Çorbada tuzu olmaktan, tuzlu kahveye…

Mehmet Abidin KARTAL

Çorba kültürü

Çorba birçoğumuzun çocukluğundan beri en sevdiği yemeklerden biridir. Çorba, her kültürde sofraları taçlandıran, besleyici ve sağlıklı bir yemektir. Çorba, aileyi ve dostları bir araya getiren, sofraları şenlendiren bir yemek özelliği taşır. Özellikle Ramazan ayında iftar sofralarının baş tacıdır. Bu özelliğiyle çorba, misafirperverliğinin ve sosyal kaynaşmanın bir simgesi haline gelmiştir. Kültürümüzde çorbacıya gitmek tabiri vardır. Bilhassa sabah namazından sonra çorbacıya giderek mercimek çorbası, ezogelin çorbası, tavuk suyu çorbası… içmek yeni güne güzel, pozitif başlamanın ilk adımıdır.

Çorba geleneksel bir yiyecek olması dışında besleyici ve ekonomik olması nedeniyle halkın en alt kesiminden en üst kesimine kadar herkes tarafından yapılan bir yemek olmuş ve bütün kesimler arasında yaygınlaşmıştır. Akşam yemeklerinin yanı sıra kahvaltılarda tüketilmiştir. Türk kültüründe çorba akşam yemeklerinin vazgeçilmezidir.

Çorbanın Osmanlı Devleti içinde önemli bir yer aldığını gösteren simge de “Çorbacı” adında bir unvanın Yeniçeriler içerisinde yer almasından anlaşılabilir. Çorbacı, Acemi ve Yeniçeri ocaklarının bölük veya orta kumandanlarına verilen bir unvandır.

Tuzun biyolojik ve sosyal fonksiyonu

Yeryüzü bir nimet sofrasıdır. İnsanın şerefine kurulmuştur. İnsanın dışındaki bütün canlı, cansız varlıklar, maddeler, madenler insana hizmet ederler. Allah’ın şu alemde yaratmış olduğu hiçbir şey, boş ve faydasız değildir. Her bir şey bir hikmet ve gaye üzerine yaratılmıştır.

Tuz, insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da vücut sıvı dengesinin korunmasında ve sinir iletiminin düzenlenmesinde önemli rol oynuyor. Hayvanların büyümesi, sağlıklı, düzgün işleyen bir vücut için tuza ihtiyaçları vardır. Tuz hayvanların hastalıklara karşı bağışıklık kazanmasına ve direnç kazanmasına yardımcı olur.

Tuz mağaraları şifahanedir. Tuz mağaraları koah ve astım hastalarının şifa bulduğu mekânlardır.

Tuz yeryüzü nimet sofrasının kahramanlarından biridir. Basit bir salata yapanın da dünyanın en ünlü şeflerinin de avucundaki ortak malzeme tuzdur. “Aşın tadı tuzdur, dünyanın tadı gözdür.”

Peygamber efendimiz (sav) “Katığınızın efendisi tuzdur.” Buyurmuştur. (Kütüb-ü Sitte: 990, 3315-6979).

Tuz gastronomide en önemli unsurlardan biridir. Bugün hangi kültürün, hangi yörenin mutfağına baksak tuzun mutlak hakimiyetiyle karşılaşırız. Her yemeğin tarifinde ana kahraman olarak yerini almıştır. Çünkü, “Katığınızın, (yemeğinizin) efendisi tuzdur.” Tuz, yiyeceklere verdiği tatla, besinlerin uzun süreler muhafaza edilmesini sağlaması ve kimyasal olarak kullanılması başlıca uygulama alanlarıdır. Her şeyde dengeli olduğu gibi, tuzda dengeli kullanılmalı, aşırı kullanımı zararlıdır. Birçok hastalığa sebep olur. Pişirme tekniği olarak kullanımından tutun uçak yakıtına kadar hayatımızın her alanına giren tuz, insanlık var olduğu sürece baş tacımız olmaya da devam edecektir. Anne karnındaki bebek tuzlu su ortamında gelişir. Vücudu oluşturan hücrelerin içi ve hücrelerarası ortam tuzlu sudur. Hayat tuzlu suda başlar ve tuzlu su eksikliğinde biter.

