Mazlumların ve Mü'minlerin Savunucusu!

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Bu şehre ilk defa kış Ocak ayının ortasında geldi. Sıcaklık gecelerin sıfırın altına düştü; seraları don vurdu.

Beydağları'nın zirveleri beyaz duvaklar gibi göze ve gönlüme hitab ediyordu.

Anadolu'nun iç ve doğusu kar ve buzdan geçilmez olmuştu.

Dünyanın ve topraklarımızın imani ve manevi kışı artarak devam ediyordu.

Hayal kırıklığı, moral bozukluğu kanser gibi bulaşıcı ve acıtıcıydı.

Rahmetli Akif'miz zifiri karanlık ve donmuş yollarda, petrol lambasıyla Asım'ın neslini gözyaşlarıyla arıyor gibiydi.

Haleti ruhiyem bu manzaradan da beter şekilde; of puf yaparken telefon çaldı.

Arayan yiğit arkadaşım muallim Sungur'du.

Seni bekliyorum dedi. Sesi kızgın ve boğuktu.

Askerin gece eğitimindeki hızla sokağa indim. Selamlaşıp kucaklaştık. Beni öyle bir sıktı ki; kemiklerim çatırdadı.

Yürümeye başladık. Koluma girdi eski zaman nurcuları gibi.

Nefesler duman gibi hava bozuk ve üşütücüydü.

Suskun ve küs gibi gittik bir zaman.

Sım sıkkın moralim bozuk; deden yok dedeparan yok!

- Anlamadım abi dedim bu da ne?

-Yahu dedi ahir zamanın bulgur kazanına düşmüşüz haberimiz yok! İhlaslılar da tehlikenin kenarında değil sanki tehlikenin tam içinde!

-Tuz kokarsa ne olur, ümidin biterse ne yaparsın güvendiğin dağlara bak nasıl kar yağmış!

-Eskiler iyi günde değiliz; zaman daha kötü olacak dediklerinde nasıl da karşı çıkar izah ederdik..

-Üstadımız bu karamsarlığa Beytüşşebab aşiretindeki münazaradan beri karşı çıkıyordu.

-Kur'an Allah'tan ümit kesmeyi küfürle eş tutuyor, Peygamberimiz (asm) sünnetiyle bunu tasdik ediyordu.

-Taif'te eli yüzü kan içinde bir bağa sığıdığında Ninovalı Attas yüzünü silmiş üzüm ikram etmişti.
Ona kardeşim İsa'nın dinindensin diye iltifat etmişti.

-Hz Ayşe (ra) validemiz; hayattaki en zor anlarını sorduğunda Taif dönüşünü söylemişti. Bir rivayette ise; Uhud gününde Hz. Hamza'nın (ra) şehit olduğu anı.

İşte ikisinde de; beddua etmedi, umudunu kesmedi, bilmiyorlar dedi ve çocuklarının iman edeceğini düşündü, düşündüğü gibi oldu!

-Üstad diyor ki, tefrit de ifrat gibi muzırdır. İlkin ifrat çıkıp tefrite sebep olduğundan, ifrat daha muzırdır.

-Bizim bazı kardeşler ilkin ifrat edip, inad ederek tefrite düştükleri halde inatla ayak diriyorlar.

Sungur hocam dertli mi dertli, dolu mu doluydu. Her zaman ki gibi bir konuşana bir dinleyici lazımdı.

Vara vara deniz kenarına yaklaşmışız. Deniz dalgalı, kızgın ve karanlıktı. Bütün haşmetiyle ya celil ya celil ya cebbar ya kahhar ya aziz ya mütekebbir ya muntakim çeker gibiydi.

Bu denize doğru sert ve kararlı adımlarla gidiyorduk!

***

Biraz yavaşladık sanki. Sana bu günlerden beter günlerde bir ümit volkanından bahsedeceğim.
Tabi abim dinliyorum dedim.

Dedi ki 1958 yaz günleriydi.

