Hac: Ümmetin Büyük Buluşması-2

Mehmet Asıf IŞIK

Nurlu şehir Medine’de oteller Mescid-i Nebi’nin etrafını çevrelercesine inşa edilmiş. Namaz vakitleri yaklaştıkça nehirlerin ummanlara döküldüğü gibi, insanlar her yönden, her cadde ve sokaktan coşkun seller gibi Mescidin giriş kapılarına doğru akıyor. Çıkmak mı? Oraya giren insan o ılık rahmet ikliminden çıkmak ister mi hiç!..

Hidayet nuruyla “aydınlatan kandil” olan Peygamber Efendimizle nurlanmış “münevver” beldedir Medine; Ensârın şehridir. Allah Resulüne gönülden inanarak O’na topluluklar halinde biat eden, O’nu sahiplenen ve muhacirleri bağırlarına basan bu bahtiyarlar, Mekke müşriklerinin ilk mü’minlere karşı zulüm, işkence ve baskıları dayanılmaz hāle gelince Resul’e ve muhacir sahabeye kucak ve gönül açarlar. Bu aziz insanlar, canları dışındaki her şeylerini Mekke’de terk edip gelen muhacirlerle evlerini, bağ-bahçelerini, eşyalarını, paylaşan “yardımcılar” yani “ensâr” dır. Ensar ve muhacir kardeşliğinin tarihte başka bir emsāli görülmemiştir. O günlerde Mekke’de, küfrün ve şirkin alev saçan dalgalarından, sükûnet ve serinlik veren sığınaktır Medine. Bir asr-ı saadet müslümanı olan Bediüzzaman Said Nursi, imana ve Kur’ān-ı Hakim’in hakikatlerine hizmet edecek olan zamanın son faslındaki Kur’an talebelerine, Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş muhâcir ve ensârın imân kardeşliği modelini önerip hizmet tarzını öylesi bir kardeşlik ilişkisini esas alarak ihdas etmişti.

Gözümüz ve gönlümüz Ravza’da; “Tertemiz bahçe” anlamındaki “Ravza-i Mutahhara”da. Bu tabir, Hz. Peygamberin saadetli “hânesiyle minberi arasının cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu” bildiren hadisine dayanır. Ravza’nın güneyi Resulullah Efendimizin mihrâbının kıble tarafındaki demir korkuluk ve kitap raflarıyla sınırlanmış, doğudan batı yönüne doğru 22 m. kuzeyden güneye doğru ise 15 m. olmak üzere yaklaşık 330 m2’lik bir alandır. Rivâyet o ki, “bu alanda namaz kılan kişi cennette namaz kılmış gibidir.” Haccın ilk günlerinde olmamıza, henüz milyonlar gelmemiş iken bile çok kalabalık. Hacılar, yeşil halılarla kaplı bu mübarek yerde bir defalığına bile olsa, iki rek’at bir namaz kılabilmenin arzusuyla fırsat kollayıp durur.

Dünyanın her yerinden, her ülkesinden hacılar buraya akıyor. Her gün yaklaşık 50-60 bin ziyaretçi taşıyan 1000-1500 otobüs nurlu şehire geliyor. Hacıların bir kısmı bayram öncesi, bir kısmı bayram sonrasında Peygamber Efendimizi ziyarete geliyor. Mescitte, yollarda, otellerde, ziyaret yerlerinde hacı sayısında gün geçtikçe gözle görülür artış fark ediliyor.

Medine’de günlerimizde her namaz vakti Peygamber Mescidine geliyoruz. Gâliba, Medine’deki otellerin hiçbirinde mescit yok. Çünkü herkes ibâdetini, kıraat, duâ ve zikirlerini Nebi’nin mescidinde yapmak arzusundadır. Resulullah Efendimizin bütün insanlığa hitâb ettiği ve yeryüzünün minberi mesabesindeki bu mekânda O’nu ve risâletinin hakikatini anlatan “Risâlet-i Ahmediye” ve “Sünnet-i Seniye” Risâlelerini okumamak revâ mı? Tam yeri ve zamanıdır. Nebi’nin huzurunda nebevi iklimi doya doya soluklayıp yaşamalı.

