Bediüzzaman daha gençlik yıllarında toplumun problemlerine çare olarak gördüğü Medresetüzzehrâ, dini ilimlerle fenni ilimlerin beraberinde okunduğu model bir eğitim kurumudur. Bediüzzaman Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir, aklın nuru fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüt eder der.
Medrese birden çok ilim dallarında eğitimin yapıldığı kurumlardır. Sadece bir dalda ve konuda eğitim veren kurumların ise medrese özelliği yoktur. Bediüzzamanın örnek olarak gösterdiği ve Darul-Fünûn dediği El-Ezher Üniversitesi hep çeşitli ilimlerin beraber okutulduğu ve ihtisasa önem verildiği kurumlardır.
İslam Tarihinde kurulan ilk Üniversite Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk (v. 1092) tarafından kurulan Nizamiye Medresesidir. Bu medresede Fıkıh, Kelam, Tefsir, Hadis, Hukuk, Edebiyat, Astronomi, Matematik, Fizik ve Felsefe gibi ilimler beraber okutuluyordu. Bir müddet bu medresenin Rektörlüğünü İmam-ı Gazali (v. 1111) yapmıştır.
Osmanlının son döneminde Medreseler ile Mektepler ayrılmıştı. Medreselerde din ilimleri, mekteplerde ise yeni fenler okutuluyordu. Medreseliler mekteplilere dinsiz, mektepliler medreselilere mürteci ve gerici diyorlardı. Fen ve din ilimleri birbirinden ayrılmıştı. Çatışmanın temelinde bu vardı.
Hâlbuki Bediüzzamana göre Din ve fen ilimlerinin beraber okutulması ile hakikat ortaya çıkardı. Talebenin himmeti böylece pervaz ederdi. Bu düşünceden Medresetüz-Zehrâ düşüncesi ortaya çıkmıştır. Afrikada birliği sağlayan Camiül-Ezher gibi Asyada da onun kız kardeşi, yani doğurgan olacak ve pek çok şubelerinin bulunacağı bir Medresetüzzehrâ kurulmalıydı.
Bediüzzaman 1907 yılından itibaren Medresetüzzehra projesi için çalışmaya başlamış ve bu tam 55 yılını almıştır. 1911 yılında bu medresenin merkezinin Bitlis olmasını, Van ve Diyarbakırda da şubelerinin açılmasını istemiştir. Daha sonra 1950 yıllarından sonra Medrestüzzehranın merkezinin Vilâyât-ı Şarkıyede şubelerinin ise Hindistan, Arabistan, İran, Kafkas ve Türkistanda kurulması gerektiğini belirtmiştir.
Bu medresenin çeşitli ilim dallarını içine alması için de Bediüzzaman Medresetüzzehra namında bir Darülfünûn demektedir. Medresetüzzehrânın taksimul-âmâl kaidesine göre şubeleri olacaktır. Bu üniversitede üç dilde eğitim verilebilmelidir. Arapça, Türkçe ve mahalli dil olan Kürtçe
Medresetüzzehrânın tam resmî bir kurum olmayıp resmî üniversiteler ile eşit statüde olması gerektiğini ifade eder. Üniversitenin hedefleri içinde insaniyete ve İslamiyete hizmet etmek, maarifi medrese kapısıyla ülkeye sokmak, meşrutiyet ve hürriyetin güzelliğini göstermek, İslamiyeti hikâyelerden, İsrailiyattan ve taassuptan kurtarmak, yeni fenleri ve aklî ilimleri dini ilimler ile mezc etmek, din ile fenni, mektep ile medreseyi barıştırmak gibi hedeflerdir.
Bediüzzaman böyle bir medresenin açılmasını zaruret derecesinde gerekli olduğunu izah ederken doğu ile batının ilim ve kültürlerinin de birleştirmeyi hedefine koyduğunu da belirtmekte ve hedefini daha da büyütmektedir. Peygamberlerin Asyadan, filozofların ise Avrupadan çıkmış olmasının kader-i ilâhinin remzi olduğunu ifade ile gerçek terakki ve tekâmülün din ile fennin, doğunun ahlakı ve kültürü ile batının fen ve felsefesinin imtizacından doğacağını ima eder.
