Mehmet Akif

Ahmet Nebil SOYER

Bugün Mehmet Akif’in vefat yıldönümü. Çile ve zulümlerle geçen bir ömürden sonra on üç yıl kaldığı Mısır’dan ölmek için vatanına gelir. Gösterişsiz bir şekilde bir musallada, sıradan bir mümin gibi ebedi istirahatgahına gitmek için beklerken onun Akif olduğu söylenince caminin önü müminlerle, öğrencilerle, sevenleri ile dolar. Eller üstünde şehit Akif, kabrine götürülüp rahmetin kapısı toprağa verilir. Hürriyetimizin timsali onun dalgalandığı yerde hürriyetimiz ve bütün haklarımızın garantisi bayrağımızın ve kendi semalarımızın altında ona çok şey borçluyuz. Elinde Sırat-ı Müstakim klişesiyle Anadolu’yu dolaşıp millete milli mücadele ve topraklarımızın savunma hakkını savunan Akif, dünyevi olarak hiç gülmemiş, yıllarını verdiği ülkesinde bir emekli maaşına bile layık görülemeyip Allah’ın layühsa hazinelerine gitmiştir, Allah rahmet etsin.

Akif, bir manzum hikayecidir. Safahat’ta kahramanları orta sınıf, hatta fakir halkımızdan oluşan insanları anlattığı özellikle merhamet ve acımak duygusu üzerine kurulmuş hikayeleri vardır. Bazı hikayeleri de toplumsal konuları eleştiri mahiyetindedir. Akif aynı zamanda dinin hakiki hüviyetiyle yaşanmadığından dolayı bir dini yaşayış eleştirmenidir de. Çıkarları için dinin emirlerini kullanan insanları eleştirir. Ankara’nın soğuğunda kendini koruyacak doğru dürüst bir elbisesi yokken İstiklal Marşı’nın yazımından dolayı parayı almaz. O karakter adamıdır. Özellikle keyfine göre evlenip, gerektiğinde yine başkası ile evlenme konusuna kadın hukukuna aykırı olduğu için karşı çıkar. Tembellik ve sünepelik onun eleştirel konularından biridir, kahve ve meyhanelerde heba edilen ömrü eleştirir.

Hasta, yaşanmış bir trajik hayat hikayesidir. Baytar mektebinde ailenin ümidi olmuş bir çocuğun okuldan uzaklaştırılmasını anlatın hüzünlü hikaye, yaşanmış bir anlatıdır. Kufe; babasının bıraktığı küfe ile evini geçindirmek istemeyen oğul Hasan ve annesi arasında münakaşanın ve şairin onları seyretmesinin hikayesidir. Meyhane, bir meyhane sakinlerinin resmedilmesidir. Zola’nın meyhane romanının bir nevi küçük örneğidir. Mezarlık; buhranlı anlarında mezarlığa sığınır şairimiz. Mezarda seyir anında iken bir anne ve oğlu mezarın başında babalarına Tebareke suresini okurlar, onları seyreder.

Hasır; yoksul bir kadının hasır ile sarmalanıp mezarlığa götürülüşünün hikayesidir. Bayram; Fatih’teki bir dini bayramı anlatır, salıncakçı onun vakasıdır. Şehit çocuğu parası olmadığı için salıncakta sallanamaz anne salıncakçıya yalvarır ve o da sallanır. Hem çocuk hem nine mutlu olur. Salıncakçının da ömrü uzun olur. Selma; Akif’in ailesinden ölen bir çocuğunun hikayesidir. Seyfi Baba; Akif‘in bir dostudur ona ziyaretini anlatır. Hastadır ona gider, bir ıhlamur kaynatır, ihtiyarın yüzüne bir renk gelir, yanında uyur. Sabah kalktığında ona bir miktar para bırakmak ister. Mührü kesede yan yatmıştır beş kuruş da parası yoktur hamiyet ile parayı kıyaslar.

Kör Neyzen; kör bir dilencinin ney çalarak hayata tutunmasının hikayesidir. İstibdad; hafiyelerin padişaha muhalif olan bir adamın arkadaşını yakalamak için yaptıkları zulmü ve sultanı ironik bir dille anlatır ve eleştirir. Hürriyet; bir hürriyet kutlamalarında torunları ki babaları yemende şehit düşmüştür, dedelerinin yanında hürriyet kutlamalarına giderler. Dede onları seyrederken oğlu ve torunları aklından çıkmaz. Koca Karı ile Ömer; Hz. Ömer ve bir koca karıyı anlatır. Bir gece şehri dolaşırken halife çocuklarını çorba pişirme bahanesiyle avutan bir yaşlı kadının halini görüp üzülür, ona gider ve hem yağ hem un getirir bir arkadaşı ile. Yolda hastadır, un çuvalını kendisi almak isteyen arkadaşına “ölse bile acıma Ömer’e“ der ve sırtında un çuvalı ile yürürken “nasıl aldın bu yükü omzuna Ömer“ diye kendini suçlar. Arkadaşı ona “senden başka kim yapabilirdi ki“ der. Kadının evinde ocağı yakar, çocuklara çorba pişirir ve kadının suçlamalarına tahammül eder, ertesi gün imarette ona maaş bağlatır.

Dirvas; beliğ konuşan bir küçük ama mantıklı çocuğun hikayesidir. Mahalle Kahvesi; işsizlik ve aylaklığın, idealist olmayan insanların mekanıdır. Hikaye oradaki gözlemlerden oluşur. Köse imam; mahallenin hukukunu savunan bir adamdır. Köse, genç eşinin üstüne evlenmek isteyen bir mahalleliyi yanına çağırır asıl evliliğin bir olduğunu ikinci, üçüncü evliliğin çetin şartlara bağlı olduğunu bu hedonist adama izah eder. Ressam haklı türedi bir sanatseverin hikayesidir. Ahiret yolu bir ölüm olayını anlatır mahallede cereyan eden. Amin alayı eski usul tedrisin bir levhasını anlatır. Çocuklar evden amin alayı ile alınır okula götürülür. Bebek Yahut Hakkı karar çocukları arasındaki kavgayı anlatır.

Yemişçi ihtiyar; geçim sıkıntısı çeken, ama izzetiyle çalışan bir ihtiyarı anlatır. Süleymaniye kürsüsünde; Abdürreşit İbrahim Efendi’nin İslam dünyası panoramasıdır. Fatih kürsüsünde bir camiden hayata ve hastalıklara bakar, şairin gözlemleridir. El Uksur’da şairin Mısır hayatından izlenimler taşır.

Berlin hatıraları ülkemizle bir batı ülkesini kıyaslayan manidar bir hikayedir. Necit Çöllerinden Medine’ye isimli eserinde yıllarca Peygamberimizi (asm) ziyarete gitmek isteyen bir garip peygamber aşıkının onun medfeni ile karşılaşmasını ve ölümünü anlatır. Firavun ile Yüz Yüze’de firavcunun yanına gidip onu bir psikanalitik eleştiriden geçiren ve suçlayan bir hikayedir. Vahdet birliği çözülmüş olan İslam dünyasına peygamber asrından bir hikaye ile örnek olur.

Bir Gece’de Peygamberimizin (asm) ölümü üzerine hissettiklerini anlatır.

Bir Gece

On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,

Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!

Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î:

Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;

Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin

Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.

 

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,

Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!

Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!

Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübîni,

Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.

Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;

Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.

Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...

Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.

Derviş; Ahmet Neyzen Tevfik’in hikayesidir, bilmem  kaçıncı tevbesini bozmasının ironisidir. Sait Paşa imamı Sultan yalısında mevlit okumak için gitmesi gereken imanın bir fakir kadın mevilini ona tercih edip sonra oraya gitmesidir. Para düşkünü olmayan haysiyetli ve onurlu bir din adamını anlatır. Sanatkar; Akif’in müzisyen olan bir arkadaşının hikayesidir, o Şerif Muhittin’dir. Hersekli Arif Hikmet bir büyük şairdir, onun ölümünü bir hikaye ile anlatır.

Akif muayyen konularla anlatılan adete sıkıştırılmış bir mantık ile yorumlanan bir şairdir. Biz farklı bir yönden ona baktık.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.