Seneler önce şöyle bir haber duymuştuk: Rivayete göre, Hazreti İsa'nın ana dili olan Arami’ce dilinde İncil'in ayetlerini kaleme alan en yakınındaki katiplerinden biri olan Barnabas tarafından yazılmış ve o bir daha gün yüzüne çıkamayan İncil'in 4 kopyasından biri 1981 yılında Hakkari il sınırları içinde bulunan bir mağarada köylüler tarafından bulunmuştu.
***
Vaktiyle 12.09.2018 tarihinde Hakkari Valiliğinden yapılan bir açıklamada, İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin, kaçakçılık faaliyetlerinin önlenmesi için yapılmakta olan çalışmaların devam ettiği bildirilmişti.
Ciddi bir ihbar alınmış, suç unsurlarının elde edilerek şüphelilerin yakalanması amacıyla yetkili birimler harekete geçmiş ve operasyon tamamlandıktan sonra Valilik açıklaması şu ifadelerle son bulmuştu: "11 Eylül'de Hakkari-Çukurca karayolunda bulunan Köprülü Yol Kontrol Noktasında şüphe üzerine durdurulan bir araçta yapılan aramada, bilgisayar monitörü içerisine gizlenmiş vaziyette, tarihi eser niteliğinde İncil olduğu değerlendirilen, birbirine iple bağlı şekilde el yazması 17 parça deri ele geçirilmiştir. Konuyla ilgili adli tahkikat devam etmektedir."
***
Aynı minval üzere İHA kaynaklı ve Hakkari Haber-Tv portalında 26.12.2023 tarihli bir haber daha göze çarpmıştı: “Bursa'da jandarma tarafından ele geçirilen 26 sayfalık ceylân derisi üzerine Aramice yazılmış tarihi eser, Hz. İsa'nın havarilerinden Barnabas'ın kaleme aldığı 'kayıp' İncil'in nerede olduğu tartışmasını yeniden alevlendirdi. …’nın elinde bulunan tarihi eser niteliğindeki el yazması kitabı Bursa'da bir araya geleceği tarihi eser kaçakçılarına satacağı bilgisini alan Bursa Jandarma K.lığı ekipleri takibe aldıkları kişileri derdest edip ellerindeki esere el koyuyor.
Ancak, papirüs üzerine yazılmış o İncil'in de âkibetinin ne olduğu, kimler tarafından nereye götürüldüğü ve nerede saklandığı bilinmiyordu. Bilirkişilerin yapacağı incelemenin ardından ele geçirilen tarihi eserin kayıp Barnabas İncil’i olup olmadığının kesinleşeceği, ifâde edilmişti.
***
03.10.2022 tarihli bir gazete haberinde ise özetle şunlar yazılıydı: 1983 yılında Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı 'Kelâ Memo' mevkiinde dev bir mağaraya rastlayan köylülerin, âdeta yer altı şehrini andıran doğal bir yapının içinde bir lâhit buldukları ve içindeki Barnabas İncili'nin 16. yüzyıla ait olduğu, İncil’in muhtevâsının ve kullanıldığı alfabenin ise MS 40'lı yıllarda Arami (Aramca) diliyle yazıldığı belirtilmiş. İncil’i kaleme alan "Ben Kıbrıslı Barnabas. Bu, benim gökler/semâvi yılla 48. yılda yazdığım 4. İncil nüshasıdır. Bu, vahy-i sadık olan Allah'ın, kulu Meryem oğlu İsa'ya vahyidir" diye devam ediyordu.
Bu ifâdeler tam da Kur’an’da İsa (as)’ın dilinden ifâde edilen âyetlerle aynı mânâyı taşımaktaydı. Bulunan nüshalarda “Hz. İsa'nın (as) Allah'ın oğlu (haşa) değil, sadece peygamber olduğu” yazarken, Hz. Muhammed'in (SAV) de nübüvveti “müjdelenmekteydi”. Bu İncil’e göre kâinat Nûr-u Muhammedi için yaratılmıştı.
Saf Sûresinin 6.Ayetinde, وَاِذْ قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقاً لِمَا بَـيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَمُبَشِّراً بِرَسُولٍ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُٓ اَحْمَدُۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْبَـيِّنَاتِ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
“Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah´ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat´ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler” buyurulur.
Zaten bir hadis-i şerifte Hazreti Peygamber Efendimiz kendisini “Ben babam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesiyim” meâlinde dile getirmişti.
***
Otuz yıl kadar önce merhûm İlhan Bardakçı’nın köşesinde yazdığı bir hadiseyi nakledeyim. Mâlûm olduğu üzere, havâriler tarafından papirüslere yazıldıkları kabul edilen bugünkü İnciller, Alman papirüsyenler tarafından yapılan karbon testinde oldukça şaşırtıcı bir sonuçla karşılaşılmıştı. Çünkü o papirüslerin Hz. İsa (as)’dan yaklaşık 250-300 yıl sonra yazıldığı tesbit edilmişti. Bu durum kısaca şu demekti: Hıristiyanlık inancının temel kaynağı olan İncil havâriler tarafından ve onların döneminde yazılmamıştı!
İyi de, o halde bu İnciller kim(ler) tarafından ve ne zaman yazılmıştı? Gerçi bu ayrı bir uzmanlık işidir. Fakat Kur’an’ın pek çok âyetinde bahsedildiği üzere, en son vahyedilen kitaptan öncekiler “tahrif edilmiş” ve “az bir dünya menfaati karşılığında değiştirilmiş” idi.
