"Mehdi kırk yaşında olacak" (1) diyor Muhbir-i Sâdık aleyhisselam. Yani kırk yaşından sonra eski mesleğinden nedâmet edip dergâh-ı ilâhiyeye dönecek, seyyidinden kaçmış bir köle gibi yalvaracak; kırk yaşının getirdiği bir vakârla bizim dünyamıza karışmadığını ve karışmayacağını ilan edecek. İnsanlar ‘grip’ olduklarını zannederken, O ‘kanser' teşhisi koyacak. Elbette teşhisi farklı olanın tedavi usulü de farklı olacak. Peki, biz neyi bekliyoruz? Kırk yaşına gelmeyi mi? Mehdi olmamız mümkün değil; fakat ‘taleb eden’ de mi olamıyoruz?
Muhyiddîn-i Arabî: "Mehdi ism-i Hâdi’nin, Deccâl ism-i Mudill’in mazhâr-ı kâmilidir" (2) diyor. Vakti taayyün etmeyen bir bilmece, bir ümit ceşmesi bu. Mehdiyet bir şahs-ı mânevî, mehdi onun bir mümessili. Küçük bir haneyi ve dar bir mahalli değil, kalb-i umûmîyi ve hayat-ı insaniyeyi tamir etmeye çabalayacağından; kutbiyetini değil cemiyet-i nûrâniyesini nazarlara vazedecek.
Mehdi bir isimden çok bir sıfat; şahıstan ziyade tesânüdden hâsıl olan bir şirket-i kudsiyye. Tek bir soliste yıkılmayan, çok sesli bir icraat. Ömer bin Abdülaziz'den beridir özenle büyütülegelen bir kurum. Birikegelen bir küfür karşısında takviye edilen bir iman. Zaman ve mekânları ne kadar farklı olsa da, aynı gâye-i hayâle sahip olanlar bir nevi ordu oluşturabilirler. Bir fikir birikimi, bir telâhûk-u efkâr var çünkü. Tam 30 deccâlden haber veriyor hadîs-i nebevî. (3)
Onları teşhis ve zararlarını tamir edecek mehdi manasında bir kısım zatlar gelecek: Hallâc-ı Meşhur bir mehdi, Mevlâna Halid bir mehdi, Şeyh İdris ve Seyyid Yahya birer mehdi... İbn-i Arabi, Abdulkâdir-i Geylânî, Yevâkidü'l-Cevâhir sahibi ve Şâh-ı Nakşibend birer mehdi. Büyük mehdinin arkasında saf bağlamış nûrâni üstadlar. Bu bir yakîyn değil, bir zann-ı gâlib olduğundan -Şiîlerin iddia ettiklerinin rağmına (4) - imanın şartlarına dâhil olmuyor. İmandan çok bir inanç yani. Rivâyâtın zayıflığından değil, lisân-ı risâletpenâhînin mûcizeliğinden çıkan bir belirsizlik bu. Zamanının Arafatı'na çıkmış, ezelî bir kelimenin terceme-i hâlini insanlığa haykırıyor.
Mehdiyi üçüncü sınıf bir masal kahramanı haline getiren sofîmeşrebin anlattıkları birer menbâ-ı tebessüm. Küçük mehdileri haber veren hadisleri büyük mehdiye tatbik etmekle mütehâyyir kalan bir ûlema. Bu insanlar kendi zamanlarında yaşanılan zayıf karakterli içtimâi hayata bakıp, kürre-i arzı bir köy şekline sokacak olan sefih bir medeniyette kurulacak kollektif bir şuura ve teşrîk-i mesâi ile hareket edecek bir cemaate işaret eden mehdi hakkındaki müteşâbih hadisleri ya ‘mevzûdur' diyerek yalanladılar veya şahıslar noktasından yorumlamaya çabalayarak, sonunda içinden çıkılmaz bir karmaşaya düştüler; kendi istinbâtlarını hadislere uyarlamakla hayatımıza bir karmaşayı daha hediye ettiler. İbnü'l- Cevzi'yi bile çileden çıkartan bir durum bu. Mehdi ile Mesih'i, Süfyan ile Deccâl'i (5) birbirleriyle karıştıran insanlardan da bu beklenirdi. Bir işaretle uçakları vuran, tankları deviren bir Rüstem-i Zâl. Bir bakışıyla aşk-ı imânî aşılayan bir hipnotizan. Mevdûdi bir bahtiyâr ki bunları ıslâh edebilmiş; bizlere ayakları yere değen bir mehdiyi anlatabilmiş.