Mustafa Sungur, Tahiri Mutlu, Zübeyr Gündüzalp, Bayram Yüksel, RüştüÇakın, Ceylan Çalışkan, Mustafa Türkmenoğlu, (Risale-i Nur davalarında en uzun hapis yatan zat, 6.5 sene) Mehmed Emin Birinci'nin de bulunduğu en öndeki nur talebeleri. Ankara Ulucanlar Cezaevinde yatıyorlardı.

Senirkentli kara melek Tahsin Tola İstanbul'a eski arkadaşına telefon etti.

Mazlumların avukatı davayı sordu. O da Risale-i Nur okumaktan tutuklandılar, davayı alır mısın? dedi.

Avukat; Tahsin abi böyle deme, kardeşim mazlumları savunmak için derhla gel de dedi. Kara melek de aynen öyle dedi.

Mağdurları cezaevi parmaklıkları önünde ziyaret etti ve dedi ki: Sizi kurtarmak için mi savunma yapayım yoksa davanızı mı savunayım?

Hep bir ağızdan Bekir Bey! davamızı savun biz on sene de olsa yatarız dediler!

Ağır Ceza Mahkemesi/ Nurculuk Davası!Ankara

(1958/ 145 esas nolu dosya).

Bu söz üzerine, yiğit, yılmaz avukat Bekir Berk çarpılmış;

Berk'liğinden (çok sağlamlık) sanki eser kalmamıştır.

Hep çarpan çizen Bekir Berk ilk defa çarpılmışa dönmüştür.

Ankara Davası'nın Neticesi!

Av. Bekir Berk'in ikinci müdaafasında Ankara maznunları (11kişi) ittifakla tahliye ediyor.
(Temmuz 1958) Karar tarihi 10 Eylül 1958.
Bu savunma Ankara Davası adıyla kitaplaşıyor.
Bastı Zaman Gerçekleşiyor!

Bekir Berk kendi anlatıyor: bknz; (Av.Bekir Berk Necmettin Şahiner s 85)

-Tahliyeden sonra Ankara müdaafasını Ankara'da; milletvekili Tahsin Tola'nın evinde hazırladım. O gece kalabalık bir cemaat varken eve polis baskın düzenledi. Tahsin Tola'yı tutuklamak istediler. Ardından çekip gittiler.

Yarınki mahkeme için savunma yazmam lazım ama vakit yok.

O zaman Mustafa Sungur abi elini kaldırdı Allah'a tazarru ve niyaz etmeye başladı.

-Yaa Rab; zamanı genişlet ve müdafaamızı yetiştir!..
Ben o gece bastı zamanın ne olduğunu orda gördüm.

-Sonra ben söyledim ordakiler yazmaya başladı. Sabaha kadar temize çekildi ama bitmedi. Arabada yazmaya devam ettik. Mahkemeye vardığımızda adımız okunuyordu içeri girdik..

Ve ben söz aldım!

Savcı mütaalasını verdi ve ben söz aldım!

-Muhterem başkanım, savcı bey... Sonuç beraat!

-Mahkemeden önce yazdığım müdafayı, Ahmet Feyzi Kul Ağabeyin (R.Nur'un manevi avukatı) isteği üzerine okuyarak banta kaydetmiştik. Bu bandı Üstada götürüp dinletmişler.

"Berk Adam" Üstadıyla Buluşuyor!..

*1.Buluşma/ Isparta'da 1958 yazı

Bunun üzerine üstad beni istemiş. Manen hazır değilim dedimse de dinletemedim. Arabayla Isparta'ya gittik. Ceylan haber verdi huzura çıktım.

Üstad evinde odasındaki karyolada yatıyordu. Zübeyr, Tahir, Sungur hepsi dizleri üstünde oturuyordu. Üstadın yanıbaşına bir sandalye koyup oturmamı istediler.

Baktım üstattan yüksekteyim. Bu durum ruhuma ağır geldi üstadın başına yakın diz çöküp oturdum.

Üstad hayatımı anlatmamı istedi anlattım.

Sonra şimdi de ben sana hayatımı anlatayım dedi ve anlatırken:

"Söylediklerimi anlayamazsan, Zübeyr'e sor o sana tercüme etsin dediler. Zübeyr abi gelip yanıma oturdu. Üstad ne söylediyse tamamını anladım.

