İman; bir şeyi gönül huzuru ile benimseme, ona içten ve yürekten inanmadır.
“Ben, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen Peygamber Efendimiz (sav), “İman nedir?” sorusuna şu cevabı verir:
“İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe (öldükten sonra dirileceğine), kadere, hayrına ve şerrine inanmandır” cevabını verir.
İman ve küfür birbirine zıt kavramlardır.
Hz Adem’den (as) günümüze insanların bir kısmı alemleri yaratan yüce Yaratıcı’yı kabul ederek iman ederken, bir kısmı da reddederek küfre girmişlerdir.
Küfür yolunda gidenler, inkarlarının muhal, imkansız olduğunu göremediklerinden o yolda devam ederler. Küfür yolunun yanlış olduğunu görmeleri için akıllarını kullanarak kainatı okumaları gerekiyor.
Ahirzaman Müceddidi, imanın temeli olan Allah’ın varlığını taklidi bir yol ile değil meseleyi en temele indirgeyerek tahkiki yol ile kişinin kainattaki örneklere bakarak aklını kullanmasını ve mantıken karar vermesini bekliyor. Sağlam imanı elde etmek tahkiki yoldan gitmeye bağlıdır.
Kainatta aklın önünde varlıklarla ilgili olarak sorgulanması gereken dört akli yol vardır. (Lem’alar, 23. Lem’a, Tabiat Risalesi)
Birinci yol, sebeplerin varlıkları yaratması,
İkinci yol, varlıkların kendi kendine teşekkül etmesi,
Üçüncü yol, tabiatın varlıkları yapması,
Dördüncü yol, vahdet yolu, yani kainatın bir Yaratıcıya isnad edilmesi,
Aklen bu dört yoldan başka yol yoktur.
İlk üç yolun muhal, meydana gelmesi mümkün olmayan, boş, elde edilmesi imkansız, mümkün olmadığı kesin ispat edilse, dördüncü yol olan, vahdet yolu, yani kainatın bir Yaratıcıya isnad edilmesi, şeksiz, şüphesiz sabit olur.
Tabiat risalesinde ilk üç yolun muhal, boş, imkansız ve mümkün olmadığı ispat edilmiştir.
Dördüncü yol kainatta en büyük hakikat imandır.
“Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf katipsiz olamaz; biliyorsun. Nasıl oluyor ki nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?..”
Her dönemin bir hükmü ve bir tebliğ metodu vardır. Bu dönemin hükmü ve metodu; imanı kurtarmak ve sağlamlaştırmaktır. Çünkü bu zamanda inkar; fen ve felsefeden geliyor, ispat gerekiyor ve insanların çoğu imana, dine yabancılaşmış.
Çağımız insanını huzursuz eden; iman zafiyeti, ölüm korkusu, ahiret şüphesi ve gelecek endişesi gibi sorunlar zihinleri meşgul ediyor.
Çağımıza mesaj veren Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur eserleri insanlığın zihnini meşgul eden sorulara, şüphelere, inkarcı fikir karanlıklarına karşı ilmi hakikatleriyle binlerce delil, ispat metotlarıyla akılları ve kalpleri ikna ederek tahkiki imanı kazandırmaktadır.
Kesin delillere, bilgiye, araştırmaya dayalı imana tahkiki iman denir.
Bugün en büyük problemimiz fert olarak, aile olarak, toplum olarak, İslam alemi olarak imanımızın tahkiki değil, taklidi olmasıdır.
İmanımızı yaşamıyoruz. İman söz ve şekilde kalıyor.
Namaz kılmıyorsak, zekat vermiyorsak, akrabayı, komşuyu gözetmiyorsak, faiz yiyorsak, harama, helale dikkat etmiyorsak, kul hakkı yiyorsak, rüşvet alıyorsak, veriyorsak, torpille işlerimizi hallediyorsak, gıybet yapıyorsak… İmanımızı yaşamıyor, kendimizi kandırıyoruz demektir.
İmanı yaşamanın formülü: "İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dareyni iktiza eder."
Alemlerin Rabbine inanacağız, O’nun emir ve yasaklarına teslim olacağız. Allah'ın kudret ve hikmetine razı ve teslim olanlar kendilerine düşen vazifeyi yaptıktan sonra, ona tevekkül edip rahatlar. Sonuçta, dünya ve ahiret huzur ve mutluluğunu elde eder.
Değerli bir dostumun konuşmaya, sohbete başlarken, eşine, çocuklarına, muhatabına, "İmanını sevdiğim" sözünü söylediğini hatırlıyorum. Ne güzel bir söz, "İmanını sevdiğim". Bu sözü söyleyen Allah’ı, Peygamberleri, imanın diğer şartlarını sevdiğini ifade etmektedir. Kişi sevdiği ile beraberdir.
"İman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır. Küfür, insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder. "
"İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir…"
Yukarıdaki hakikatler bugün Gazze’de, Filistin’de müşahhas olarak yaşanıyor.
Küfrün katil Siyonistleri nasıl aciz, ahlaksız, kötülük makinesi, korkak canavar bir hayvan haline getirdiğini dünya izliyor.