Mehdi bir savaşçıdan çok bir âlim; kılıçtan ziyade kalem; bir ordu değil bir dârü'l-fünûn; politikacıdan ziyade bir ehl-i tefsir; bir şeyhten çok bir muhakkik; kerâmetle değil bürhan ile konuşan bir keyfiyettir. Şerri def etmeyi celb-i nef'a tercih ettiğinden (6) hizmetinin çoğu zamanında siyaset ve sansasyondan münezzeh bir ihlâs-ı mücessem. Ömer Muhtar bir şâkirdi, Mehmet Feyzi bir şâkirdi, Ahmet Yasin bir şâkirdi. Bernard Shaw ve Eva de Vitray birer şakirdi. Seyyid Kutup ve İzzetbegoviç manen birer talebesi. Fakat, bundan onların da haberleri yok. Şuuru taâlluk etmeyen organik bir birliktelik. Velâyet bir makam-ı iddia değil, bir makam-ı isbat ve delil olduğundan \'Ben mehdiyim' demiyor. Çünkü dava değil, dava içinde bir bürhan olduğunu biliyor. İncil-i Şerif'in söylediği gibi kendisini bir ağaç olmaya namzet tohum olarak görüyor.
1200 küsür senedir küçük bir ğaybubiyete (7) kapılıp ehl-i sünnet ile aynı hizaya gelen şaşırmış bir ehl-i Şia. İbn-i Haldun'dan beridir mehdiyi kabul etmeyen Goldziher ve yamakları. Sen doğru söyledin, biz yanlış anladık ey nebi! "İman, hayat ve Şeriât" (8) olan üç daire-i uzmânın en dıştaki olanından, siyaset dairesinden baslamış çürüme. İspanyol hastalığı gibi aklı hezeyana uğratan bir milliyetçilik salgını hilafet-i islamiye'yi mecrâ'ından kaydırmış. Bin küsür senedir Din-i Mübîn'in kalbi olan imana doğru ilerleyen bir küfür salgını. Her adım da küfre karşı bir kahraman, bir nevi mehdi çıkarmış kalb-i islami. Her asırda yeni bir hile türetmiş mülhidler; her asırda bir adım daha gerilemiş dindarlık hissi. Tarihin hiç bir zamanında görülmeyen bir şekilde küfür, inkâr-ı ulûhiyete bir sistem rengi verebilmiş; üst üste yığılmış müterakim bir felsefeye, en nihaye bir ceset giydirebilmiş. Bütün gedikli sorularını soran bir ilhâd karşısında, konuşma sırası imanın tarafına geçmiş. Telâhuk-u efkâr silsilesiyle zamanımıza kadar büyütülegelen bir şahs-ı manevî, mehdi namında bir mümessilinin diliyle tüm sorulara teker teker cevap yetiştiriyor. Ehl-i imanın tüm tabakalarını arkasına alıp, ittihâd-ı islamın ve hakiki İsevîlerin muavenetiyle (9) iman dairesinden sonra "hayat ve şeriat" dairelerini de tamir edecek bir şirket-i husûsî bu. O'nun ve cemaatinin büyüklüğü merhamet ve sabırlarından bilinecektir. Sahibüsseyf değil bir hüccet; rüya değil bir tahkiktir. Yani tarikattan çok bir hakikat mühendisidir. Göğsüne vuruldukça kuvveti artacak, sesi yükselecek. kendisine muaraza edildikçe inbisat edecek, genişleyecek. (10)
Kitabü’l-Burhân "Mehdi dünyayı adaletle dolduracak" (11) diye yazıyor. Medine-i Fâzıla hayaline kapılacak olursak, herkesin kuzu olacağını düşünüyoruz demektir. Hâlbuki adalet, hak ve hakikatin temayüzüyle, Hak ile Bâtıl'ın arasının açılmasıyla gerçekleşebilir. Mehdisini peygamberinden öne çıkartan bir din, hakikatli bir din olamaz. Evet, Mehdi hak ve hakikati ilan edecektir. Şeriat-ı Ahmediye'yi (as) ders verecektir. Hadislerde buyrulduğu üzre Taberiyye Gölü'ne fırlatılmış olan Tabût-u Sekîne'yi (12) bulacak; Kur'an'ın okyanusuna bir gavvâs-ı muhteşem gibi dalıp, Asây-ı Musa'nın bu zamanda bir mümessili olan eserleriyle ehl-i küfrün yılan-misal zulümkâr fikirlerini tard edecek; bununla mehdi olduğu bilinecektir.
