Mazlum kaplumbağalar

Hasan TANRIVERDİ

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, etrafı kumsallarla çevrili çok güzel bir göl varmış. Bu gölde her çeşit balık, yengeç ve göl
yılanları yaşıyormuş. Gölü sularıyla besleyen derelerin Şarıl Şarıl akan suları varmış. Gölde yaşayan bütün canlılar adeta mutluluktan
uçuyorlarmış. Günler, haftalar, aylar hep böyle mutluluk içinde geçmiş. Kışın dondurucu soğuğu, yerini ilkbaharın tatlı serinliğine ve
ılık havasına bırakmış. Gölde yaşayan bütün canlılar barış içinde, sevgi ve hoşgörüyle baharın gelişini kutluyorlarmış. Allah'a
kendilerine bahşettiği bu eşsiz nimetlere karşı şükürlerini; eksik etmiyorlarmış.

Nihayet hayvanların yumurtlama mevsimi yaklaşmış. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kaplumbağalar birlikte gölde toplanıp, ağır ağır kıyıya
çıkmaya başlamışlar. Kıyıya çıkan kaplumbağalar hemen kendilerrine yumurtalarını bırakabileceği küçücük kuyular açıyormuş. Sanki bu
hayvanlar yapacak oldukları bu işi daha önce bir okulda okumuş gibi düzenle ve intizamla, askerlerin mevzi kazması gibi yapıyorlarmış.

Sıcak güneşin altında herkes kendi çukurunu açtıktan sonra yumurtalarını yumurtlayıp üzerini kumlarla iyice kapamışlar. Hava
kararmadan yine topluca göle doğru yürümeye başlamışlar. Bir taraftan zaman zaman geriye doğru bakarak, bıraktıkları yumurtalardan çıkacak
yavrularının sağ salim göle gelmeleri için hava kararmadan dualar içinde göle kavuşarak, daha önce hayatlarını sürdürdükleri yuvalarına
geri dönmüşler.

Göldeki hayat eskisi gibi mutluluk içinde devam ediyormuş. Kaplumbağalar yavrularını gölde bekleyedursunlar aradan günler,
haftalar geçmiş. Nihayet kumsalda bulunan yavrular birer ikişer yumurtalarından çıkmaya başlamışlar. Çıkmasına çıkmışlar ama bu
yavruları dünyada her türlü tehlike bekliyormuş.

İnsanların yavruları olan bebekler bir veya iki yaşına kadar yürümeyi zor öğrendikleri halde, kaplumbağa yavruları nasıl oluyor da
yumurtadan çıkar çıkmaz yürümeye başlıyor ve annelerinin ve babalarının yaşamakta olduğu göle doğru gidiyorlarmış. Acaba onlar da
doğmadan önce bir okulda bu konuları okumuşlar ve yapacak oldukları işleri öğrenmişler miydi? Yoksa onlara bu işleri yaptıran birimi
vardı?

Kaplumbağa yavruları yumurtadan çıkar çıkmaz gökyüzünde kargalar, doğanlar ve kartallar çoğalmaya başlamışlar. Hepside kendilerine bir
ziyafet çekmeyi düşünüyorlarmış. hele hele yaramaz çocuklar yok mu? Kaplumbağa yavrularını öldürmek için kumsal da fırsat kolluyorlarmış.
İşte bu büyük mücadele ve kavga içinde kurtulabilen küçücük yavrulardan göle ulaşanların sayısı çok azmış.

Anne ve baba kaplumbağalar yavrularının dönüşünün mutluluğunu yaşamak için kıyıya doğru yanaşmışlar. Kavuşma çok muhteşem olmuş
kucaklaşmışlar, koklaşmışlar, kendilerini kavuşturan Allah'a bol bol şükretmişler. Hep birlikte gölde yaşayan diğer balık ve canlıların
hayran bakışları arasında, yuvalarına doğru hareket etmişler. Bu son derece olağan ve güzel hadiseyi çekemeyen ve kıskanan birileri varmış
ki, onlar da göl yılanları imiş. Zaten bu göl yılanlarını gölde yaşayan hiçbir canlı sevmezmiş.

Aradan biraz zaman geçtikçe yavrular büyüyüp serpilmişler ve yorgunluklarını atıp canlanmaya başlamışlar. Kaplumbağalar yeni
yavruların aralarına katılması onuruna bir şölen tertip etmek istemişler ve bu şölene gölde yaşayan bütün hayvanları davet etmişler.
Şölen günü bütün hayvanlar, gölün orta yerinde toplanıp eğlenmeye, oynamaya dans etmeye başlamışlar. Bu ana kadar ortalıkta görünmeyen
göl yılanları, birden ortaya çıkıp bu mutluluğu bozmak istemişler.