***
Yukarıda bahsedilen konu çeşitli zamanlarda farklı yayın vasıtalarıyla yazılıp çizilmiş. Biz işin polisiye, adli, idari ve siyasi yönlerini, safhalarını ve sonuçlarını bilmiyoruz. Ancak emin olduğumuz hususlar var ki Yüce Kitabımızın, yukarıda değinilen hususlarla ilgili hatıra gelen düşüncelerimiz aşağıda belirtilmiştir.
Kur’an-ı Hakim, Allah tarafından insanlara ‘nûr ve hidayet kaynağı’, ‘doğru yolu gösterici’, ‘şifa ve rahmet’, ‘bütün insanlara gönderilmiş’, ‘önceki kitapları doğrulayıp tasdik edici’ vb pek çok sıfatla tarif edilir. Bir daha ne bir başka kitap ne de peygamber gelmeyeceğine göre, önceki kitaplarla insanlara ve cinlere bildirilen vahyin hakikatinin vârisi olarak indirilmiş bu en son kitap muhafaza edilmeliydi. Kur’an şâyet korunmasaydı, İlâhi murâd ve gâye kâmilen ve doğru olarak anlaşılmayacaktı.
Mütekellim-i Ezeli Allah-u ZülCelâl, nübüvvet delilleri olarak demirin yoğrulmasından Kızıldeniz’i yaran asâ’ya, havanın ve rüzgârın musahhar edilmesinden, ateşin serin ve selâmet edilişine, ölülerin diriltilmesinden ve hatta kamerin yarılmasından daha da büyüğü, bütün enbiyaya ihsan ettiği en büyük mucize olan hikmetli Kur’an’ın kendi himaye ve koruması altında olduğunu bize şu âyetle beyân ediyor:
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ “Zikri (Kur´an´ı) kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız" (Hicr/9) ayetindeki İlâhi vaad ile yüce ve mukaddes Kitabımız bugüne kadar hem hurûfuyla tahriften korunduğu gibi bütün vaadleri, mânâları ve beyân ettiği hakikatleri ile de İlâhi taahhüd altındadır.
Cenâb-ı Allah, Yüce ve mukaddes Kitabını koruduğu gibi kemâle erdirdiği dinini de üstün kılacaktır. Bu husus Hazreti Kur'an'da Tevbe ve Sâf sûrelerinde harfi harfine aynı kelimelerle birer âyette vaad edilir.
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
“O (Allah) ki, müşrikler hoşlanmasalar da dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve hak din ile gönderendir.” (Tevbe, 33.Ayet)
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ۟
“O ki, müşrikler hoşlanmasalar da dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve hak din ile gönderendir.” (Saf, 9.Ayet)
Aynı mânânın konu edildiği Fetih Sûresindeki bir diğer âyette ise “Şahit olarak Allah yeter” ifâdesiyle üçüncü defa beyân edilir.
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداًۜ
“Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resûlünü hidayet ve hak din ile gönderen O´dur. Şâhit olarak Allah yeter." Fetih, 28.Ayet)
Aslında bu ve buna benzer haberler/hadiseler Bediüzzaman'ın Kur'an-ı Hakim'den ve gaybaşina nazarla istikbalden haber veren hadislerden istihrac ederek 80-90 sene önce müjdelerini verdiği büyük değişimlerin ipuçları ve/ya önünde karşı durulamaz dönüşümlerin ilk ve itici hareketleridir. Bediüzzaman şöyle demişti: "Halihazır Hristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslamiye ile birleşecek, manen Hristiyanlık bir nevi İslamiyete inkılap edecektir. Ve Kur'ân'a iktida ederek, o İsevilik şahs-ı manevisi tabi ve İslamiyet metbu makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır." (Mektubat, 15.Mektup'tan)
***
Şu günler yeryüzü ve insanlık alemi her işi hikmetli olan Hakim u Rahim tarafından Celâli tecellilerle çalkalanıp dururken belki de perde ardında nice Cemâli tecelliler zuhur etmek için İlâhi ilim ve irâde ile takdir edilmiş vakt-i merhûnu beklemektedir.
Hülâsa-i kelâm, “Allah katında din İSLAM’dır” (Al-i İmran/19). Ve zaten “doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır” (Bakara/256). Kerrat ile beyân edildiği üzere, Allah Peygamberiyle “hak ve hidayet olarak gönderdiği dinini bütün dinlere üstün kılacak“ diye defaatle de vaad etmişse ne gam! Çünkü O Sâdık’ul Va’du’l Emin’dir, va’dinde doğru ve emin olandır. Müşrikler, kâfirler, zâlimler, münafıklar, ins-i ve cinni şeytanlar istemese de, hoşlanmasa da, ne yapsalar, ne kadar zarar verip karşı dursalar da Allah dediğini mutlaka yapacaktır.
"Kadir-i Külli Şey, bir dakikada, bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semanın berrak yüzünde ziyadar Güneş'i gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izâle edip hakâik-i şeriatı Güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalplerine iman versin, yeter. O vakit kendi kendine iş düzelir." (Lem'alar, 16. Lem'a)
O halde “Görelim Mevlâ neyler” deyip sabırla, rıza ve tevekkülle bekleyeceğiz.
Zaman geçtikçe Kur’an gençleşiyor ve beyan ettiği hakikatler de birer birer tahakkuk ediyor ve edecektir. Sabreden, ömrü ve nasibi olan bu hârikalar asrında ya da yakın istikbâlde, pek çok müjdenin gerçekleşeceğini ve çok hârika şeyleri hârika bir tarzda görecektir…