Kendisinden sonra, kürsüsünden ders alan bir kısım insanlar, ekonomide, hukukta, eğitimde, aile yaşantısında, coğrafyalar arası ilişkilerde, kısacası hayatın tüm katmanlarında O'nun va'zettiği prensipleri hayata geçirecekler; İnsanlığa bir medeniyet önerisinde bulunacaklar. Yoksa, bütün dünyaya siyaset cihetiyle hükümran olacağını ve mahkemelerde mevhum bir adaleti yerleştireceğini düşünmek, en hafifinden safdillik demektir. Çünkü adalet mahkemelerde değil ilk önce kalplerde ve akıllarda tesis edilirse kalıcılık kazanabilir. Küfür devam eder ama zulüm (bir adalet prensibine dayanmadığından) devam etmez. Mehdi bir işçiden çok bir fikir babası; bir teknokrattan ziyade bir teorisyendir. Temsil ettiği şahs-ı manevî ile hakikat-i adaleti tüm dünyaya ilan ve isbat edecek. Evrensel hukuku ve kavânin-i fıtratı gözlere gösterecek. Puslu, kudûretli, \'flu' bir saadet devrini inşâ edecek.
Hz. Ali (ra) Hizbü'l-Mehdi için "Onların sayısı Tâlût ile birlikte nehri geçenler kadardır" buyuruyor. Ne azlıklarına yerinirler, ne çokluklarına sevinirler. Kemiyete değil keyfiyete istinâd ederler. Ashâb-ı Kehf'i gibi onlar da mağaralarında (evlerinde) zamanın Dakyanus'una karşı strateji geliştirecekler. Tekbir getirerekten Rumiyye'nin duvarlarını yıkacaklar; yani Lâilahe illallah'ı ilan ve isbat ile fetihlerini yapacaklardır. Silahları kelimeler olacak. Nursî’nin deyimiyle Süfyânî Deccâl onları üç kere bölecek fakat dördüncüye mûktedir olamayacak. (13)
Muasırlarımızın mehdiyi kabul etmeyişleri ciddi bir tahkîkten kaynaklanmıyor; mehdiye bir peygamber evsâfı yükleyen müfessirler yüzünden. Kavânin-i âdetûllaha muvâfık düşmeyen, tevilden çok tefsir ile anlatılmaya kalkışılan bir mehdiyi çocuklar bile ciddiye almazlar elbet. Mehdiyi Mesih olarak da tanımlamıyoruz; Çünkü şeâir-i islamiye denilen dinin temel unsurlarını ve ahkâm-ı diniyeyi değiştirmeye değil tecdide, yani yeniden kalblerde yeşermelerine çaba harcayan birisi bu.
Alfred Jeremias'a (14) bakılırsa mehdi tasavvurları Sümerliler'den başlıyor: Kral Sargon bir mehdi, Hamurabi bir mehdi... Snefru'nun kâhini \'Ameni' denilen bir kurtarıcıyı haber veriyor. Hemen her dinde bir mehdi inancının yerleşmiş olması, Hz. Nuh'tan beridir her peygamberin ümmetlerini Deccâl'e karşı uyarması sebebiyle ortaya çıkmış. Zerdüşt kendisinden sonra gelecek bir torunundan haber veriyor: Saoşyant bir mehdi edâsıyla gelip dünyaya hükmedecek. Quetzalcoatl Aztekler'in, Kalki Hindular'ın, Maytreya Budistler'in mehdisi olacak. (15)
Mehdi'nin öncülerinden de bahsediyor tarih: Pramiti Kalki'ye bir zemin oluşturacak, Şakyamuni Maytreya'ya. Kansava Gölü'ne serpilen Zerdüşt'ün tohumlarıyla hamile kalan Namikpit bir öncüyü doğuracak. Vaftizci Yahya İncil Cemaati'ne göre; (16) İlya Musevîlere göre mehdinin öncüsü olacak. Horasan'dan çıkan siyah bayraklılar -yani Türkler- sünnîlerin; İmam Hasan El-Askerî Şiîlerin öncüsü. (17) Âdemoğlunun hamurunda yatan bir hakikat bu. Fıtrat yalan söylemez, fakat manipüle edilebilir.
Mehdi hakkında çıkan bunca karmaşanın mühim bir sebebi de, insanlarda bulunan kendi şeyhlerine karşı müfritâne muhabbet göstermelerinden doğan şiddetli hüsn-ü zândır. Bir bakıma haklı, bir bakımdan bâtıl bir hırsla, herkesin kendi mürşidini mehdi olarak görmesi, bu gerçekliğin ciddiyetini bir nebze selbetmiş. Ziyade hüsn-ü zan her zaman devam etmiş ve ediyor.