Bediüzzaman bu idealini tam olarak gerçekleştirme fırsatı bulamadı. Sultan Reşadın bunun için tahsis ettiği para ile Edremitte temelini attığı proje I. Dünya Savaşının çıkması ile akim kaldı. Daha sonra TBMMnin Bediüzzamana bunun için ayırdığı tahsisat da çeşitli sebeplerle gerçekleşmedi. Değil Bediüzzamanın Medresetüzzehra projesine destek olmak DPnin 1952 senesinde Erzuruma üniversite açmasına kadar doğuya hiçbir yüksek okul dahi açılmadı. Bediüzzaman bu üniversiteye sahip çıkmıştır.
Bediüzzaman hazretleri maddi suretini tesis edemediği Medresetüzzehranın manevi hüviyetini Isparta vilayetinde tesis ve tecessüm ettirdiğini belirtir. Risale-i Nurların yayıldığı bütün merkezleri Bediüzzaman Medresetüzzehra olarak isimlendirir. Medresetüzzehranın maddi suretini tesis etmelerini de talebelerinden ister. (Köprü, Güz 99, Sayı, 68)
Çeşitli fenlerin ve ayrı ayrı ilimlerin Marifetullah denilen imana ve Kurâna hizmet edecek şekilde okutulması ve bütün insanlığa sunulması, herkesin kolayca istifade edeceği şekle sokulması büyük bir gayreti ve himmeti gerektirir. Ancak bu ilmî müzakereyi sağlayacak mekânlara ve burada çalışacak olan ehliyetli ve ihtisas sahibi âl-i himmet insanlara ihtiyaç vardır. Bu yapıldığı zaman Bediüzzamanın Medresetüzzehra projesine hizmet edilmiş olur.
Bediüzzamanın Akdamar Adasında bir medrese yapsam ve orada elli talebe yetiştirsem ilmen dünyaya hükmederim idealine hizmet etmek için âl-i himmet ilim erbabına ihtiyaç vardır. Yüce Allah peygamberimize (sav) Ahir zamanda ilmi yayacağını ve herkesin ilme kolay bir şekilde ulaşabileceğini haber vermiştir. Günümüzde İnternet vasıtası ile bu mümkün hale gelmiştir. Bu nimeti İmana ve Kurâna İlme ve Marifetullaha hizmet için kullanmak yapılacak en büyük ve en önemli hizmettir. Çünkü insanlar artık hür olmak ve hiçbir tesir ve baskı altında kalmadan öğrenmek istiyorlar. Bu da İnternet ile mümkün olabiliyor. Böylece internet en kolay ve en rahat bir eğitim ve öğretim aracı haline gelmiştir.
Muhiddin-i Arabînin Fütuhat isimli eserinde Peygamberimizin (sav) Ümmetim diğer milletlerden geri durumda kalır, diğer milletler ümmetimi geçerse ben o ümmete kırgınım buyurduğunu nakleder. İlim müminin yitiğidir, bulduğu yerden almalıdır buyuran peygamberin ümmetine yakışan ilimde ve marifette bütün insanlığa önder ve rehber olmaktır.
www.risalehaber.com ve www.risaleakademi.org siteleri ile akademisyen Nur Talebelerinin akademik çalışmalara yönelmeleri ve bunu İnternet aracılığı ile bütün insanlığın hizmetine sunma çalışmaları sanal ortamda Medresetüzzehra idealine yapılacak en güzel hizmettir.
RİNAP çalışmaları da buna katkı sağlayacaktır. Bütün bu hizmetler ehl-i ilim Nur Talebelerinin himmetlerini beklemektedir. Yüce Allah bir ok yüzünden üç kişiden razı olur ve onları cennete alır. Biri yapan, diğeri onu cepheye taşıyan, üçüncüsü ise onu hedefine atan buyuran Peygamberimizin (sav) ümmeti olarak böyle hayırlı bir hizmete katkı sağlamaktan daha yüce ne gibi bir hizmetimiz vardır?