Başta “bismillah” deyip,
Allah’a (c.c) intisab edelim ve imanın da bir intisab olduğunu hatırlayalım.
“Yaradan rabbinin adıyla oku” ilk emrinin ve ilk ayetin bir anlamının da
Her şeye “bismillah” ile başlamak ve her şeyde “O’nun esmasını okumak,müşahde etmek” olduğunu idrak edelim.
Sonra elfü elfin sayısınca “salat ve selam” getirip,
Rehberimiz Resulü Ekrem’in (a.s.v.) elinden tutalım.
“Yarabbi bizi Resulünün sünnetine ittiba ve Habibinin,Şefii’nin şefaatine nail eyle” diyelim.
Ve “elfü elfi amin” diyerek konumuza başlayalım.
Marifetullah’a giriş
Ben bir gizli hazine idim,bilinmek ve tanınmak istedim.(kudsi hadis)
Yani,her cemal ve kemal sahibi, kendi celal ve cemalini görmek ve istihsan edici,Tahsin edici, şuurlu nazarlarda göstermek ister hakikatını kudsi ifadesi.
Elbette düşünmüşüzdür; ma’rifet nedir, mağ’firet nedir, vicdan nedir, nerede kesişirler,ortak alanları nedir, diye.
Marifetin; Allah’ı eserleriyle,sanatıyla,fiiliyle,esmasıyla,sıfatlarıyla ve şuunatıyla tanımak, tanıtmak,anlamak,anlatmak,ilan ve tebliğ etmek fiili ile bunun şuuru, hali ve keyfiyeti olduğunu eksik bir anlatımla söyleyebiliriz.
Mağfiretin ise,kendini tanıma ve haddini bilme süreciyle birlikte, aczini, kusurunu idrak ederek dua, niyaz,istiğfar ve mahviyet ile Mahbubu Hakiki’ye iltica ve sığınma İle Rabbini her türlü noksandan,kusurdan, şirkten,aczden, tenzih ve tesbih hayreti ile tekbir ve tazim gayreti, olduğunu ifade edebiliriz.
Konuya bir hadisi şerifi zikrederek başlayalım. Enes bin Malik (r.a) Resulü Ekrem’den (a.s.v.) rivayet ile diyor ki;
“Deniz dibindeki balıklara varıncaya kadar bütün mahlukat, ehli marifet için istiğfar eder, Yani, siz marifetullah ile meşgul olurken,Allah’ı esma ve sıfatlarıyla tanıma yolunda bir cehd ve gayret sarfederken, Gafur’u Rahim,Afuv vü Kerim, sizin günahlarınızın affı için bütün mahlukatı istiğfar noktasında seferber ediyor.Adeta, Alim,Gafur,Rahim ve Kuddüs gibi bir çok esma tesanüd,tecavüb,teanuk,teavün ve iştirak içerisinde,birlikte hareket ediyor.
Bunun ne kadar büyük ve tarif edilmez bir nimet, bir ikram ve bir ihsan olduğunu idrak ile şükretmeliyiz,hamdetmeliyiz.
Sanki, doğrudan nur talebelerinin ve mensublarının mesleğini tebşir ve teşci ediyor,alkışlıyor.
Üç Külli Muarrif
İnsana Rabbini tanıtan üç külli muarriften bahseder, Bediüzzaman Hazretleri.
Ki, bunlar Kur’anı Kerim,Resulü Ekrem (a.s.v.) ve Kainat Kitabı Kebiri’dir.
Allah’ı (c.c.) tanıma noktasında,külli muarriflerin bulunması hakikatinin ilhamından hareketle ferdi muarriflerin de olması gerektiğini söyleyebilir.Bunları ise, vicdan, kendini bilmek ve haddini bilmek başlıkları altında toplamak mümkündür.
Şimdi afaki ve icmali olarak külli muarriflerden bahsettikten sonra ferdi muarriflere de değinmek istiyorum.
1-Kur’an-ı Kerim: Kainatın aklıdır.Kelamı Kadim,Kelamı Ezeli,Kitabı Furkan olarakta anılır. Kur’an-ı Kebiri Kainatı okuyan bir Kur’an’dır.
Cenabı Hakkın kelam sıfatının bir tecellisi olup ehli sünnet anlayışına göre Hz.Kur’an mahluk değildir,ezelden geldiği için ebede gidecektir. Zira, nasıl Mahiyeti Zatiye ezeli ve ebedidir, aynen öylede O’na ait bütün isim ve sıfatları da ezeli ve ebedidir. Hz.Kur’an mahluk olmadığı için, külli muarriflerin birincisi olarak zikredilmeye elyaktır.
Cenabı Hakkı bütün esma ve sıfatlarıyla,vahidiyet,ehadiyet,celaliyet,cemaliyet,kahhariyet ve rahmaniyet tecellileriyle bize tanıtır,bize sevdirir,muradi ilahiyi anlamamız gereğini biz kullara ihtar ve ihbar eder.
