"Ey zavallı mehdiyi beklemeyi bırak, içindeki mehdiyi ortaya çıkarmaya bak." (Muhammed İKBAL)
Çok değerli bir hocamızın dediği üzere mehdi beklentisi tarihin kapanmayacağına inanmanın ve katillerin ellerini sallayarak ebediyyen aramızda dolaşamayacağına olan inancın bir sembolüdür. Çok güçlü bir adalet beklentisidir. O beklenti ve inancın zayıflatılmaması gerekir, diye düşünüyoruz.
Mehdi beklentisinin/inancının esas kaynağı Kur'an-ı Kerim değil, hadis-i şeriflerdir. Kur'an-ı Kerim’e göre en büyük mehdi Kur'an-ı Kerim’dir. Konuyla alakalı hadis-i şeriflere bir bütün olarak bakıldığında –allame Kettani’nin dediği gibi- söz konusu hadislerin fiziki bir şahısta içtima etmesi mümkün gibi görünmüyor.
Çünkü bir hadiste mehdinin sakallı olacağı söylenirken; başka bir hadiste sakalsız olacağı söyleniyor. Bazı hadislerde mehdi fiziki bir şahıs olarak anlatılırken; bazı hadislerde şahs-ı manevi gibi anlatılıyor. Bazı hadislerde ise mehdinin Meryem oğlu İsa'dan başkası olmadığı söyleniyor. Onun için her alimin, cemaatin ve grubun mehdi tasavvuru ve beklentisi birbirinden farklı. Çünkü ilgili hadisleri yorumlama metodolojileri birbirinden farklı.
Kimi alime göre mezkur hadisler mütevatir iken; kimi alime göre ahad. Hatta İbn-i Haldun'a göre bazıları mevzu ve birbiriyle çelişik. (Sahihliğin ve mütevatirliğin miyarı nas değil, reydir. Onun için bir alime göre sahih olan bir hadis başka bir alime göre rahatlıkla mevzu olabiliyor.) Şia'nın beklediği mehdi ile (mehdi-i muntazır) Ehl-i Sünnet'in beklediği mehdi aynı değil.
Şimdi bütün bu karmaşayı görmezlikten gelerek kendinden gayet emin bir şekilde "mehdi falandır" veya "mehdi gelip geçmiştir" demek, en hafif tabirle kolaycılıktır. Kaldı ki tarihteki ve piyasadaki mehdilerin "gerçek mehdi" olmadığının sahih bir ölçüsü yok elimizde. Neden "sahte mehdi" diyoruz? Çünkü bizim mehdimiz değil, bizim mehdi farklı ve “gerçek mehdi.” Herkes önceden kendi mehdisini seçmiş. Bu seçim ilmi mi, hissi mi tam olarak bilmiyoruz.
Hâsılı, mehdi inancının/beklentisinin (belki vukuu ve zuhuru değil, kim olduğu meselesinin) imtihan sırrı gereği "öznel" olduğunu kabul etmek durumundayız. Zira ilgili rivayetleri her alim, cemaat ve grup kendine göre te'vil edebiliyor. Her birinin mehdisi kendince, kendine göre. Hangisinin ahirzamanda beklenen "gerçek mehdi" veya “mehdi-yi azam” olduğu bilgisini mahşer günü bilebileceğiz ancak.