-Kardeşim! Seni bana Allah gönderdi, seni 40 senelik talebeliğe kabul ediyorum.

Sana müdafaan için 500 banknot (kağıtpara) vermem gerekir. Ama mükafaatını ahirete bırakıyorum.

Biz kendi ihtiyarmızla hareket etmiyoruz, istihdam (görevlendirme) ediliyoruz dedi.

Sonra "sen hoşgelmişsin safa gelmişsin kardeşim" diyerek görüşmenin bittiğini nazikçe ifade etmiş oldu. Hürmetle ayrıldım.

Bekir Berk abi bu görüşmeyle beraber tam 7 kere üstadıyla görüştü.

5.Görüşmesi-Emirdağ

Konya'da Dr. Sadullah Nutku, Said Gecegezen ve arkadaşlarının davası için bulunuyordum. Üstad, Mustafa Kırıkçı'nın evine gelip istirahat ediyor. M. Kırıkçı Bekir Berk'e haber veriyor.

Bekir Berk, tutukluluklara itiraz için çalışıyorum saat 5'e kadar bitirmem lazım. Üstada selam hürmet ediyorum, benim için ellerinden öp diye haber salıyor. Kırıkçı üstad durumu anlatıp özür dilediğimi ve ellerinden öptüğümü bildiriyor.
Üstad ise; tam tam tam! diye cevap veriyor.
Tutuklamalar gerekli itirazı bitirince Üstad'ın Eskişehir'e doğru hareket ettiğini öğrenince üzülüyor.

Konya'dan ayrılmadan Zübeyr abi M.Kırıkçı'ya telefon edip evinde unutulan üstadın seccadesini Bekir Berk'in acele getirmesini bildiriyor. M.Kırıkçı evden üstadın seccadesini aldı getirdi Fakat; çok kar yağdığı için taksiler Eskişehir'e gitmek istemiyor. Ayrıca müminlere zulmeden bir polis komseri; taksicilere Bekir Berk'e taksi vermeyin diye tembihlemiş..

Sonra Said Gecegezen istirahette olan bir taksiciyi buluyor. Taksiyle şehir merkezine uğramadan Afyon/ Eskişehir istikametine sürüyorlar.
Sonra Emirdağ istikametine namaz kılıp, selam vermek için Mehmet Çalışkan'ın evine uğruyorlar. Namaz kılıp pilavımızı yeyince kalkmak istedik.

Hamza Emek  ve Mehmet Çalışkan üstad evinde demezler mi?

Kalktık üstadın Emirdağ'daki evine vardık. Kapıyı çaldık üzerinde gömleğiyle Zübeyr abi kapıyı açtı.

Üstadın Eskişehir'e gitmekten vazgeçip buraya geldiğini söyledi.

- Üstad ben yatıyorum misafirlerim gelecek. Dinlenmek isterlerse dinlendir gitmek isterlerse beni uyandır dedi ve ilave etti Zübeyr abi:

- Ne istiyorsunuz?

Ben de:

- İstanbul'daki aleyhtar gazetelere dava açmak için imzalı muvafakatname almamız için üstadı ziyaret etmemiz lazım dedim.

Üstadın kapısını açtı ve bizi içeri aldı.

Üstad gece yarısı; sanki pamuk yumağı gibi göründü. Bembeyaz uzun saçları, yumuşacık bakışlarıyla bizi kucakladı ve alınlarımızdan öptü. Sonra üstadın seccadesini verdik. Bize 25'er kuruş yol parası verdi.

-Aleyhte yayın yapan müfteri gazetelere dava açmak için imzalı dilekçeler istirham ettiğimi söyledim.

-Kaç tane istiyorsun dedi.

-En az 10-15 tane olması lazım dedim.

12 tane pullu 3 tane pulsuz olmak üzere üstad pulların üstüne mührünü bastı. 3 kağıtta ise pul yoktu.

Zübeyr abi açık boş kağıtlara mühür basılmasını istemedi.
Üstad ona; "hayır getir kağıtları" dedi ve mühürledi.

