Abd’nin Çıkarları ve İsrail’e Desteği

Mehmet Asıf IŞIK

Ortadoğu’nun Kalbine Saplanan Hançer: İsrail-8

“Güneş Batmayan İmparatorluk diye bilinen İngiltere’nin dünya üzerindeki hakimiyeti II. Dünya Savaşından sonra adeta el değişir ve ABD’ne geçer. Soğuk savaş yıllarında komünizmin karşısındaki kuvvetlerin başat aktörü olarak etkisi gittikçe güçlenen ABD görülür. 1967 yılından sonra ise İsrail’e desteği artar. Çünkü Yahudilerin Orta Doğu’daki varlığı ve sonrasında devlet kurmaları ABD’nin bölgesel çıkarlarına ve stratejilerine uymaktadır. Bu politik ve ekonomik menfaat ilişkisi sebebiyle Arap devletlerinin zaman zaman uyguladıkları petrol ambargolarına karşı ABD her vakit İsrail yanlısı-destekçisi stratejilerini sürdürmüştür. Böylelikle, ABD, siyasi sisteminde yer alan ve yönetiminde oldukça etkili olan Yahudi lobilerinden, pek çok düşünce, politika ve strateji geliştirme (think tank) kuruluşlarına kadar, devletin kılcal damarlarına Yahudileri dahil etmiş, Orta Doğu politikasında ise İsrail’i adeta merkeze almıştır.

“İsrail’in hukuk tanımaz acımasız politikalarının ve “durdurulamaz bir güç” olarak takdim edilen konumu ise Siyonist Yahudi hareketinden beslenir. Yahudiler arasında farklı ideolojiler ve görüş ayrılıkları olsa da Siyonizm hareketi aralarındaki bu farklılıkları ortadan kaldırır. Bugün Siyonist Yahudilerin yeryüzündeki görünen faaliyetlerinin tamamına yakını ABD merkezli olarak yürütülüyor.

“Esasında günümüzde ABD’nin sahip olduğu küresel vizyonunun ve etkinlik alanının kapsamı göz önüne alındığında, Siyonist politikaların neden ABD destekli olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. … Hristiyan Siyonizm’i diye de anılan ve bu anlayışın temsilcisi gibi görülen Evanjelist lobilerle Siyonist Yahudi lobilerinin pek çok alanda amaç birliği halinde çalıştıkları ve ABD’nin Ortadoğu politikalarının belirlenmesinde önemli bir etkiye sahip oldukları görülüyor. Hristiyanların inancına göre, Hz. İsa’nın çarmıha gerilip katledilmesi üzerinden Yahudilerle geçmişten beri süregelen karşıt pozisyonları bulunsa da, Evanjelistlerin Mesihçi anlayışlarının farklı olması, Yahudilerle Filistin topraklarında aynı hedefleri paylaşmalarına sebebiyet vermektedir.” (insamer.com/tr/ABD’de Siyonist Hareketler ve Etkileri (Özetle)

Şu durumda kim kimin emrinde suali akla gelecektir. Yahudi-Masonik ittifakı lobiler üzerinden ABD-İngiltere siyasetine, ABD-İngiltere hükümetleri İsrail’e, İsrail de ABD ve Batı’da çok etkili olan Yahudi lobileri ve Masonik yapıları harekete geçirmek suretiyle bu ülkelerin siyasetlerine tesir edebiliyor. Tıpkı “tavuk-yumurta, yumurta-tavuk” ilişkisi gibi. Bu güç odaklarının maksat birliği, siyasi ve ekonomik menfaat ortaklığı, İsrail her ne yaparsa yapsın, ABD+İngiltere’yi (ve diğer Batılı ülkeleri), birbirine destek vermeye mahkûm ve mecbur ediyor.

BATI’NIN EMPERYAL POLİTİKALARI

Emperyal ve sömürgeci güçler hakimiyet altına almak istedikleri yerlerde her an müdahale edebilecekleri şartları da oluştururlar. Halklar arasında kontrollü gerginlik olmalı. İstenilen zamanda karşı karşıya getirilebilinmeli ki, gûya arabulmak ve/ya taraflar aralarında hakemlik yapmak, icabında baskı kurmak, fakat gerçekte taraflar üzerindeki otoriteyi muhafaza edebilmek, söz dinlemeyen tarafı ise hizaya sokabilmek için. Bu durum hem hegemonik düzenin ve hakimiyetinin devamı, hem de müdahaleye -sûreta- meşruiyet(!) için zorunludur; Hakim gücün kontrol altında tuttuğu hemen her yerde sınır ihtilafları vardır. Böylesi sorunlar kasıtlı olarak çıkartılır ve taktik gereği çözümlenmez. Sorun ortadan kaldırılmaz fakat dondurulur. İşine geldiğinde kaos çıkartır, gerektiğinde ihtilal tertipler, lüzumunda ise güvenlik, sükûnet ve istikrar tesis eder.

Bazen Irak’ta yaptığı gibi, Kapitalist sistemin merkezi olan ABD, ister Marksist-Leninist olsun, ister ırkçı olsun, ister dinci-mezhepçi olsun, ideolojisinin ne olduğuna hiç aldırış etmeden, belki de bilinçli olarak karşıt fikirlerle DAEŞ, PYD, YPG gibi terör örgütleri kurdurur, devreye sokar, menfaatleri doğrultusunda kullanır ve onlar vasıtasıyla korku ve dehşet salarak girmek isteyeceği bölgeye yapacağı operasyon için zemin ve gerekçe oluşturur. Bazen kontrolündeki örgütleri birbirine vuruşturur. Bazen menfaatleri için Sudan’da yapıldığı gibi devletleri böler, bazen yeni devlet kurar, bazen de dağınık güçleri bir araya getirirler.

Bugün Orta Doğu coğrafyası, özellikle Arap Yarımadası bir asrı geçen zamandan beri bu kargaşayı yaşamaktadır. Tamamına yakını aynı dine, hatta birçoğu da aynı etnik kökene mensup olmalarına rağmen iki sınır komşusu birbiriyle barışık olmayan 13 devlete bölünmüş, yöneticileri ise ABD ve İngiltere’ye kölelik derecesinde sadakatle bağlı haldedir. Bu ülkeler hiçbir konuda politikalarında bağımsız değiller ve ne yazık ki şu halleriyle bırakılmazlar da!..

ACI ve İBRETLİK BİR HATIRA

1983 senesinde, Suudi Arabistan’ın Kuveyt sınırına yakın bir şehrindeki altyapı projesi ihalesi alan bir Türk firmasında çalışıyordum. İşimiz genellikle şehir içindeki cadde ve sokakların harita ve topoğrafya işleriyle ilgiliydi. Bir gün ölçme aletini kurmuş ve çalıştığımız esnada ölçüm aletini merak eden 10-12 yaşlarında bir çocuk yanıma yaklaştı. Tanışıp biraz sohbet ettik. Güzel güzel konuşuyorduk. Çocuk nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince geri geri birkaç adın gitti ve parmağını bana doğru uzatarak “İngiliz sadiyq” (Bizim dostumuz İngilizdir) cevabını vermişti.

10-12 yaşında belki ilkokul öğrencisi olan tarih ve siyaset bilmeyen bir çocuğa 500 sene birarada yaşamış mü’min, müslüman din kardeşi bir millet yerine İngiliz dost olarak öğretilmişti, bize de on yıllarca Arapların nankör olup bize ihanet ettikleri öğretildiği gibi!..

(Devam edecek)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (11)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.