Mehdiyet, bir kurum olmak hasiyetiyle, bin küsür senedir yıpranagelen Şeriat-ı Ahmedî'yi ve Şeâir-i İslamiyyeyi yeniden tesis edeceğinden, kendisinden sonra da hizmeti devam edecektir. Mesleğinin en mühim bir esası ihlâs ve halklardan bitemâmiha istiğna olacağından; tamirin esaslarını ve hizmetin prensiplerini vazedecek; vefatından sonra da, oluşturduğu cemaati vesilesiyle hizmeti devam ettirilip dünyanın dört bir yanına, basitten mürekkebe ve esnaflıktan akademisyenliğe kadar her seviyede yaygınlaştırılacak. Hatta, Siyâset-i İslamiyyenin hâkimiyette ve izzette pek ileride bulunduğu, Şeriât-i Furkâniye'nin mühim bir kısmının icra edildiği bir zamanda, askerlerinden müteşekkil bir şahs-ı mâneviye ve bu şahs-ı manevînin bir mümessiline mehdi nazarıyla bakılacak; hakiki mehdi olan O zât-ı nurâni de kabrinde, pişdârı olduğu bahar güllerini; kendisine Kehtâni de denilen Cehcah (18) namındaki halifesini ve ardına takılan kardeşlerini temâşa edecek.
Nasıl ki Mehdilik'e böyle bakmak lazım geliyor; Süfyân'ı dahî bir şahs-ı mânevi olarak düşünmek ve öyle hareket etmek elzemdir. Çünkü Mehdi, Süfya'nın cinsinden olmak gerektir. Mehdiliğin hakikatinde şüpheye düşmek; bir tek insanın ve çevresinde toplanan bir avuç tâliblinin büyük bir yapılanmayı ve tamiri gerçekleştirmesini akıl hârici görmek; Napolyon, Stalin, Lenin, Budha, Gandhi... gibi bir takım insanların hayatımızın seylinde yaptıkları çalkantıların da anlamsızlığına ve yalan oluşlarına hükmetmek demek olacaktır. Çünkü "Eğer Muhbîr-i Sâdık'tan rivâyet olmasa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir ve olacaktır" diye ehl-i tefekkür hükmeder".
Kaynaklar:
1. "El Kavlu'l Muhtasar Fî Alâmâti'l Mehdiyy'il Mûntazar" 4328.
2. Et-Tedbîrât-ı İlâhiye Terceme ve Şerhi" sh.126
3."Herbiri Allah'a ve Resûlüne karşı yalan söyleyen otuz yalancı deccâl çıkmadıkça kıyâmet kopmaz" Sünen-i Ebû Davûd Kitabbu'l melâhim 4334
4. Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı, sh.223
5. Şuâlar, sh.501-502.. El Mecmuât'ül Ahzâb, Ahmet Ziyaeddin Gümüşhânevî, Ercûze bölümü.
6. Müsbet Hareket anlayışının bir basamağı.
7. Ğaybûbiyyet-i Suğra: Şiîler'in, 12. İmamlarının kaybolduğuna ve tekrar âhirzamanda ortaya çıkacağına olan inançları. Bu inanç bazı şiîlerce imanın şartlarına dahil edilmiştir.
8. Kastamonu Lâhikası, Nursî, sh.62 Eylül 1994
9. Buhârî 1:83, Riyâzüssâlihîn 3:333; "Hz.İsa aleyhisselam gelir ve namazda mehdiye iktidâ eder
10. "Artık O zatın (mehdinin) karnı dövüle dövüle genişletilir" Sahîh-i Müslim 11-393;
11. El Burhan-Varak 85-b; Nâim Bin Hammâd'ın Ebû Said El- Hudrî'den tahrici.
12. Kıyâmet Alâmetleri, El-Hüseynî, sh.151-152 : Hz.Musa ve Hz.Harun'dan kalan Tevrat levhalarının ve bir rivâyete göre Asây-ı Musa'nın da içinde bulunduğu bir tabut.
13. Ahmet Feyzi Kul'dan nakleden Ahmed Vehbi Ünlü "İlk Talebelerinden Hatıralar"
14. Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Sh.34
15. age,sh.13-14
16. Matta Bölüm III 1-17
17. Sünen-i İbni Mâce 4082,4084,4088
18. "Cehcah adındaki bir adam idareyi ele alıncaya kadar günler, geceler ve dalâlet karanlıkları (Süfyân ve Deccâl'in hükümranlıları) bitmeyecektir." Tac-998. Münci Lügâti'ne göre Cehcâh "iyiliklere süratle koşan kimse" demektir.