-Sonra Eskişehir'e vardık, Said Gecegezen taksiyle Konya'ya ben de İstanbul'a hareket ettim. Rahmetli Sungur abi Isparta'dan Bekir Berk'e gönderdiği bir mektupta üstadın:
-"Bekir Berk'i Nur'un en has kahramanları içinde her sabah, duamda ismiyle dua ediyorum" dediğini yazıyordu.

Yine Sungur Ağabey anlatıyor:

-1958 Ankara Davası'ndan sonra ben Ankara'da kalmıştım.

O sırada Bekir Bey'le görüştük. 22 maddelik bir dua talebi dilekçesini bana verdi.

Isparta'ya vardığımda bunları Üstad'ımıza okuduğum zaman Hz. Üstad şöyle söyledi:

- Birgün gelecek hepimiz ona dua edeceğiz!
(H.D.A.Adam s,33)

1-Bekir Berk Belgeseli/ Nesil.

2-Avukat Bekir Berk, Necmettin Şahiner s, 100-123.

3-Ankara Siyaseti ve Said Nursi, Serdar Murat/ Abdulkadir Selvi).

4-Hayatını Davasına Adayan Adam. Nesil. İ.Atasoy.

Bekir Berk Yassıada Savcısı Altay Ö. Egesel'e Kefen Gösterdi! (1964)

Hamdi Sağlamer anlatıyor:

Ankara Temyiz'de Bekir Berk'in duruşması vardı. Mustafa Özsoy ve bana bir çanta ve bir dosya vererek yuvarlak masanın etrafına oturduk.

Salim Başol ve Altay Ö. Egesel de vardı. İhtilaldeki başarıları (!) yüzünden yüksek mahkemeye atanmışlardı. Bekir abiyi Yassıada mahkemelerinden tanıyorlardı. 

Bekir abi 40 dakika savunma yaptı. A.Egesel dinlemez görünüyor eliyle masaya tıkırdatıp duruyordu.
Sonunda Bekir abi savunmasının zapta geçmesini istedi.

Savcı Egesel adeta patladı, iki eliyle masayı kavrayıp yüksek sesle:
-Neye güveniyorsun Bekir Bey! diyerek açıkça tehdit etti.

Bekir abi elimden çantayı kaptı kefenini çıkartıp hışımla masanın ortasına fırlattı!

-İşte buna güveniyorum dedi ve salonu çınlatırcasına konuşmaya başladı.
Vallahi billahi adamların ellerine baktım tirtir titriyordu!

O anda sanki 'bir kumandana' dönüşmüştü.

Refet Kavukçu anlatıyor:

Muhterem Kırkıncı ve Demirci hocalara biçtirip zemzemle yıkattığı kefenini daima çantasında taşırdı! Açılın Yollar Bekir Berk Geliyor!

Hayat Belgeselinde kendisi anlatıyor: (Nesil)

- Biz İstihdam Olup/ Sevkediliyoruz!

- Mesela şöyle anlatayım:

- Pazartesi İstanbul ağır cezada, Salı günü Rize ağır cezada, Çarşamba Çanakkale ağır cezada, Perşembe günü de Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi'inde duruşmam vardı.

- "İstişare Yaptıktan Sonra Kumandana Dönüşürüm!"..

Fırıncı, Birinci ve Kutlular ile istişare sonucu:

- İstanbul'dan uçakla Samsun'a; arabayla Rize'ye gittik. Dönüşümüzde yol çalıması vardı ve dinamit patlatılacaktı. Saat 10'a beş dakka kala kapatılacak yola vardık.

Arkadaşlar ve yanımdakiler bekleyelim dediler ben sür dedim geçtik. Arkamıza baktık dinamit patlıyordu.

İstanbul'a gelip dosyayı aldım ver elini otobüsle Çanakkale'ye. Mahkemeden çıktım uçakla İstanbul'a geldim dosyayı alıp, Ankara uçağına bindim. Sonra Diyarbakır uçağına.
Sonra Fikret Özdemir ile arabayla ver elini Bitlis.
Kış mevsimi yolda eşkiya olduğu halde Bitlis'e vardık.

