Sevgili Peygamberimiz (s.a.) "Çoğunluğun yolumdan ayrıldığı bir zemin ve zamanda yolumdan ayrılmayana yüz şehid sevabı vardır" buyurmuşlar. "Yüz rakamının geçmediği rivayetler de var. Hz. Mevlana bu hadisi "Mecalis-i seb'a" isimli kitabında açıklıyor:
"Bu hadiste abartı var, sahih olmayabilir" diyenler yanılıyorlar; çünkü İslam'ın hakim olduğu bir zeminde Müslüman olmak, ırmak içinde bir damla olarak denize doğru akmaktır, karışık ve ayartıcı bir zeminde (toplum içinde) Müslüman olmak, çölü aşarak denize kavuşmak isteyen bir damla olmaktır. Bu yolculuk ne kadar zor ise karşılığı da o kadar büyüktür."
Bu zemini asr-ı saadete çevirmek mümkün müdür?
İlk üç nesilden sonra gelenlerin "nesil olarak- öncekiler gibi olamayacağı bildirilmiştir. Şu halde örnek nesillerden sonra gelenler üç aşağı beş yukarı "zemin, muhit, eğitim çevresi" problemi yaşamışlardır.
Ayartıcı, bozucu, yoldan çıkarıcı, saptırıcı amillere rağmen iyi Müslüman olmak mümkün müdür?
Mümkün olmasaydı istenmez ve mükâfat vaat edilmezdi.
Önce iyi Müslüman olmanın tedbirleri alınacak. Bu tedbirler çocuğun ana rahmine düşmesinden önce başlayacak ve işe yaradığı sürece devam edecektir.
"Çocukları kendi hallerine bırakalım, biz onları kendi inanç ve hayat tarzımıza uygun olarak yetiştirmeyelim, yönlendirmeyelim" demek bize göre değildir. Tek hakikatin, hatta mutlak hakikatin söz konusu olmadığı, herkesin hakikatinin, değerinin ve ahlakının kendine göre doğru ve iyi olduğunun kabul edildiği sistemlerde böyle bir hürriyet ve eğitim anlayışı mantıklı ve tutarlı olabilir. Ama müslümana göre sahih din İslam'dır, sahih dindarlık Müslümanlıktır, hakikat vahyin bildirdiğidir, vahiy akla ve Müslüman aklı da vahye aykırı (ikisi arasında çelişki) olmaz...
Şu halde düşüncede, hayat tarzında, ahlak anlayış ve uygulamasında... çoğulcu olan toplumlarda Müslümanlar, "kalabalıklar içinde yalnız gibi" olmanın yolunu arayıp bulacaklar. Etkileme bakımından kalabalık içinde, etkilenme bakımından yalnız (kendi çevresi içinde) olacaklar.
Her şeye rağmen kamil Müslüman olmak hem kolay değildir hem de bu mesele, yalnızca bugünün meselesi değildir. Bütün zamanlarda insan ve cin şeytanları ve onlarla işbirliğine mail nefis vardır. Bu sebeple "ya hep ya hiç" peşine düşmek İslam'a göre doğru değildir. Mesela iman ve ebedi kurtuluş konusunda Peygamberimiz'in (s.a.) açıklamalarına baktığımızda şunu anlıyoruz: Bir yandan açık haram şöyle dursun şüphesinden bile uzak duracağız, öte yandan imanımızı koruduğumuz sürece zaman zaman nefsimize yenilerek günah işlersek ebedî kuruluştan ümidimiz kesmeyeceğiz. İman ve ona ek olarak amel kırıntıları bulunduğu sürece bunun da değerini bilmemiz gerekiyor.
Sözün özü:
Müslümanların eksiklerini abartarak onları imansızlarla bir tutan, amel kusuru olunca imanın değerini yok sayan sözler din yönünden doğru olmadığı gibi hikmete de uygun değildir.
Yeni Şafak