2-Hazreti Peygamber Efendimiz (a.s.v.): Mucizeleriyle,ihbarlarıyla,ismetiyle,emanetiyle bir Kadiri Külli Şey’i,bir Rahman-ı Rahim’i nokta-i istinad edindiğini ve olması zorunlu Risalet Müessese’sinin varlığını ve hakkaniyetli bir temsilcisi olduğunu iddia ,ısbat ve tebliğ eder.
Dellalı Kur’an’dır.Huluk’ul Kur’an’dır.Yürüyen Kur’an’dır.Eşrefi mahlukattır.Kainatın çekirdeği aslisidir, Alemlere rahmet olup rahmetin somut,canlı,şuurlu,açık tezahürüdür.
“Sen olmasaydın,kainatı,Eflakları,alemleri yaratmazdım,” kudsi manasının muhatabı aslisidir.
Resulü Ekram ve Nebiyi Muhterem (s.a.v.),Nur’u Muhammedi cihetiyle kainatın çekirdeği olup kainattan öncedir. Bütün esmalara a’zam mertebede mazhardır.Arş’ı A’zam da bütün esmaya azam derecede mazhar olduğundan bu noktadan aralarındaki benzerlik dikkat çekicidir.Miracı Ekber’e mazhar olmuş,hem cesediyle hemde kalbiyle hem ruhuyla hem latifeleriyle Arş’ı A’zama yükselmiş,imkan ve vücub ortası denen “Kab’ı Kavseyn” yayında,Ümmeti Muhammed (a.s.v.) için de o kapıyı açık bırakmıştır.Cenabı Hakkın diğer veli,kamil kulları da,müceddidleri de kalb ve ruhuyla ve ehadiyyet sırrıyla miraca nisbi mazhariyete haiz olmuşlardır,oluyorlardır,inanıyoruz.
Hz.Peygamberimiz, bütün ümmete, kaliyle,sükutuyla,haliyle,etvarıyla,ahlakıyla,fiiliyle, yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla, özetle, hadisleri ve sünneti seniyyesiyle örnek,rehber,ümit ve ilham kaynağı olmuştur.
3-Kainat: Kitab-ı Kebir-i Kainattır.Kur’an-ı Kerim’in somut,canlı,muti,mahvi, zahir,sanatlı, hikmetli ayetleridir. Hani,
Kainat küçülse, insan olur.Yani kainat İnsaniyeti Kübra’dır. İnsan kainat kadar büyüse,inbisat etse,genişlese kainat olur. Yani insan Kainatı Süğra’dır.
İslamiyet ise, İnsaniyeti Kübra’dır. Ülum-u diniye ise, vicdanın ziyasıdır. Aklın nuru ise, fünunu medeniyedir.
İnsaniyet ise, islamiyetin bütün hakaikinı ifade ettiği gibi aynı zamanda “eser, esma, sıfat, kabiliyet,istidat ve şuunatın” tamamına mazhardır,onların tecellisine ayinedir,insanı hz.insan mertebesine yükselten bütün imrenilecek,özenilecek,müjdelenecek sıfatları havi ve camidir.
Hz.Peygamber Efendimiz için de yürüyen Kur’an ve kainatın çekirdeki aslisi demiştik.
Gene İslamiyet hakikakatının da İnsaniyeti Kübra olduğunu ve bütün bu ilim ve marifetlerin, Risale-i Nur’da asrın ve ahirzamanın Bedi’si tarafından tesbit ve teşhis edildiğini belirtelim.
Bu pencereden ve bu mertebeden baktığımızda,
Kur’an, Peygamber, Kainat, İslamiyet ve İnsaniyetin bir çok anlamda aynı,denk ya da benzer olduğunu rahatı kalb ile ve Asr’ın Bedii’sinin söylemesiyle bizde söyleyebiliriz. Muhakkak ki, hepsinin rabbi rahimi bir, maliki kerimi bir, halikı külli şey’i birdir.
4-Vicdan: Vicdan doğrudan haktan haber verip,hakkın yanında durup, hakkın tarafında olup nefsin karşıtı ve alternatifidir. Vicdanı yüksek insanın ruhu da alidir.Zira, vicdan ve ruh arasında oldukça sıkı bir irtibat olduğu risale okuyucularınca malumdur.
Risale-i Nurlarda,
“vicdanın dört ziyası ve ruhun da dört havassı olan zihin, irade, his ve latife-i Rabbaniye” deniyor. Yani, vicdanı aydınlatan o dört ziya doğrudan ruhtan gelmektedir. Tersinden ali bir ruha sahip insanın vicdanı da alidir yada derindir.Bunun ziya olarak ifade edilmesi ise,ruh ve vicdan arasında başka bir perde,başka bir yansıtıcı olmadığını,vicdanın ışığını doğrudan ruhtan aldığını ifade etmek içindir. Zira, arada başka bir perde olsa üstad o zaman ziya değil nur’dur diyecekti.Çünkü Üstad hazretleri,dünyamızın güneşten doğrudan ışığı alması haline ziya derken, ay vasıtasıyla (bir nevi perdeli ve potalı olarak) ışığı alma haline ise nur diyor. Ziya ile nur arasında ise, gece ve gündüz kadar fark olduğunu böylece idrakimize sunuyor. Evet, inşallah,
Zihnimizi işletmemiz bizi marifetullaha ulaştırırken,
İrademizi müsbet kullanmamız bize ibadetullahı yaşatır,
Hissimizde yoğunlaşmamız muhabbetullaha vasıl ederken,
Latife-i Rabbaniyemize odaklanmamız bizi müşahedetullaha ,şuhuda visal,intikal ve URUC ettirecektir.
