Önce bir kaç "kışkırtıcı" cümle kurmam gerekiyor:
Birinci "cümle": Ödünç kavramlarla düşünüyor, ithal dünyalarda yaşıyoruz: Sonra da bu zillet hâli yetmiyormuş gibi, başkalarının onca çileyle, emekle, çabayla ürettiklerini tam bir "asalak" gibi tepe tepe tüketmeyi marifet sanıyor, "çağdaşlık", "uygarlık" cakaları atmaktan geri durmuyoruz! "Asalak" gibi yaşadığı için övünen bizden başka "salaklar" da var mı dünyada diye, merak bile etmiyorum: Olmadığını biliyorum zira: Hem dünyanın sömürgeleştirilemeyen tek ülkesi; hem de kendi kendini sömürgeleştiren tek ülkesi biziz çünkü!
İkinci cümle: Bugün, içini doldurmadan, "İslâm medeniyeti"nden sözeden insanların çoğunda, örtük ya da açık bir aşağılık kompleksi veya savunma psikolojisi gizlidir. (= "Bizi İslâm geri bıraktırdı!" "Hayır, bizi İslâm geri bıraktırmadı!" "İslâm da bir medeniyettir..." "Rönesans'ı da, bize borçlu Avrupalılar..." vs. gibi önermelerin gerisinde yatan marazî psikoloji).
Üçüncü cümle: "Medeniyet" kavramı üzerinden de, "İslâm medeniyeti" kavramı üzerinden de kurduğumuz bütün cümleler yanlış. Dahası sadece yanlış değil, yanıltıcı ve yanılsatıcı. (Bakınız: Yukarıdaki "ikinci cümle"nin örnekleri).
* * *
Türkçe'de bizim "medeniyet" diye kullandığımız sözcük bize ait; ama kavram ve bu kavramın içeriği bize ait değil: Biz, "medeniyet" diyoruz; ama "sivilizasyon"u kastediyoruz. Biz, ne kadar bize ait "medeniyet" sözcüğünü kullanırsak kullanalım, kullandığımız sözcüğün anlam dünyası, "medeniyet" sözcüğünün anlam dünyası değil, aksine sivilizasyon sözcüğünü üreten modern / seküler muhît'in / vasat'ın anlam dünyası.
* * *
"Sivilizasyon" sözcüğü, "medeniyet" sözcüğüyle özdeş veya aynı anlama sahip değil. Hatta yer yer zıt anlamlara sahip: Sivilizasyon'da, kent/leşme esastır ve sivilizasyon, salt yatay düzlemde varolur. Oysa medeniyet'te, insan esastır; kâmil-insan. Ve medeniyet, hem yatay, hem de dikey eksenlerin diyalektik ilişkisiyle hayat bulur.
Medeniyet'in aksine, sivilizasyon, insanı da, tabiatı da, hayatı da, hakikati de yok eder. Yerine, kendini, dolayısıyla güç üreten ayartıcı, ruhsuz araçları ikame eder: Tekno-paganizm!
Sivilizasyon'un Osmanlı Türkçesi'nde de kullanılan ve yine Arapça'dan geçen tam karşılığı "hadariye" sözcüğüdür; ki, Arap dünyasının seküler veya İslâmcı entelektüellerinin ve akademisyenlerinin kahir ekseriyeti de "el-hadariyet'ül-islâmiye" nitemelesini sorgusuz sualsiz kullanmaya devam ediyorlar hâlâ! Bunun nasıl yakıcı ve yıkıcı bir çağ körleşmesi sorunu olduğunu idrak etmeden, edemeden üstelik de!
* * *
Soru şu tam bu noktada: Osmanlı münevverânı, Avrupa'da bir asır önce icat edilen "sivilizasyon" kavramının muâdili olarak, neden "hadariye" kavramını değil de, "medeniyet" kavramını "icat etti" acaba?
Bunun iki gerekçesi olabilir: Birincisi, erken Meşrûtiyet sürecinde gerçekleştirilen entelektüel sıçramanın temellerini atan Osmanlı münevverânı, sadece Fransızların "sivilizasyon" kavramının karşılığı olarak değil, aynı zamanda, Almanların (Fransızlarla ezelî rekabetlerinin nedenlerinden birinin göstergesi) "kültür" kavramını da içerdiği düşüncesiyle "hadariye" kelimesinin yerine, "medeniyet" kelimesini tercih etmiş olabilirler. Eğer bu gözlemim doğruysa, ortada Osmanlı münevverânının dâhiyâne bir buluşuyla karşı karşıyayız demektir.
Ama asıl dâhiyâne buluş, ikinci gerekçe: Osmanlı münevverânı, sivilizasyon karşılığı olarak olsun veya olmasın -ki, kısmen öyle-, "medeniyet" kavramını, hem İslâmî vasat'ın hâlâ geçerliliğini sürdürdüğü, hem de -Ahmet Cevdet Paşa'ya "Osmanlı'nın, insanlığın son adası" olduğunu söyletecek kadar- mevcûdiyetini devam ettirdiği bir zaman-mekân aralığında geliştirmiştir.
Bugün, Arap dünyasında, "hadariye" kavramının kullanılmasının nedeni de burada gizlidir: Bu vasat, bütün İslâm dünyasında olduğu gibi, temelde, İslâmî bir vasat olmaktan uzaktır; İslâm, bütün kavram ve kurumlarıyla hayatını da, daha önemlisi hayatiyetini de yitirmiştir artık.
* * *
İslâmî kaynaklardan yola çıkılarak geliştirecek esaslı bir medeniyet fikrine işte bunun için hava kadar, ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız var. Sadece bizim değil, bütün insanlığın.
İnsanlığa, bir bütün olarak hakikatin ne olduğunu, insanlığın hakikati nasıl yitirdiğini ve metafizik bir "felâket ve helâket" çağının ortasına nasıl sürüklendiğini gösterecek, hakikatin yeniden hayat bulmasına, hayat olmasına ve herkese hayat sunmasına imkân tanıyacak yegâne fikir, medeniyet fikridir. Başka türlü varlığımızı bile sürdüremeyiz.
Yeni Şafak