Namaz aralarında Mescidin yakın çevresinden başlayarak ziyaret yerlerini geziyoruz. Mescidin biraz ötesinden itibâren oldukça geniş bir alan, yeşil renkle boyanmış demir korkuluklarla çevrelenmiş. Etrafı çevrili bu alan devr-i saadetteki yerleşim yerinin hudutları imiş. Mescidin kıble yönünde Peygamber Efendimizi gölgeleyen bulutun izdüşümünde inşa edilmiş “Mescid’ul Gaym” Bulut Mescidi’ni, aynı hizâda ve birbirlerine uzak olmayan mesâfede Esmâ’ül Hüsnâ ve Kur’ân Müzelerini, geziyoruz. Risâle-i Nurdaki esmâ bahis ve izâhlarının burada anlatılması ne kadar yerinde tatlı olurdu diye içimden geçti. Yakınındaki Kur’ân Müzesinde ise tarih boyunca İslâm’ın erken döneminden itibaren asrımıza kadar avuç içine sığacak kadar küçüğünden en büyük ebâda kadar bütün İslâm beldelerinden, her yazı üslubu ve tarzıyla yazılmış mushaflar sergileniyor. Müzenin Arap rehberi, Türklerin erişilmez hat sanatı ile Kur’ân’a büyük hizmetler yaptığının altını çiziyor. Ecdâdın Kur’ân hattının ihtişamlı örnekleri ile göğüslerimiz kabarıyor.

Gezileri ancak öğleden önce ve ikindi sonrası vakitlerinde yapabiliyoruz. Çünkü 50-55 derecelere varan öğlen sıcağında açık havaya çıkmaya mecâlimiz yok, sıcağın bu kadarına henüz alışamadık. Ertesi gün pek çok sahabenin medfun bulunduğu Cennet’ül Baki’ mezarlığına gidiyoruz. Sonraki gün Uhud’a, şu ciğerleri yakan Uhud’a ve Ayneyn (Okçular) Tepesi’ne gittik. Peygamberin emrine uymayışın kıyamete kadar hatırdan hiç çıkmayacak, gâlip olmak üzere iken hezimete uğranılan, Hamza gibi yiğitlerin devrildikleri, Peygamber Efendimize isabet eden bir taşla miğferinin parçalanarak mübarek yüzünün yaralanıp dişinin şehid edildiği meydan savaşının yaşandığı yer.

Hendek Gazvesi öncesinde kazılan hendeklerin bir kısmı zamanla dolmuş, bir kısmı belli belirsiz görünüyor. Sonra, İslâm’ın ilk mescidi ve Mekke’den hicret yolundaki Kuba. Sonra Mescid-i Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescid). Hani Hazreti Peygamberin Kudüs’e yönelerek namaza durduktan sonra, gelen vahiyle bu defa yönünü Ka’be’ye çevirdiği mescid. Belki de Peygamber duâlarıyla bereketlenmiş hurma bahçeleri. Bu bahçelerin mahsulü hurmalardan birkaç çeşit satın alıp PTT kargosuyla evlerimize gönderiyoruz.

Peygamberin şehrinde garip ve yetim gibi bakımsız kalmış bir Osmanlı eseri görüyoruz; Hicaz Demiryolunun son durağı olan mahzun Medine İstasyonu. Suud Hükümeti ne yazık ki Osmanlı’dan kalan eserlere değer verip pek ilgi göstermiyor. Bu tutum maalesef ecdâd yadigârı bütün eserler için geçerlidir. Daha tuhaf bir şey de şudur: Mescid-i Nebevi’nin biri sağ tarafında, diğeri ise ön kısmında biri Hazreti Ebubekir, diğeri ise Hazreti Ömer zamanında yapılmış ve şimdi yüksek otel binaları arasında kalmış birer mescid galiba bu otel inşaat alanları içinde kaldıkları için yıkılacakken birilerinin ciddi müdahalesi ile son anda yıkımdan vaz geçilmiş. Aynı Suudların, İngiliz casusu meşhur Lawrance’ın Cidde’de kaldığı evi bir müze gibi itinâyla muhafaza ettiğini duyduğumuzda ise, teessüflerle hüzün çöküyor içimize.

“Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.” (Enfal/33)

Peygamberle nurlanmış mübarek şehir Medine günlerimizi bitirip Mekke’ye gitme zamanı geldi nihayet. “Ya Rabbi, O tecessüm etmiş Rahmet’i (sav) aramızdan, Senin Kur’an’da medh ettiğin o yüksek ahlâkını ve sünnetini hayatımızdan çıkarma” duâlarımızla Efendimizin huzuruna son defa çıkıp veda değil, gitmek için müsaade istiyoruz. Mahzunuz, henüz ayrılmadan hasretin kıvılcımları yüreğimize düşüyor.

(Devam edecek)

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.