Meal okuyarak nasıl Maocu oldum?-1

Habibi Nacar YILMAZ

Bir insanın okul hayatından arta kalan bazen "Hayali cihan değer" dediği, bazen de "Bir an acı duyar belki" dediği hatıraları vardır. İlkokulda, kırlara uzanıp yaptığımız piknikleri; daha birinci sınıfta, Hasan Çüçen hocamızın, şiir ezberleyenlere hediye ettiği on kuşları; üçüncü sınıfta "Ak akçe kara gün içindir" atasözünün anlamını bilene kadar, Niyaddin hocamızdan yediğimiz cetvelleri; dördüncü sınıfta, Nuray hocamızın müşfik tavırlarını unutamam. Beşinci sınıftaki öğretmenimizin, bir gün bize söylediği "İnsan, düşünen bir hayvandır" cümlesini ise, ortaokul son sınıfta arkadaşlar beni ikaz edinceye kadar, çok önemli bir söz diye savunmuşumdur mesela.

"İnsanın en birinci üstadı ve en tesirli muallimi onun validesidir" hakikatinin, öğretmenler için de geçerli olduğunu; onun için, özellikle bu zamanda öğretmenlerin iyi veya kötü anlamda söz ve tavırlarının, çok önemli olduğunu da anlamıştım. Çünkü körpe zihinler, onlardan aldıkları dersleri, manevi hayatlarının çekirdeği yapmakta, ve onların müspet ve menfi tesiri ile şekillenmektedirler.

Anadolu'nun birçok yerinde "Ne olursan ol fakat bir öğretmen ol" sözü geçerliydi eskiden. Biz de birçok okul kazanmamıza rağmen, Rize Öğretmen Okulunu seçip yatılı olarak okumaya başlamıştık. 

1975'in ara tatilinde Rize, en şiddetli kışlarından birini yaşıyordu, o yüzden memlekete bile gidememiştim. Uzun kış gecelerinde bir gece bekçisi ile tek başımızaydık. Sessiz gecelerde, şairin:
"Ne söylemez, akan suların dili        
Sessizlik içinde çağlama gurbet" mısralarını sanki ben, yaşayarak terennüm ediyordum.

Hani yine şairin:
"Geceleyin bir ses böler uykumu 
İçim ürpermeyle dolar: Nerdesin?" diye seslendiği gibi, yalnız kaldığımız koca okulda, geceleyin yalnızlık ve uyku bölen seslerle, sanki arkadaş olmuştuk. Fakat içimde bir boşluk var ki onu doldurmak mümkün olmuyordu.

Yine şair Orhan Şaik'in terennüm ettiği:
"Bir yerim var benim yanar, tutuşur    
Bir yerim kanıyor, saramıyorum" mısraları da sanki bana kanayan bir yerimin olduğunu hatırlatıyordu.

Nihayet bu uzun gecelerin bir yatsı vaktinde; okunan, güzel ve yanık bir ezanla sarsılmış, biraz hüzenlenmiş ve kanayan yerimin aslında, huzurun merkezi olan kalbim olduğunu derinden hissetmiştim. Kalkıp bir yatsı namazı kılmaya karar verdim. Ama o zamana kadar, namaz nedir hiç bilmiyorum. Çünkü hiç kılmamıştım.

Eksikleri ile birlikte bir yatsı namazı kılarak, namaz yolculuğumuza başlamıştım. Bu yolculuk beni, Kur'an'la ve kitapla tanıştırmıştı. Fakat başka bir şeyle de tanıştırmış olacak ki ikinci dönem arkadaşların ilgi odağı olmuştuk. Sonradan tanıştığım İhlas Risalesi'nde geçen "Mühim ve büyük bir umuru hayriyenin, çok muzır manileri olur. Şeytan, o hizmetin hadimleri ile çok uğraşır" cümlesini fiilen yaşıyordum. "Daha küçüksün, sonra kılarsın" tavsiyeleri, imanımızı hedef alan bir sürü sözlü saldırılarla üzerime gelindiğini görüyordum.

Kitap yolculuğum ise, bizi öyle bir noktaya getirdi ki bir öğrenci kulübünde "Komünistler Gençleri Nasıl Aldatır" konulu bir seminer bile vermiş; idealist gençlik konusunda, kısa konuşmalarım da olmuştu. Son sınıfta, hem de hemşehrim olan Tacettin isimli bir abimiz de bizi iyiye teşvik ediyor ve bazen de birlikte camiye gidip cemaatle iştirak ediyorduk.

Bir gün bu abimiz bana gelerek "Habip kardeşim, Ben solcu olmaya karar verdim" demesin mi? Şaşırmıştım  ve biraz da taacüple "Böyle bir şeye seni götüren nedir? diye sormuştum.

O zamanlar, 1991'de yıkıldığında ancak perişaniyetini görüp anladığımız demir perde ülkelerinin arkası, gençlere bir işçi ve köylü cenneti olarak anlatılıyor ve tanıtılıyordu. Yine demir perde gerisi ülkeler, film sahnelerinde görüntülü; roman sayfalarında da bol tasvirli şekilde verilmek suretiyle, genç dimağlar allak bullak ediliyordu. Bu da gençlerin hayal dünyalarında yaşanılması ve ulaşılması gereken bir ideal olarak karşılanıyordu. Bu arkadaşımız da fakir edebiyatının bol yapıldığı bir sinemaya gitmiş ve etkisi altında kalmıştı.

