüklerin ileri seviyede olması.
Türkiye insanının gerek Risale öğretisinden geçmiş Türkler gerekse Kürtlerin bile “Bu kadarına da pes” dedirtecek; sıradışı, ezber bozan, aykırı, sınırları ve dikişleri zorlayan sivri dilli bir konuşma yaptı. Fıtrat, fetret ve meşrutiyet sürecini kendine özgü formülize eden orijinal tespitler ihtiva eden bir konuşma yaptı. Hürriyet ve demokrasi, şeriat, meşrutiyet kavramlarında yeni özgün tespitler ve öneriler getirdi. “Devletin şefkat eli kırılsın. Devletin şefkat eli olmaz. Devlet yaptırımcıdır. Hak ve hürriyetler olursa şefkat eline gerek kalmaz” dedi.
1990 yılı Torosların zirvesinde yaptığımız okuma programına katılan Mücahid Bilici Gaziantep’te üniversite öğrencisiydi. Ciddi ağırbaşlı araştırmacı bir hali belliydi. Adam Toros dağlarındaki özgürlükle de yetinmemiş. Fazla özgürleşmiş. Çok aykırı şeyler söyler olmuş. İftihar edilecek bir durum… Münazarat’ı İngilizceye tercüme ediyormuş. Yakında çıkacak müjdesini verdi. O zaman taze bir gençti, sakallarına ak düşmüş. Nerden nereye?
Akşam salon bir başka nurlandı
Sempozyumun birinci günü öğleden sonra eş zamanlı panel oturumları oldu. Üç gün devam edecek. 90’dan fazla akademisyen sunum yapacak. Birinci gün öğleden sonra açış seramonisinden sonra üç oturum yapıldı. İki panel oturumu, bir de saff-ı evvel ağabeylerin oturumu.
Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mehmet Aybak’ın yaptığı, ağabeylerden Abdullah Yeğin, Abdulkadir Badıllı, Said Özdemir ve Mehmet Fırıncı’nın katıldığı son oturum çok renkli ve nurlu bir sahneydi. Bir üniversitenin konferans salonunda katılımcıların en ufak sözü alkış tufanına tuttuğu şükür, sevinç ve heyecanın dorukta olduğu bir manzara idi…
Sayın Aybak, Münzarat’ta geçen “Bu kitabın hakaiki sizde hakikat olarak tahakkuk edecektir” cümlesinden hareketle ne düşündüklerini sordu ağabeylere.
Mehmet Fırıncı ağabey, “117 yıl önce Bediüzzaman’a Mardin’de vurulan kelepçe yine Mardin’de bugün çözülmüştür” dedi.
Abdullah Yeğin ağabey son teknolojiyi kullanmasıyla şaşırttı. “Ben konuşmasını bilmem. Üstad konuşsun” dedi. Cebinden çıkardığı 3G özellikli bir telefondan milliyetçilik bahsini o kadar sarih ve selis okudu ki.
Said Özdemir ağabey hatıralarından birkaçını anlattı.
Badıllı ağabey ise gündem ve güncele dair konuştu. Amerikalı sayın Bilici’nin konuşmalarına dikkat çekti. Onun üslubunu sert bulduğunu sözlerinin arasında ihsas etti. Hükümetin açılım çalışmalarını iyi niyetli ve olumlu bulduğunu söyledi. Belgelere dayalı çalıştığını bazı tarihi anekdotlar aktardı.
Birinci günün her konuşmasında sürur, şükür ve memnuniyet son sınırında idi. Sabah saat 5’te başlayan koşuşturma, Ankara, havaalanı, Diyarbakır, karayolu ile Mardin, yolda Şeyh Musa külliyesinde Cuma namazı programı uç uca yetişme, oturumları izleme derken bir gün önceki akşam yemeğinden sonra yirmi altı saat sonra Mardin eşrafından program sponsorlarından işadamı Mahmut Tatlıdede’nin otelinde saat 22’de akşam yemeği ve konaklama ile günü tamamladık elhamdülillah.
Bu notlar da Risale Haber okuyucuları ile paylaşmak için sabah namazından sonra yazıldı. Program üç gün devam edecek. Notlara devam edeceğiz inşallah.