Yalnız Bitlis ağır ceza mahkemesine; Trabzon, Çanakkale ve Ankara'dan telgraf çekerek duruşma saatini en geç vakte aldırdım.
Bitlis mahkeme binasına vardığımızda mübaşir bağırdı:

- Avukat Bekir Beerk!..

Böylece mahkemeye yetişmiş olduk! Mahkeme Salonları Neler Gördü!

Rahmi Erdem anlatıyor:

-Mahkeme koridorunda duruşma bekliyorduk. Duruşma salonu açılınca hakimi tanıdı. Dişlerini gıcırdatarak; bu hakim Afyon'da üstadı idamla yargılayan savcı Abdullah Büker'dir dedi!

Sırası gelince heyete usul hakkında konuşacağını söyledi. Ayağa kalktı son derece nazik ve kibar bir üslupla konuşmaya başladı. Gittikçe sesinin tonunu yükseltiyordu:

-Sayın başkan!

Siz bu davanın temsilcisi üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini; Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nde ağır cezayla yargılayan savcı Abdullah Büker'siniz!

-O günden bugüne bu konuda müteselsilen birçok mahkeme beraat vermesine, bu dava kaziyei muhkem halini almasına rağmen kanaatlerinizde bir değişiklik olmadığı görülmektedir.
Bundan dolayı şerefli bir hakim, bir hukuk adamı böyle bir davadan istinkaf (çekilir!) eder!"

Sonra parmağını Abdullah Büker'e doğru uzatıp 3 kere:

-İstinkaf ediniz hakim bey! İstinkaf ediniz hakim bey! İstinkaf ediniz hakim bey! dedi.

Ardından hiç beklenmedik bir şey oldu, hakim Abdullah Büker sırtındaki cübbeyi sıyırıp koltuğa bıraktı ve mahkeme salonunu terk etti.

Yerine nöbetçi hakim baktı ve beraat verdi! 

Mahkeme Yollarında Kaza ve Donma Tehlikesi!

Hakkı Bozkurt anlatıyor:

-1960'lardaydı. Van mahkemesinden Adilcevaz mahkemesine gidiyorduk. Mevsim kış hava karlıydı. Gitme ısrarlarına rağmen yol kenarında beklemeye başladık. Bir tankere el kaldırdık durdu, Adilcevaz'a gidiyordu.

Nazım Gökçek abiyle beraber üçümüz şoför yanına bindik. İlerde yol kapandı. Gece karanlığında göz gözü görmüyordu.

Baktım Nazım abiyle birbirine sarılıyorlar. Donmak üzere olanların birbirine sarıldığını çok duymuştum.

Eyvah! Donacaklar deyip tokatlamaya başladım! Sonra:

Baktım Bekir abi vasiyetini yazmaya başladı! O an sinirlerim bozuldu bağırdım!

-Boşuna vasiyet yazma Bekir abi! Burda ölsek şehit olmayacağız! Çünkü kimseyi dinlemeden yola çıktık!

Nihayet gün ışırken koşarak Adilcevaz'a ulaştım, kaymakama haber verdim kurtarma ekibiyle yola çıktık, yol açıldı ve Bekir abi ve Nazım abiyi donarak ölmekten kurtardık!

Zübeyr Abi Acı Gerçeği Hissediyor!

Ali Tunç anlatıyor:

- Mahkemelere koştuğu bu günlerde; Zübeyr Ağabey'le Kirazlı Mescid Sokağı'ndaki nur dersanesinde kalıyorduk.

Bir gece üst kattaki odasından yanımıza indi; çok mahzundu. Bir noktaya bakarak konuşmaya başladı:

- "Bekir Bey; Van'a mahkemeye giderken donma tehlikesi geçirdi. Arabanın içinde; ayaklarından başlayıp vücudu uyuşmaya başladı" dedi.

Sonra'dan öğrendik ki; Van yolunda donma tehlikesi geçirmişler.