Gazzeli anaların, babaların, çocukların imanlarını, ihlaslarını, teslim ve tevekküllerini, ölümden zerre korkmadıklarını izliyoruz, dünya izliyor.
Analar, babalar, çocuklarının cansız bedenlerini iki elleriyle havaya kaldırıp, "Feda olsun senin yoluna ya Rabbi, Hasbunallahu ve ni'me'l-vekîl ni'mel mevla ve ni'men nâsîr." (Allah bize yeter, o ne güzel vekildir. O ne güzel Mevla o ne güzel yardımcıdır.) diyerek, evlatlarını Allah yolunda seve seve feda edebiliyorlar. Katil Siyonistlere meydan okuyorlar.
Gazze’de inanmanın, adanmanın sadece Allah için yaşamanın manzaralarını izliyoruz, dünya izliyor. Gazze’de insanların gözlerinden perdeler kalkmış, iman hakikatlerini yaşıyorlar, korkmuyorlar. Gazze’deki bu iman ve korkusuzluk, korkular ve tereddütler arasında bunalan dünya halklarını etkiliyor. Dünya derin uykudan uyanıyor. Artık Siyonistler kendilerini gizleyemeyecekler. Hangi ağacın, hangi taşın arkasına saklansalar da, ağacın ve taşın konuşacağı günler yakındır.
Sosyal medyada yayınlanan hangi inançtan, ırktan olursa olsun vicdanlı insanların Gazze’deki imanın, ihlasın, korkusuzluğun tesiri ile nasıl hüzünlendiklerini, tepki gösterdiklerini her gün izliyoruz. İşte bunlardan yalnızca bir, iki örnek.
Gazze’de yaşanan bu iman, bu ihlas, bu teslimiyet, bu tevekkül binlerce kilometre uzaklıktaki Hıristiyan gencecik bir kızı bile hıçkıra hıçkıra ağlatabiliyor: "Bir adamın Gazze'de küçük bir kızın gözlerini ve saç topuzunu öptüğü görüntüler... (Ağlıyor.) Ben Hıristiyan'ım... Müslümanların inancına bakış açım sonsuza dek değişti... (Zorlukla devam ediyor) Çok güçlü... Hayal bile edemiyorum... Kızcağızın hayattayken çekilmiş videolarını gördüm... Onun küçük sesi... O adam kızını cenazeye hazırlarken (kefene sararken) gülümsüyor. Çünkü kızının cennette olduğunu biliyor..." (Hıçkırıklara boğuluyor, artık devam edemiyor.)
ABD'li kızıl saçlı bir kadın da yine gözyaşları içinde, "Eğer bir Tanrı varsa, Filistinlilerin ve Müslümanların Tanrı'nın seçilmiş halkı olduğuna inanıyorum. Onların kalplerinde, şefkatli davranışlarında Tanrı'nın delillerini görüyorum..." diyor.
Bacanağım ve bacım olmadığından bacım gibi gördüğüm baldızımın akşam yemeği davetlerine gittiğimde, baldızım, "Gazzeli anneler, babalar, çocuklar bize, dünyaya imanın gücünü nasıl yaşandığını gösteriyorlar. Sosyal medyadan okuyorum, izliyorum bu iman ve ihlasın tesiri ile her gün dünyada Müslüman olanların sayısı artıyor…" diyordu.
Hepimiz sosyal medyada bu ve buna benzer haberleri, videoları izliyoruz.
Soykırımının, vahşetin en acımasız görüntülerine şahit olan, insanlığın vicdanı hakkın, hayrın, güzelliğin, doğruluğun, şefkatin, adaletin özlemini haykırıyor.
İnsanlığın kurtuluşunun ancak Siyonizm’den kurtulmakla mümkün olabileceğini dünya halkları gördü.
Küresel vicdan Gazze’nin, Filistin’in imanıyla, ihlasıyla uyandı, uyanıyor. Dünyanın her yerinde vicdanlı idareciler, milletvekilleri, bilim adamları, vicdanlı insanlar tepkilerini gösteriyorlar. Katil İsrail’i boykot ediyorlar. Müslüman oluyorlar. Müslüman olanların hidayet hikayelerini, okuyor, izliyoruz. Doğrular yanlışa, iyilikler kötülüğe galip geliyor. Dünyayı vicdanın, iyiliklerin değiştireceği günler yakındır inşallah.
İmanın zirvesini yaşayan Gazzeli mağdur, mazlum, masum, kahraman kardeşlerimiz en güzel tebliği, yapıyorlar. "Vücudunu Mûcidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın…"
Gazze’de, Filistin’de kardeşlerimiz en güzel tebliği yaparken, büyük bir fiyat alıyorlar. En büyük rütbeyi, makamı alıyorlar. Şehitlik makamına ulaşarak, ebediyeti faniliğe tercih ediyorlar.
Karanlığın en zifiri olduğu an, aydınlığa en yakın olan anıdır.
Her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı vardır.
"İmanını sevdiğim" Gazzeli, Filistinli kardeşlerim, sabah, bahar yakındır inşallah…