Doğadaki değişimlerde en önemli faktör insan... Tıpkı son dönemde gündemin ilk sırasında yer alan müsilaj oluşumunda kirliliğin etkili olması gibi... Denizlerimizdeki kirliliğin yol açtığı tek değişim müsilaj değil. Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’ndaki denizanası sayısında görülen ani artış da benzer sorunlardan kaynaklanıyor.
Biz de denizanası sayısındaki artışın nedenlerini, müsilajla ilgisi olup olmadığını ve bu artışın ekosistemi nasıl etkilediğini meslek hayatının 26 yılını denizanalarını araştırarak geçiren İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar’a sorduk.
Marmara Denizi’nde son günlerde yoğun olarak gördüğümüz denizanaları ne ifade ediyor?
Denizanaları denizel ekosistemin doğal bir bileşenidir ve yaşam döngüleri gereğince çevresel uyaranlarla belli zamanlarda ani artış gösterir. Avcılarını ve rakiplerini giderek daha fazla avlıyoruz ve deniz tabanının fiziksel özelliklerini ve okyanusların kimyasal özelliklerini denizanası lehine değiştiriyoruz. Ne kadar çok uyaran, o kadar çok tepki! Bu canlıların toleransı diğer canlı gruplarından daha fazla olduğu için artan deniz suyu sıcaklığı ve dolayısıyla azalan oksijen, artan karbondioksit girdisi ve dolayısıyla artan su asiditesi, atık su deşarjları, yeryüzü suyu girdileri sebebiyle denizanaları için artan substrat vs. gibi sebepler, artışlarını uyarmaktadır.
Müsilajın bu durumda nasıl bir etkisi var?
Ekosistem dengesi bozulup denizanalarının lehine koşullar (müsilaj sebebiyle balık ölümleri, oksijenin azalması, beslenebileceği detritusun artması vs.) oluşunca denizanalarının artışı kaçınılmazdır. Uzun zamandır Marmara Denizi’nin ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğu bilim insanlarınca dile getirilmektedir. Yıllar boyunca artmakta olan nüfus, sanayileşme ve bunlara bağlı olan atık artımı sonucu ve Marmara Denizi’nin sularının oldukça yavaş yenilendiği bir iç deniz olması sebebiyle bunların birikmesi ( Karadeniz’den gelen aşırı ötrofik sular dahil) Marmara Denizi’ni gelecekte daha kötü etkileyecektir. Bir an önce acil eylem planı uygulanması şarttır.
Sularımızda hangi tür denizanaları yaşıyor ve en çok görülen türlerin temel özellikleri nelerdir?
Cnidaria ve Ctenophora filumuna ait toplam 37 denizanası bulunmaktadır. Sırasıyla en çok görünen türler Aurelia aurita ve Mneniopsis leidyi’dir.
Denizanalarındaki bu artışın sucul ekosistem üzerinde nasıl bir etkisi var?
Sağlıklı bir ekosistemde tür çeşitliliğinin yüksek olması elzemdir. Bir topluluktaki tür sayısı ne kadar fazla ise buna bağlı olarak, çeşitli işlevsel ilişkiler için ne kadar büyük bir potansiyel varsa, ekosistemin koruyucu yapısı o ölçüde büyük ve güçlüdür ve dolayısıyla, kısa süreli olumsuz koşullara adaptasyonu o ölçüde büyük olur. Ancak denizanası gibi belirli bir tür normalden fazla arttığında bu türün avı yani zooplankton azalır, balıklarla olan av rekabetinde denizanaları avantajlı konuma geçer. Ekosistemdeki enerji akışı bozulmuş olur.
Denizanalarındaki bu artışın arkasındaki sebepler nelerdir?
Canlı türlerinin yaşadığı habitatların bozulması, aşırı avlanma, kirlilik, yabancı tür girdisi, küresel düzeyde iklimsel değişmeler, endüstriyel tarım ve kıyısal yapılanma.
Bu durumun özellikle balık gibi doğal besin kaynaklarından birinin üzerinde bir etkisi olur mu?
Tabii. Balığın besini olan zooplankton aynı zamanda denizanalarının da besinini oluşturduğu için ayrıca denizanaları balık yumurta ve larvalarını tükettiği için denizanası artışı sebebiyle balıklar ile artan rekabet dolayısıyla balık stoklarında ciddi azalmalar olmaktadır. Buna bizim sularımızdan verilebilecek en belirgin örnek 80’lerin sonunda Karadeniz’de hamsi stokunu tükenme noktasına getiren taraklı bir medüz olan Mnemiopsis leidyi’dir.
Sizce çözüm yolu nedir? Bu artış karşısında neler yapılabilir?
Öncelikle ekosistemdeki her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğu unutulmamalıdır. O yüzden Marmara Denizi ekosistemi zarar görürse insanlar da zarar görecektir. Bu tür karmaşık birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da temelde iki yaklaşım vardır: Bilimsel araştırma açısından veya yönetim açısından. Bilim, kökenlerini anlamak ve geleceğini tahmin etmek için bir sorunu nicelleştirmeye çalışır. Yönetim, kökenleri ve açıklamaları ne olursa olsun, şimdi ve gelecekte olumsuz etkileri en aza indirmeye çalışır. Bu iki önemli ayağın koordine bir şekilde birlikte çalışması gerekmektedir.
Atık su yönetimi, geçirimli zemin ile yüzey sularının direkt denize karışmasını önleme, tarımsal gübre ve pestisit kullanımlarını denetleme, avcılığı durdurma, Marmara Denizi’ni koruma alanı ilan etme, halkı bilinçlendirme, çeşitli çevresel farkındalık projeleri yürütme yöneticilerin yapabilecekleri arasındadır. Halkımız ise öncelikle sürdürülebilir ekosisteme katkı için az ve öz kullanıma geçmeli gereksiz her türlü kaynak kullanımını bırakmalıdır. Özelikle gübre, pestisit, deterjan ve her türlü kimyasal kullanıma dikkat etmeli, mümkün olduğunca azaltmalıdır.
TRT HABER