Onun kitabında bu benim değil, başkası düşünsün yazmazdı. Nurculuk Davası'nda 

750 Beraat Kararı!

Avukat Mustafa Tuncel (Safa Mürsel) yazıyor:

-Bekir Berk 1958'den beri aldığı beraat kararlarını; 1971 yılında Nurculuk Davası kitabında topladı. (H.D.A.Adam/ Takdim s,11)

Dünyayı Beş Paraya Satan Adam!

Prof. Nevzat Yalçıntaş anlatıyor:

- Bekir Berk dava sahiplerinden ücret almazdı. Sadece yol parasını bulup davalara girerdi.
Hiçbir zaman parası ve serveti olmadı. Hatta Cidde'ye gidene kadar (1972'den sonra) bir arabası olmadığını iyi biliyorum.

- 1980 yılı başlarından itibaren Cidde'de İslam Kalkınma Bankası'nda çalıştım. Aynı şehirde 3 yıl yaşadık.

Honda marka bir arabası vardı. Hac'da tüm Türkiyeli müslümanların hizmetine koşardı.
Her Cuma; arabasıyla beni ve geldiğinde eşimi Cidde'den Kabe'ye götürüp getirirdi.
Bankadan çok iyi maaş aldığım halde bir kere bile benzin parası ödetmedi.
Nezaket ve cömertlikte benzersiz bir insandı.
(H.D.A.Adam s,187 188 189)

Abdulhamid Oruç anlatıyor:

Birgün Halil Leylek isimli bir arkadaşın yanındaydık.
Bu arkadaş dedi ki;
- Ağabey benim bir arsa davam var avukatı siz olsanız!

Bekir Ağabey gayet ciddi şekilde:

- Kardeşim ben Nur avukatıyım dedi.

Arkadaş ısrar edince:

- Kardeşim beni meşgul etmeyin diyerek sertçe uyardı.

Yine Abdulhamid Oruç anlatıyor:

- Kiğıl Pasajı'ndaki yazıhanesini; modern ve zengince bulup, yeriniz çok güzel diyen bir arkadaşa, üstadın mühürlediği açık kağıtları gösterip:

- Dünyada benim bunlardan başka servetim yoktur dedi. (H.D.A.Adam s,113)

Av.Gültekin Sarıgül Anlatıyor:

İstanbul Cağaloğlu'ndaki yazanesindeydik. Karlı bir gündü. Ayakkabı alalım dedi.

Gittik aldık. Eski ayakkabısını çıkardı, baktım el ayası kadar delikti.

Büroda görevli M.Emin Birinci'ye:

- Peki bu para işleri nasıl olacak dedim.

- Dedi ki:
-İki buçuk lira varsa onunla geçiniyoruz!
(H.D.A.Adam s,198)

- Dünyaya metelik değer vermeyen adamdı ama son derece ikramcı, eli açıktı.

İtirazlara karşı meşhur bir karşılığı vardı:

- Hayyyt hadise çıkarmayalım!
(age s,201)

Tek Başına Bir Millet!

Rus Sınırında Karakolda Namaz Kılıyoruz!

Bahaddin Gürsoy anlatıyor:

- 1968'de İshak Övet kaptanlığında; Van'daki duruşmadan çıkıp, Iğdır'daki duruşmaya katıldık, Erzurum'a dönüyorduk.

Bekir abi birdenbire Türk/Rus hudut karakoluna "süürr!" dedi.

Askerlerimizi; "Selam aleyküm" diyerek selamladı. Hal hatır sordu.

Sonra kıbleyi sordu, ikişer rekat namaz kıldık.

Sonra ellerini açıp:

-Komünizmin yıkılması, müslümanların hürriyeti için yüksek sesle dua etti!

Nazım abi ve biz yüksek sesle amin dedik.

Bu duruma; sınırda karşılıklı nöbet tutan Türk ve Rus askerleri de göz ve kulaklarıyla  şahid oldu!

Nur'un En Büyük Kahramanı!

-Yine Bahaddin Gürsoy anlatıyor:

Sungur Ağabey bir Trabzon seyahatında kalabalık bir cemaat içinde şöyle söyledi:

-Bekir Bey'in Isparta'da (1958) ilk ziyaretinde ben de bulundum.