Ehli dalalet romanı, sinemayı, basını ile gelirken; ona mukabil tamir cephesi bir seviyede olmayınca, bunun gibi birçok arkadaşımız böyle sahte ideallere kapılmış hayat-ı ebediyesini berbat edecek bir yola girmişlerdi.

İkinci senemizde, yeni ve geniş ve binaya taşınmıştık. Bu sene, Nurlarla yolculuğumuz başlayacaktı. Burada uzun bir müddet Kur'an kursunda okuduğu için okula geç başlayan ve bizden yaşça da büyük bir arkadaşla, sonradan Rahmeti Rahman'a gönderdiğimiz Fahrettin Şahin kardeşimden bahsedeceğim. Zira Kur'an kursuna giden arkadaş, namazlarını epeyce aksattığından, onu namaza; diğeri de imani meselelerde şüphede hatta kısmen inkarda olduğu için, onu da imana davet ediyordum. Kader bizi Erzurum dağlarından Rize'nin çay bahçelerine sevk etmiş ve Nurları da tanımayı nasip etmişti ama henüz daha okuyamadığım için, ilkine anlatacaklarım mahdut; diğerinin suallerine cevaplarım ise yok denecek kadar azdı.

Fahrettin bana sorular soruyor iyi bir Maocu olduğunu söylüyordu. Kendi ifadesi aynen: "Arkadaşlarla topluca Kur'an meali okuyorduk. Kafamızda bazı sorular oluşuyordu. Bunların da cevaplarını bulamayınca, sorgulamaya başlayorduk. İşin içinden çıkamayınca da şüpheye düşüp inkara kadar gidiyorduk" şeklindeydi. Ben okuduğumda, Rabbi'min bana hitabını ve mesajını çözmenin heyecanını yaşatan meal,bbu kardeşimi neden böyle bir yola götürmüştü. Onun kafasında oluşan bu sorularını bana da soruyordu.

-Ben, inkarcı ve şüphede bir insanım, sen hidayettesin, hidayeti de Allah verdiğine göre benim ne suçum vardı, bana da hidayet verseydi?

-Kaderim, böyle yazıldığına ve değişmeyeceğine göre, ben bu halimle kaderimi yaşamış olmuyor muyum? Yanlış bir yolda gidiyorsam benim suçum nedir?

-Şeytan bana musallat oluyor ve kötü düşünceler ve vesveseler veriyor. Ben de günaha ve küfre düşüyorum. Şeytan şer olduğuna göre, şerri yaratmakla Allah da benim işlediğim şerre ortak olmuyor mu?

Böyle üç tane çok önemli soru soruyor ve hemencecik de cevaplarını istiyordu. Ben de ona "Kardeşim bu soruların, mutlaka bir cevabı vardır ama ben bilmiyorum. Benim bilmemem bunların cevaplarının olmadığına delil değildir, arayıp bulalım" şeklinde oluyordu. Daha Risale- i Nurları da okumamıştım ve cevapların Nurlarda olduğunu da bilmiyordum. Fakat sorulardan da bunalmıştım çünkü her gün aynı soruları tekrarlayıp duruyordu. 

Çaresiz kalınca, sonunda Fahrettin'i de aldım, sorularımızı sormak için müftülüğe gittik. Müftü Bey yerinde olmadığından, görevliler bizi müftü yardımcısı, şu anda da hayatta bulunan Necati Hoca ile tanıştırıp buluşturdular. Ben, öğretmen okulunda okuduğumuzu, önemli suallerimizin olduğunu ifade ederek soruları, sanki benim sorularımmış gibi ona sormuştum. Necati Hoca, "Uşuğum, bunların cevabı kolay. Ahmet Hamdi Akseki'nin İslam Dini kitabını alın, orada cevapları var" dedi. Benim sevincimin haddi yoktu. Hemen gittim, İslam Kitabevi'nden o kitabı aldım. Kitabın akaid bölümünü okudum. Fakat bu soruların cevaplarını bulamamıştım. Çünkü kitap, daha çok bir ilmihal kitabıydı. Girişteki akaid bölümü de çok özet olduğundan, soruların cevaplarına yeterince yer verilmemişti.

Aslında Fahrettin de sorularını iyi niyetle sormuş ve cevap arıyordu. "Halis niyetin kerameti vardır" derler ya işte aynen öyle oldu. Rize'de çaresiz çarşıda yürürken, aklıma bir iki defa katıldığım Risale-i Nur sohbetleri geldi. Bu kardeşime, "Bir de oraya gidelim belki okunan Risalelerde bunların cevapları vardır" diye teklif ettim. Bir hafta sonu sohbete katılmaya karar verdik. 

İnşallah bu yazıların boyunca bu sohbetlerde, bizim bu sorularımıza verilen cevaplar ve oradaki karşılama ve uğurlamanın hem benim hem de Fahrettin'in üzerindeki müspet tesirlerinden bahsetmeye çalışacağım .

Ne dersiniz dostlar, böyle sorularla gezen binlerce gencin olduğunu ve bunların bizim elimizdeki  bu hakikatleri beklediğinin farkında mıyız?

Selam ve dua ile...

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.