5-Kendini bilmek: Kendini bilen Rabbini bilir, hakikatının inkişaf etmesi halidir. Yani, kendini bilmek bir çekirdek ve başlangıç ise, rabbini bilmek bir meyve ve bir sonuçtur. Ya da başka bir deyişle kendini bilme marifeti, rabbini bilmeyi hads’en netice verir.Bu anlamda kendini bilme hem bir başlangıç, hem sonuçtur.
İnsanın kendisini tanıması,bilmesi ise,kendine emanet olarak verilen ENE’yi tanıması, onun bir tılsım olduğunu ve o tılsımı açabildiği takdirde kainatın sırlarının da açılacağını idrak etmesi hali ve marifetidir.
İnsan bununla kendisine emanet olarak verilen muvakkat,suri,emanet bir takım niteliklerinden yola çıkarak,bunlarla vahidi kıyasi yaparak, haliki kainatın kudsi, ezeli,ebedi,kusursuz sıfatlarına intikal edebilir.Ben nasıl ki evimin bir nevi maliki isem, Cenabı Hak’ta kainatın Maliki Hakikisidir.Ben nasıl evimi idare ediyor,ailemi terbiye ediyor,rızkını temin ediyorsam,Rububiyeti Mutlak’a da bütün kainatı esas anlamda idare ediyor ve mahlukatını terbiye ediyor’diyerek sanattan marifete; zahirden hakikkata ulaşır, intikal eder.
6-Haddini bilmek: İnsanın sınırlarını, hududlarını bilmesidir.Beşer sınırlarını bilmekle insan olur. İnsanın aczinin,fakrının,sonsuz ihtiyaçlarının farkına varması,çaresizliğini kanıksaması ile buradan bütün mahlukatın ihtiyaçlarını karşılayan ama kendisi hiçbir şeye ihtiyaç duymayan Ehad ,Samed ve Haliki Külli Şey olan Zatı Zülcelale intikal eder.
Mağfiretullaha geçiş
İşte haddini bilme şuuru ile birlikte insan aczini, fakrını, nefsinin kusurlarını ve kulluğunu idrak ederek istiğfar ve ihtihsana doğru değişim,dönüşüm,tahavvülat ve tebeddülat yaşar ve kendisinde 2 hal,iki keyfiyet zuhur eder.
Birincisi aczini,fakrını idrak ederek rabbi rahimine dua,niyaz ve ilticada bulunmak ihtiyacı.
İkincisi, nefsinin baştan aşağı kusurlu halini müşahede ederek, bütün kusurlardan ve noksan sıfatlardan münezzeh ve müberra olan Rabbi Rahim’ini tenzih etme ile şöyle deme ihtiyacını hisseder ve der;
Ey Rabbi Rahim’im ve Ey Halikı Kerim’im, Sana ve Senin Kudsi Zatınla birlikte bütün sanat eserlerine,bütün esma ve sıfatlarına ve şuunatının cümlesine,birlikte inanır,iman eder, kabul ve tasdik ederiz. Senin ne Uluhiyetinde,ne Rububiyetinde,ne Mülkiyetinde ne de Esma, Sıfat ve Şuunat’ın da eşin,benzerin,şerikin yoktur.Biz Seni hakkıyla tesbih,tehlil,tekbir,tezkir edemeyiz. Ancak biz Habibin seni nasıl biliyor,bildiriyor ve anıyorsa ve Sen kendini nasıl bildirmek ve tanıtmak istiyorsan, biz sana öyle inanır, öyle iman ederiz.
Lütfen ve lütfen, bu gaybi imanımızı kabul et; uruca ve şuhuda kalbet,” amin, deriz.
Ve
Seni Sübhanallah ile tesbih ve tenzih,
Elhamdülillah ile tehlil ve teşkir
Ellahu ekber ile hurmet ve tazim ederiz.
Elhamdülillah’i Ala Din-il İslam, ve Kemal-il İman, ve Ni’met-il Kur’an,
Ve’l İhsan, ve l İkram ile tekrar be tekrar hamd ederiz.
Hamdlerin Ahmed’ine (a.s) komşu olmayı taleb ile
İNNA LİLLAH VE İNNA İLEYHİ RACİUN VE İLEYHİL MASİR’i,
Terennüm ederek,
“Dönüş yalnız ve ancak SANA’dır.
Heyecanını yaşamak isteriz.
Bu ihtizazı yaşatman için dua ederiz.
(21 Mart 2014 Cuma seminerinin hasiyetli bir hülasasıdır.)