(GÖVDELER VİTRİNE ÇIKTI)
“Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar.” (A’rāf/26)
Güz ve ardından soğuk kış ayları boyunca baharı ve şu yaz günlerini bekleyip durmuştuk. Soğuklar kırılıp gevşedi, havalar da ısınmaya başladı. Kıştan beri nihayet beklenen günler de geldi.
Yaz mevsimi, sıcaklarıyla gelmesine geldi de, sevinelim mi, üzülelim mi, bilemiyorum. Sıcaklar tahammül sınırını aşınca bazen bunaltıyor. Tamam, kabul de, fakat havaların sıcakla yenice buluştuğu günlerdeyiz. Henüz ensemiz bile daha tam ısınmış değil...
Sıcak ayların başında olmamıza rağmen kanları kaynayan gençlerle başlayan soyulup dökülmeye bazı orta yaştakilerin de heveslenip aynı biçimde davrandıklarını esefle görüyoruz.
Bātılı tasvir edecek değiliz elbette. Genç kız ve kadınların açılıp saçıldıkları yetmezmiş gibi, nevzuhûr ve lānet bir moda akımına kapılıp şimdi de pervasızca göbeklerini aleme teşhir eden yarı üryan bir haldeler. Üstüne üstlük, ince, kısa, şeffaf, vücût hatlarını ve kıvrımlarını gösteren dar kıyafetler de cabası!..
Ya delikanlılar ve daha ileri yaştaki erkeklere ne demeli! Denize girilir halde gibi, atlet ve kısa şortlarla, gövdelerinin açıkta bırakılmış kol ve bacaklarıyla, özensiz ve biçimsiz oturuşlarıyla açık ve kapalı alanlarda, caddelerde, sokaklarda, parklarda, çarşı-pazarlarda, kafelerde, akla gelen her yerdeler!
Resmi kurumlara varasıya kadar her mekânda, her tarafta, renk renk, cins cins, çeşit çeşit kadınlı-erkekli insan gövdeleri… Etraf kasap dükkânlarına dönmüş sanki. Hāne içinde bile giyilemeyecek, elbise denmeye bin şāhit isteyen garip ve tuhaf şeyler, güyā elbise diye insanların üzerinde!..
Bunlar mı peçesine dokunulunca düşman ordularına karşı ayaklanan, ırzını ve iffetini canı pahasına koruyan Nene Hātûnların, Kara Fatmaların, Şerife Bacıların kızları ve oğulları diyesi geliyor insanın! İşin garibi, dün düşmanın zorla ve zorbalıkla yapamadığını, bugün kendi evlâtlarımız, kendi ciğer pārelerimiz daha beteriyle, büyük bir hevesle kendi elleriyle ve rızālarıyla yapar hāle gelmiş!
Çıplaklık ve bedeni teşhir konusunda bu sütunda 07.02.2023 tarihinde yayınlanan ‘Sözümüz Bazı Hātûnlaradır: Lütfen Örtünmenin Hakkını Veriniz’ başlıklı makalemizde nazara vermeye çalıştığımız ve bir hadiste “giyinik çıplaklık” diye tābir edilen bir husus vardı. Zikredilen hadiste, ateş ehlinden (cehennem halkından) olan iki sınıftan bir gurubun “Giyindiği halde çıplak olan (teni/vücûdu gösteren ince elbise giyinen, bedenlerinin bir tarafı açık veya vücût hatları belli olan) … kadınlar” olduğu ve bunların da “cennete giremeyecekleri ve hatta cennetin kokusunu dahi koklayamayacakları” (Müslim, Libās, 125) buyurulduğuna temas edilmişti.
Muhaddis İmam Nevevi’nin (ra) atıf yapılan hadiste giyinik çıplaklık denilen hususu “elbise olarak giyinik olmalarına rağmen “güzelliğini göstermek için bedeninin bir kısmını açarlar. Vücûdunun iç kısmını belli eden ince elbiseler giyerler. Bunlar giyinik çıplaktır” diye izah ettiğini ve hadis-i şerifin devamında, “giyinik çıplaklıkla” beraber, sayılan diğer hususların insanları “Allah'a taatten dışarı çıkıldığı ve başkalarını da baştan çıkarmaları” (Müslim, Cennet 53/2857, 52/2128) yāni “fitneye sebep oldukları veya olabilecekleri” diye ifade etmiştir.
Bir hadis-i şerifte meālen, “Her göz yabancı bir kadına bakarak göz zināsı işlemiştir. …” (Tirmizi, Edeb, 35; Dārimî, İstizan, 27) buyurulmuş. Şu halde dinen örtülmesi gereken yerler açıkta kaldığında nazar eden her mahrem için göz zinası vebāli vardır. Bir diğer hadis şöyledir: “Allah (avret yerine) bakana da baktırana da lânet etti / etsin.” (Kenzu’l Ummāl, Hadis No: 19162) Aynı kaynakta kayıtlı diğer bir rivāyette de aynı mānā şu meālde ifade edilmiş: “Bilesiniz ki, Allah (avret yerine) bakana da baktırana da lânet etmiştir.” (Hadis No: 26634). Bakan her kişinin vebâlinin bir misli ayrıca yine baktıran kişi için olacaktır. Çünkü bakılan kişi örtünmediği için bakanın de haram görmesine sebep olmaktadır.
“Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. …” (A’rāf/27)
Meāli verilen āyette Âdem ile Havva’nın cennetten çıkarılırken -belki de ceza olarak- şeytanın, onların “elbiselerini soyduğu” ifade edilmiş. Kadın için de erkek için de avret yerleri fıkıh kitaplarında yazılıdır ve bellidir. Bu durumda gerek āyetten ve gerekse hadislerden mülhem olarak şu denilebilir: Elbiselerin çıkarılarak ve/ya kısaltılarak avret yerlerinin teşhir edilmesi, Allah korusun, cennetten uzak kalmak neticesini veriyor! Bakan ve baktıran için Allah’ın ‘lânet’, yāni rahmetten mahrûm bırakılmak! Bu ne büyük bir caza!
Kimsenin giyimine, kuşamına, tercihine karışacak değiliz elbette. Fakat yüzbinlerce insanın bir arada olduğu şehirlerde ve ortak kullanılan mekânlarda beraber yaşamaktayız. Bu alanlar plaj değil, deniz kenarı değil, sayfiye yerleri de değil. Buralara dini ve ahlâki ölçüler, örf ve adetler yok sayılarak ve toplum terbiyesinin sınırları ihlâl edilerek kişi istediği gibi, istediği halde ve kıyafetle ortaya çıkmamalı. Kimsenin, yarı üryan bile denemeyecek vaziyetlerle başkaların nazarlarına arz-ı endām edip günaha sokmaya hakkı olmadığı gibi, insanlık sıfatını inciten, o sıfata gölge düşüren ve esasında insanın mürüvvetine zarar veren duruma düşmekten da kaçınılmalı Yā Hû!..
Ey edep, ey ahlâk, ey iffet, ey hayā ve ey terbiye,
Neredesiniz, nerelerdesiniz?!..