Göl yılanları kaplumbağalara saldırarak gölü terk etmelerini, aksi halde kendilerine bu gölde hayat hakkı tanımayacaklarını söylemişler.
Bu haksızlığa karşı diğer hayvanlar hiçbir şey söyleyememişler ve tarafsız kalmayı tercih etmişler. "Bize dokunmayan yılanlar bin
yaşasın" demişler. Oysa haksızlığa karşı gelmemekte en büyük haksızlık ve haksızdan yana olmak anlamına geldiğini, sustukça sıranın bir gün
kendilerine geleceğini anlamamışlar. Kaplumbağalar bu ikaza karşı direnmişler ve gölde yaşamaya devam etmişler. Ancak göl yılanlarının
baskısı artarak devam ediyormuş.

Göl yılanları bütün kaplumbağaları adeta kendi yuvalarına hapsetmişler. Onların göl içinde dolaşmalarını ve diğer hayvanlarla
konuşmalarını ve buluşmalarını yasaklamışlar. Kaplumbağalar her seferinde "Niçin bize bu haksızlığı yapıyorsunuz, bu gölde dolaşmak,
yaşamak bizim de hakkımız " dediklerinde; Göl yılanları, "Hayır sizin sırtınızda kabuğunuz var, bu kıyafetle aramıza katılamazsınız. Bizimle
beraber aynı ortamda yaşamak ve bu gölün nimetlerinden istifade etmek istiyorsanız, sırtınızdaki kabuğu çıkaracaksınız " demişler.
Kaplumbağalar "sizin de kuyruğunuz var, biz sizin kuyruğunuza karışıyor muyuz, sizde bizim kabuğumuza karışamazsınız. "Dedilerse
bile dinletememişler.

Göldeki hayvanlardan oluşan bir göl mahkemesi varmış. Bu mahkem hayvanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözümlemekle görevliymiş,
herhangi bir şekilde haksızlığa uğrayan hayvanlar bu mahkemeye müracaat edip, haklarını arıyorlarmış. Kaplumbağalar haksızlığın
giderilmesi için bu mahkemeye müracaat etmişler, ancak mahkeme üyeleri göl yılanlarından korktukları için kaplumbağaların şikâyetlerini
reddetmiş.

Bu baskılara karşı kaplumbağalar artık dayanamaz olmuşlar. Her gün ağlayarak Allah'a yalvarıyorlarmış. Allah'tan kendilerini bu göl
yılanlarından kurtarması için günlerce dua etmişler. Çünkü duanın canlıların en büyük görevi olduğuna inanıyorlarmış.

Günler geçtikçe havalar kurak gitmeye, yağmur yağmamaya başlamış. Çevrede bir kuraklıktır sürüp gidiyormuş, dışarıda kuru kuru rüzgârlar
esmeye, gölün suyu gittikçe azalmaya başlamış. Sular azaldıkça kaplumbağalar dışındaki diğer hayvanları bir korku bir telaş sarmış,
bu durumdan etkilenmeyen yalnızca kaplumbağalarmış. Çünkü onlar hem suda, hem de karada yaşayabiliyorlarmış.

Derken gölün suları yavaş yavaş tamamen kurumaya yüz tutmuş. Kaplumbağalar ikinci defa göl mahkemesine müracaat etmişler. Göl
mahkemesi her iki tarafı yeniden dinlemiş. Diğer hayvanların araya girerek göldeki bu barış ortamını bozmamaları için, göl yılanlarına
toplumsal baskı yapmaları için genel bir uyarı kararı çıkarmış.

Bunun üzerine gölde yaşayan bütün hayvanlar göl yılanlarını ikna etmek için gayret göstermişler. Göldeki huzurun bozulmasının kendilerini de
etkilediğini anlatmaya çalışmışlar.

En sonunda göl yılanları bu baskılara dayanamayıp barışmaya karar vermişler. Bu karar bütün hayvanları sevindirmiş. Yılanlar,
kaplumbağalardan özür dileyerek, yaptıkları hatanın affedilmesini istemişler.

Sonunda gölde yaşayan bütün hayvanlar yeniden bir şölen düzenleyerek hep birlikte bayram yapıp bu barışı kutlamışlar. Yağmurlar yeniden
yağmaya, göle su taşıyan ırmaklar coşmaya başlamış. Bundan sonra, bütün hayvanlar gölde barış ve mutluluk içinde yaşantılarını sürdürüp gitmişler.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.