Kültürümüzde tuz, en değerli nimetlerin başında yer alır. Sosyal hayatımızda dostluk, arkadaşlık, kardeşlik ve adalet gibi kavramlar, tuzla anlatılmıştır. Yaşadığımız çoğu durumları, olayları tuzla ilgili söz, deyim ve atasözleri ile ifade ederiz. “Tuz gibi sevmek”, “Tuz kadar sevmek” deyimleri sevginin zirvesinin ancak tuz kadar olacağı ifadesinden başka bir şey değildir. Tuz kavramı bir yandan kıymet, değer olarak kabul edilirken, diğer yandan arkadaşlık, dostluk olarak ifade edilmektedir. Karacaoğlan bir şiirinde gönül borcunu, şöyle dile getirir: “Ararsan var kalbin ara / İller sana ne der göre / Tuz ekmek yediğin yere / Hıyanetlik etmek olmaz” . Kerem ile Aslı’da tuz, vefa duygusunu belirten bir araçtır: “ Elâ gözlüm ben bu yerden gidersem / Bir nişan vereyim al kerem eyle / Çok tuz ekmek yemiş idik seninle / Şimden geru hoşça kal kerem eyle” . “Yaraya tuz basmak. ” Bir kişinin daha önce yaşadığı bir acıyı hatırlatmak anlamında kullanılan bir deyimdir. “Açık yaraya tuz ekilmez”. Acısı taze olan kimsenin üzüntüsü, bir takım söz ve davranışlarla artırılmamalıdır. Tuzu biberi olmak ” Bir durumun, olayın etkisinin büyümesine sebep olmak. “Tuz-ekmek hakkı” deyimi, “birinin iyilik edip ekmek yedirdiği kimse üzerindeki hakkı ya da söz konusu kişinin ona duyduğu gönül borcu” olarak kullanılır. Deyim köken olarak Orta Asya’ya kadar uzanırken, vefakârlık, dostluk, mertlik ve dürüstlük kavramları ile bütünleşmiştir. “Tuz ekmek hakkını bilmeyen kör olur.” Atasözünde, iyiliğini gördüğü, ekmeğini yediği kimseye karşı saygısızlık ve hainlik eden kişiyi Allah cezalandırır. “Tuzu kuru olmak. ” Hiçbir derdi ya da sıkıntısı olmayan, zengin olan, kimseye muhtaç olmayan, kazancı yerinde olduğu için kaygı duymayan kişiler adına tuzu kuru kelimesi kullanılır.

Tuzlu kahve

Tuzdan bahsedip tuzlu kahveden bahsetmesek konu eksik kalır.

Kız isteme merasimleri, ailelerin bir araya geldiği ve evliliğe doğru ilk adımın atıldığı en özel anlardan bir tanesidir. Genellikle ortamda bulunan herkesin çok heyecanlı olduğu bu törenlerde, heyecanın dozunu biraz da olsa azaltmak ve ortama sıcaklık katmak adına çeşitli seremoniler gerçekleştirilir.
Yüzüklerin takılması ve aile büyüklerinin gelin ile damat adaylarının evliliğini onayladığı bu önemli akşama anlam katan bir başka ayrıntı da damada ikram edilen tuzlu Türk kahvesidir.
Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan ve sembolik bir anlam taşıyan tuzlu kahve ile ilgili anlatılan pek çok farklı hikaye var.

Gelinin damada tuzlu kahve ikram etmesinin anlamı damadın kendisine karşı bağlılığını test etmektir. Eğer damat adayı, gelin adayının kendisine ikram ettiği tuzlu kahveyi hiç itiraz etmeden ve keyifle içerse bu damadın gelin adayı için her şeyi yapabileceğine dair verilen bir söz olarak kabul edilmektedir.

Tuzlu kahve ile tarihe iz bırakan aşk hikayesi

Tuzlu kahvenin anlamları arasında, tarihte silinmeyen, eski bir anı olarak kalan bir aşk hikayesi de var. Rivayet odur kii II. Abdülhamid döneminde miralay olarak görev yapan Osman Fevzi Bey, Semahat Hanım’a büyük bir aşk ile bağlıdır.

Miralay Osman Fevzi Bey, bu aşkı ölümsüz kılmak ve Semahat Hanım ile bir araya gelmek için annesini yanına alır ve niyetini açıklamak için Semahat Hanım’ın ailesinin evinin yolunu tutar.

Semahat Hanım da Osman Fevzi Bey’i çok beğenir. İkram etmek üzere kahvesini hazırlarken heyecanına karşı gelemez ve kahveye şeker yerine yanlışlıkla tuz atar.

Osman Fevzi Bey ise kendisine ikram edilen kahveyi içerken tuzlu olduğunu fark etse de bozuntuya vermez hatta tuzlu kahveyi çok sevdiğini söyler. Elbette bu yalnızca müstakbel eşini utandırmamak adına yaptığı bir harekettir.