Üstad Bekir Bey'in omzuna vurarak (eliyle gösterdi):

- "Nur'un en büyük kahramanı! Nur'un en büyük kahramanı! diyerek iltifatta bulunmuştu diye açıklamıştı.

Hasta Yatağında Hekimoğlu İsmail'i Savundu!

Yine Hamdi Sağlamer anlatıyor:

Son günlerinde Fatih Akça kliniğinde yatıyordu.

Ayağa kalkamıyor zaman zaman bayılıp geri ayılıyordu! Namazlarını ima ile kılabiliyordu!

O zamanlar Hekimoğlu İsmail Şile Ceazevinde yatıyor, Bekir abi bundan haberdardı!

Ayık bir vaktinde; parmağıyla işaret ederek, son derece düzgün anlaşılır cümlelerle Hekimoğlu İsmail'i müdafaa etti.

Ayhan Songar da başındaydı. Kardeşler başında ağlayarak Cevşen okuyordu!

Sonra bayıldı ve gözlerini açınca gülümseyerek:

Zübeyr, Tahiri, Mustafa Polat, Çaycı Emin, Bekir Berk geliyor diye mehter marşı okuyorlar. Ben bu kardeşlerimi bırakıp nasıl gideyim? dedi ve ayağa kalktı.

Bekir Berk'in Vasiyeti!

Ölmeden önce yazılı vasiyet şöyleydi:

- "Ben vefat ettiğimde; Sungur Ağabey, Abdullah ve Bayram Ağabeyler ile Fırıncı, Birinci ve Kutlular, elleriyle cenazemi taşısınlar! Kırkıncı Hoca beni yıkasın.."

Vefatında Eyüp Sultan Kabristanında; en sevdiği insanların yanına yerleştirildi!..

Yine Bahadin Gürsoy anlatıyor:

-12 Mart Darbesi'nden sonra Türkiye çapında Nurcular yağmur gibi tutuklanıyordu!

-Ben de 11 arkadaşımla tutuklandım.

Bekir Ağabey 2.gün yanımıza damladı!

Hapisane görüşme kısmına vekalet vermek için gidiyorduk.

Bu arada iri yarı bir mahkum ne oluyor bee diyerek bize bağırdı.

Biz de: Avukatımıza vekalet vereceğiz dedik.

Adam açtı ağzını yumdu gözünü:
-Bütün avukatların da sizin de...!

-Hop yavaş ol! Bu avukat para pul için gelen biri değil! Allah rızası için geliyor!
Öyle konuşamazsın dedim!.

-Avukatın iyisi olmaz deyip tekrar sövmeye başladı.!

-Artık Allah ne verdiyse adama giriştim!
Ortalık kelali'nin bağına döndü!

Diğer mahkumlar küçük dilini yutmuş gibi bakıyordu!..

Adam İstanbul kabadayılarından; Pazar'lı Niyaz'mış!

Konuşmaya başladığımızda;

-Avukat Bekir Berk'e laf söyletmem! Sen İstanbul kabadayısıysan, biz de İslamın fedaisiyiz! Allah'tan başkasından korkmayız dedim.

Yanına varıp bunu anlatınca;
-Aslanım benim! Ellerin dert görmesin! dedi.

14 Haziran 1992'de vefat eden Risale-i Nur'un ve Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin avukatı Bekir Berk'i 16 Haziran'da Fatih Camii'nde mümin ve nur talebelerinin kıldığı namazdan sonra; Eyüp Sultan'da dünyada en çok sevdiği Nur abi ve kardeşlerinin yanına yerleştirildi! İmam Fatih Camiinde: "Bekir Berk'e hakkınızı helal edin"dedi.
Mikrofonla konuşan merhum arkadaşı Prof. Ayhan Songar sadece şöyle dedi:

Bizim onun üzerinde değil, onun bizim üzerimizde hakkı var!

Hakkını hela et Bekir Bey! dedi.

Gerçekte onun Tüm Türkiye ve dünya müslümanları üzerinde hakkı vardı!

Makamı Fidevs Cenneti olsun inşaallah!..

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.