Hayatı boyunca sıkıldığı her şeyi terk eden iki adam:Maslow ve Bediüzzaman.
Maslow, 1908'de New York'da, Bediüzzaman 1878'de Bitlis'te doğdu.
İkisi arasında otuz yıllık hayat tecrübesi, ileri görüşlülük ve güngörmüşlük vardı.
Her ikisinin de ortak bir yönü vardı: Sıkıldığı her şeyi terk etme anlayışı.
Maslow Brooklyn'de Erkek Lisesi'ni, Bediüzzaman ise Bitlis civarındaki medreselerden mezun oldu.
Maslow çok zeki ve çok okuyan, Bediüzzaman da aynı derecede zeki ve okuyan bir öğrenciydi. Bediüzzaman yıllar süren klasik medrese eğitimini kısa bir süre içinde bitirerek İslamî ilimlerle ilgili onlarca kitabı bitirdi, ezberledi. Kamusu Okyanusu S harfine kadar belleğine kaydetti.
Maslow Cooperage Corporationda bir süre çalıştıktan sonra, New York Şehir Koleji'nde hukuk tahsiline başladıktan bir süre sonra bir gece yarısı, Cornell Üniversitesi'nde okurken hocasını beğenmediği için, tıbba başladıktan bir müddet sonra, sıkıldı ve terk etti.
Bediüzzaman eğitim aldığı medresede bazen hocalarının eğitim anlayışından bazen de öğrencilerin haksızlıklarından sıkıldı, okulunu yarıda bırakıp eğitim aldığı kurumu değiştirdi.
Maslow, New York'ta dönemin tüm ileri gelen Avrupalı ilim adamlarıyla irtibat kurdu. Bediüzzam ise Suriye’de içinde dönemin saygın ilim adamının bulunduğu binlerce insana hitap etti, doğuda aşiretler arasında dolaşıp sorularına çözümler, sorunlarına çareler üretti. Onlara akademik görüşler ışığında yol gösterdi. Çaresizliklerine “müjdeler” sundu. Konaklarda protokol şahıslara akademinin ışığını, geleceğin üniversitenin, akademik bilimsel bakışın üzerinde yükseleceğini gösterdi.
Maslow, 20 yaşında 19 yaşındaki kuzeni ile evlendi. Bu evliliğinden iki kızı oldu. Bediüzzaman kafasındaki “meşguliyet”inden, ülkesinin ve insanının içinde bulunduğu “durum”dan, yüklendiği tarihi “sorumluluk”tan ötürü evlenmeye fırsat bulamadı. Ancak, sayısız miktarda öğrencisi ve seveni oldu.
1900'lü yılların başında Zehra Üniversitesini kurmak için dönemin padişahının huzuruna çıkacak kadar cesaret örneği gösterirken, devrin ulu hakanına uygulamalarından, baskı rejiminden şikayetini dile getirirken ve idamla yargılanırken bile doğru bildiğini söylemekten esirgemezken yalnızlık ve mutsuzluk dolu bir gençlik geçirecek olan Maslow daha doğmamıştı.
Maslow daha nutfe dahi değilken, Bediüzzaman Doğu Anadolu'da Asya kıtasının geri kalmışlığa çözüm sunacak olan bilimin, bilim adamlarının, akademyanın temellerini atmıştı, mavi gözlü kedinin anavatanında.
Maslow, nefret ettiği ve sevmediği annesinin cenazesine bile gitmezken; Bediüzzaman ise annesini “öğretmen”i olarak gördü. İlk edep dersini annesinden aldığını belirterek, ona olan saygısını “Bir yaşımdaki fıtratıma ve rûhuma merhum validemin ders ve telkinâtı, şimdi birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.” diyerek gösterdi. Ve “Merhume validemin vefatıyla benim de dünyamın yarısı vefat etmiş kanaatindeyim.” şeklinde annesine olan yakınlığını, anneliğin değerini ve sevgisini belirtti.
Padişahlığın uygulamalarını “istibdat” olarak tanımladı ve uygulamalarından sıkıldı. Karşı çıktı. “Meşrutiyeti Meşrua”yı istedi.
Rusların saldırılarına ve işgallerine sıkıldı ve karşı çıktı, esir düştü.
Anadolu'nun işgal edilmesine sıkıldı ve kurtuluş mücadelesine destek verdi.
Van'da eğitim faaliyetlerinde bulunurken, çıkan isyandan sıkıldı ve destek vermedi.
İngilizlerin İstanbul'u işgalinde yaptıkları uygulamalardan sıkıldı ve bir bildiriyle yanıt verdi.
Ankara'dan kendisine edilen “şahane” tekliflerden sıkıldı, reddetti ve şehri terk etti.
Sıkıldığı her şeyi terk etmekten hiç sıkılmadı ancak doğru bildiklerini yaşamaktan ve dile getirmekten hiç çekinmedi, hiç sıkılmadı.
Kendisine değil “temsil” ettiklerine, arkasından “geleceklere” güvendi.
Maslow, evliliğinde aradığı huzuru bulamadı ve huzursuzluk içinde yaşadı. Kendi deyimiyle “cesaretsiz, bitkin ve gergin”di.
Bediüzzaman Osmanlı başkentinde idamlar eşliğinde, idamla yargılanırken bile cesaretinden bir şey kaybetmedi. Kendine özgüveni tamdı. Teslimiyet ve tevekkül temel prensibiydi. Talepleri uğrunda başını kurtarma telaşına hiç düşmedi.
Maslow, İhtiyaçlar Kuramını; Bediüzzaman Özgürlük Kuramını geliştirdi.
Maslow kuramıyla tüm sosyal, eğitim, sanat, estetik, iletişim bilimlerinin temelinin oluştururken; Bediuzzaman da birçok bilim sahasının yeniden, farklı bir bakış açısıyla tartışılmasını sağladı.
Maslow, olamadıklarını bu kuram ile idealize ederek birinci basamağına “beslenmeyi”, Bediüzzaman’sa “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyerek “özgürlüğü”, “hürriyeti” koydu. Ve yaşantısıyla kuramının geçerliliğini ispatladı. Kendisini kuramının geçerliliğine “ada”dı.
Maslow, 8 Haziran 1970'de kalp krizi sonucu yaşama veda ederken, Bediüzzaman 23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da vefat etti. Binlerce öğrencisinin elleri, omuzları ve başları üstünde Urfa Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi.