Saliha Cüvelek'in haberi
Düşüncelerini hayata geçirmesi, dürüstlüğü, ilkeli ve tutarlı duruşu, ihtiyaçlarına rağmen tavizsizliği, onun şahsiyetini şairliğinin önüne çıkarır. Örnek aramak yerine örnek olan bir insandır Mehmet Akif. 27 Aralık 1936'da gözlerini hayata yumduğunda geriye misal alınması gereken bir hayat, vazgeçilmez düsturlar ve eserler bırakmıştı.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde yaşamış olan İstiklal Marşı'mızın şairi Mehmet Akif Ersoy (1873-1936), ölüm yıldönümü sebebiyle programlarla anılıyor. Yazıları, konuşmaları, vaazları ve en önemlisi şiirleri onun hatırlanırlığını sürekli kılıyor, etkisini zamanımıza kadar taşıyor. Peki, 27 Aralık 1936'da ahiret yolculuğuna çıkan İstiklal Marşı'mızın şairi, sadece güzel söz söyleyen bir şair miydi? Yoksa onu çağdaşlarından ayıran özellikleri var mıydı? Hayatını yeterince bilemediğimiz ya da idrak edemediğimiz Akif'i daha yakından tanımak bir vefa borcu...
Ömrü elverdiğince ülküsü üzerine yaşayan Mehmet Akif, devrinin diğer şairleri gibi sadece kendini sanatına adamamış, sanatını çağın karmaşasında insanımızı bilinçlendirme amacıyla kullanmıştır. Ersoy hakkında çalışmalar yapmış olan yazar D. Mehmet Doğan, şair hakkında, "Zamanından örnek aramadı, kendisi örnek oldu." diyor. 'İslam Şairi' olarak anılan Akif, sadece yazdıklarıyla değil, düşüncelerini hayata geçirmesiyle kendisi, örnek bir insan oldu. Mehmet Doğan, "Akif, hayatında olduğu kadar sanat ve fikir hayatında da "Müslümanca davranış"ın icaplarını yerine getirmekten geri kalmamıştır. Yaşadığı dönemde ahlâk abidesi bir şahsiyet olarak bilinmiştir. Dürüstlük, ilkelilik, tutarlılık, tavizsizlik onun şahsiyet bütünlüğünün temelini oluşturuyor. Bu yüzden onu çağdaşı şairden farklı davranışlar içinde görüyoruz. Onu zamanının şairlerden ayıran bir özelliği de Akif'in pozitif ilim tahsili yapmış bir aydın olarak, insanın manevi yönünü gözden kaybetmemiş olmasıdır. Pozitif bilimlerle ilgili bilgisi sınırlı aydınların aksine, pozitif bilimleri hazmetmiş bir tam aydın olmuştur." diyor.
Mehmet Akif, şahsiyetiyle düşmanlarında bile saygı uyandırır. Erdemi, ahlâkı, insan ilişkilerindeki tutarlılığı, mütevaziliği ve haksızlık karşısındaki isyanı onu büyük kılıyor. Akif'in haksızlık karşısındaki dik duruşunu şiirlerinde de görmek mümkün: "Hakkı bir zâlime ihtar, o ne şahane cihad!"
Akif'in hayatı boyunca taviz vermediği konuların başında inancı geliyordu. Ne de olsa o bir "İslam Şairi" olarak anılıyordu.
Fakat Akif'in tavizsiz olduğu başka insani değerler de vardı. Bu değerler onun insanları, hayatı ve edebiyatı kavrayışında temel teşkil ediyordu. Prof. Dr. Fatih Andı, "Mehmet Akif'in değerleri bazen ihlasla ibadet olur, bazen tevazu şekline bürünür." diyor ve şairin düsturlarını saymaya başlıyor: Akif için en tahammül edilmez şeylerden birisi kibirli bir kimsenin kibrine tahammüldür. O, bu konuda, "Kibirliye karşı kibir, sadakadır." düsturuna sarılmıştır. Sunilikten, olduğundan başka görünmekten iğrenir Akif. Hele kendisi olmak yerine bir ukalâlık ve iğretilik sezdiği insanlardan hemen uzaklaşır, onların bu özelliklerini de yüzüne vurmaktan çekinmez. Onun için zor dost olan, fakat dostluklarını da bir namus gibi, bir kudsi emanet gibi hıfzeden adamdır. Diyebiliriz ki Akif'in hem sanatı hem de onu besleyen şahsiyeti ve entelektüel kimliği şu iki kavrama oturmuştur: "Sahihlik" ve "yerlilik". Bu hususlarda taviz verenlere karşı tutumu ve tenkidi tavizsizdir. Servet-i Fünûn yazarlarından Batıcı bir düşünceye sahip Ahmet Şuayb'la bir karşılaşmaları esnasında Ahmet Şuayb'ın Kur'ân yerine Fransız telaffuzuyla ve züppece "Koran" demesinden nasıl iğrendiğini ve irtibatı kestiğini yakın dostu Midhat Cemal Kuntay çok güzel anlatır. Yıllarca onunla dost olmuş bir arkadaşının Akif için söylediği şu niteleme, şairin şahsiyeti hakkında bir fikir verir mahiyettedir: "Bir dağ silsilesini gezer gibi, her tırmandığım zirvesinde yeni bir manzara ile karşılaştığım adam." Bu tarif bize aslında Akif'in bütün bu savunduğu değerler karşısındaki tavizsiz duruşuna rağmen basmakalıp ve şablonlarla konuşan bir insan olmadığını vermektedir.
İdealistti, kanaatkârdı
Mehmet Akif, hayatı boyunca fakirlik çekmiş, çok sade yaşamış, buna rağmen kanaatkâr olmuştur. Dücane Cündioğlu, 'Akif'e Dair' isimli kitabında Kur'an tercümesi için teklif edilen 10 bin lirayı, şairin, "Bu fakir adama 4 bin lira bile çok fazla." diyerek nasıl reddettiğini anlatıyor. İdealist şair, ülkenin sıkıntılarının sebebini cehalete bağlar. Bu eksikliği gidermek için nasihatçi heyete katılarak Anadolu'nun yolunu tutar. Bu yolculuğa çıkarken Akif'in cebinde sadece 36 kuruş vardır.
Zaman