Sonrasında aile büyüklerinin de onayı alınır ve Semahat Hanım ile Osman Fevzi Bey evlenirler. Elli yılı aşkın süren bu güzel evlilikte Semahat Hanım Osman Fevzi Bey’in tuzlu kahvesini hiçbir zaman eksik etmez.

Osman Fevzi Bey ise aradan yıllar geçmesine rağmen sözünün arkasında durarak söylediği pembe yalanı sürdürür ve eşinin kendisi için hazırladığı kahveyi her gün hiç itiraz etmeden içer.

Nihayetinde ölmeden önce bir vasiyetname hazırlar ve eşine şu cümleleri söyler: “Sevgili Refikam Semahat Hanım. Sizinle tam elli yıl boyunca devam eden izdivacımız, bir fincan tuzlu kahve ile başladı.

O gün daha önce hiç tuzlu kahve içmemiş olmama rağmen, sırf sizi kırmamak adına hazırladığınız kahveyi içip çok beğendiğimi söyledim. Siz de bana tam elli yıl boyunca her gün hoşuma gittiğini düşünerek tuzlu kahve yaptınız.

İçtiğim kahvenin her yudumu zehir gibi acı olsa da itiraz etmeden içtim çünkü karşımda mahcup bir hale düşmeniz benim için bu tuzlu kahveden daha acı hale gelecekti. Şimdi ise ahiret yolculuğu başlıyor.

Dilerim dünyadaki birlikteliğimiz orada da devam eder. Çünkü, ‘Dünyada kimi seviyorsanız, ahirette de beraber olursunuz’ sözü bir Hadis-i Şeriftir. Sizleri bu dünyada Vedûd isminin tecellisi olarak bizi hayat arkadaşı yapan Allah’a emanet ediyorum.”

Yeryüzüne ve tuza tefekkür gözüyle bakmak…

“…Dağlardaki taşların envaından (çeşitlerinden) ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zihayata husussan insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi olan madeniyatın (madenlerin) ecnâsından (cinslerinden) ve dağları, sahraları çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiçbirisi yoktur ki, tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamıyla, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle, husussan madeniyatın tuz, limon tuzu, sulfato ve şap gibi sureten birbirine benzemekle beraber, tatlarının şiddet-i muhalefetiyle ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit envalarıyla, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr, nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz Rahîm ve Kerîm bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler… ” (Şualar üçüncü şua, münacat)

Çorbada tuzu olmak

“Çorbada tuzu olmak” deyimi birine, herhangi bir yere yapılan iyiliğe katkıda bulunmak, birinin işine, bir yere küçükte olsa, az da olsa yardımcı olmak anlamına gelmektedir. Çorbada tuzu olmakta maddi, manevi karşılıksız yapılan yardım söz konusudur. Burada istemeden vermek vardır. Merhamet vardır, yaraya merhem olmak vardır. “Çorbada tuzu olmak” hayırlı bir işte herkesin yeteneğine, imkanına göre katılımda bulunmasıdır. Evsizlere, sahipsizlere ve evlenenlere yardım etmek çorbada tuzu olmak deyiminin içini doldurur. Evlenmek hayırlı bir iştir. Düğün yaparken zorlananlara, bilhassa düğün yapan emeklilere yardımda bulunmak, çorbada tuzu olmaktır.

Oğlumun düğününde çorbada tuzu olan akraba, dost, komşu ve arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bilhassa oğlumun arkadaşları başta oğlum (damadım) Ömer Volkan’a, yeğenim Mustafa’ya, Zübeyir’e, Sıtkı’ya, Avukat Emre’ye, Mühendis Emre’ye, Mahmut’a, Seyit’e, Ertuğrul’a, Şansel’e, Sercan’a, Tarık’a, Asım’a, ilk, orta, lise, üniversiteden arkadaşlarına, halı sahada maç yaptıkları arkadaşlarına düğün günü çorbaya attıkları tuz için teşekkürler. Düğünde oğlum Bilal’in heybesinde iyi insanlar biriktirdiğine şahit olmak beni ziyadesiyle memnun etti.

Toplumda muhabbetin, huzurun, sevginin, adaletin, refahın tesisi için,

Ellerimizi cebimize atalım da, çorbada bizim de tuzumuz olsun!

Önce tuzu kuru olanların, çorbada tuzu olmalı. Vesselam…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.