Ortadoğu’nun Kalbine Saplanan Hançer: İsrail-4
İSRAİL DEVLETİNİN KURULUŞU
14 Mayıs 1948: Yahudilerin iki bin yıldan beri bekledikleri ilk Yahudi devleti olan İsrail’in Bağımsızlık Beyannamesi ilk başbakanı David Ben-Gurion tarafından kamuoyuna açıklanır. İngilizlerin Yahudilere verdikleri söz artık yerine getirilmiştir. Bu karar, İngiltere’nin son birliklerinin bölgeyi terk edişinin ertesi günü (15 Mayıs) yürürlüğe girdi. Bağımsızlığın ilanının ardından Arap-İsrail Savaşı başladı. Bu savaşla Ürdün, Batı Şeria'yı, Mısır ise Gazze Şeridi'ni işgal ederek buraların İsrail'in eline geçmesini engelledi. Olayların ardından Manda Yönetimi 1948'de resmen ve fiilen sona erdi.
Yahudi milislerinin devlet desteğiyle Arap köylerinde düzenledikleri "temizlik operasyonları" 1948 yılının sonunda başladı. Filistinliler, 15 Mayıs'ı "El Nakba" diye, yani "Felaket" günü diye anarlar.
İsrail'in ortaya çıkışına diplomatik-iktisadi-siyasi-askeri vs. alanlarda verilecek karşılığa öncülük etmek için Arap devletleri arasındaki rekabet sebebiyle hiçbir zaman birlik oluşamadı. Bu birlik bugün halen yoktur ve bu sebeple ne Araplar ne de Filistinliler kendi topraklarında olup bitenlere etki ve müdahale edemeyip ne yazık ki sadece seyirci kalmaktadırlar.
1956: Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı kamulaştırması üzerine Süveyş Krizi de denilen 2. Arap-İsrail Savaşı başlar. İsrail, İngiltere ve Fransa ile bir ittifak kurar ve hemen ardından Gazze Şeridi ile Sina Yarımadasını işgal eder. ABD ve SSCB’nin baskılarıyla İsrail askerlerini geri çekti.
1959: Yaser Arafat öncülüğünde Gazze ve Kuveyt’te Filistinli örgütü El Fetih örgütü kuruldu.
FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ
1964: Kudüs'te Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu. Hemen ardından Arap devletleri tarafından tanındı.
1969: Yaser Arafat FKÖ’nün başkanı oldu. Arafat’ın, beş yıl önce kurduğu ve kendisine bağlı El Fetih örgütü, İsrail'e karşı direnişle ün kazanıyordu. El Fetih savaşçıları, 1968'de Ürdün'de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi.
1967 SAVAŞLARI ve BMGK KARARI
1967: Saldırgan ve yayılmacı İsrail Devleti ile komşu Arap devletleri arasında başlayan gerginlik, 6 Gün süren savaşlara yol açtı. Çözülemeyecek kadar karmaşık hale gelen Orta Doğu anlaşmazlığının seyri bu savaşla değişti. Başından itibaren İngiltere’nin, daha sonra da ABD’nin müdahil olup siyasi, ekonomik, diplomatik ve askeri olarak hemen her konuda sınırsız destek verdikleri İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina Yarımadası'nı, Suriye'den Golan Tepeleri'ni işgal etti. Ürdün güçlerini Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ten çıkardı.
Savaşın ilk günü Mısır hava kuvvetleri saf dışı bırakıldı. İsrail, işgal suretiyle kontrol ettiği alanı iki katına çıkardı.
BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararıyla, İsrail’in savaşla toprak kazanımı reddediliyor ve işgal yoluyla ele geçirdiği yerlerden çekilmesi isteniyordu. BM raporuna göre, bu savaşta yerlerinden edilen 500 bin Filistinli daha mülteci haline gelmişti; Toprakları ellerinden alınan yersiz-yurtsuz bırakılan yüzbinlerce çaresiz insan Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye'ye göç etti.
1969: Ağustos ayında Mescid-i Aksa gözü dönmüş fanatik bir Yahudi tarafından kundaklandı.
1973: Kaybettikleri toprakları İsrail’den alamayan Mısır ve Suriye Yahudilerin “Kefaret Günü” (Yom Kippur) adı verilen dini bayramında İsrail'e karşı taarruza geçti. Üç hafta süren savaşta İsrail Suriye içinde ilerleyip daha sonra geri çekilir. İsrail güçleri Mısır'da toprak kazanıp Süveyş Kanalı'nı geçer. Can kaybı Mısır ve Suriye taraflarında toplam 8 bin 500 asker, İsrail tarafında ise 6 bindi. ABD, Sovyetler Birliği ve BM’in diplomatik müdahaleleriyle taraflar arasında ateşkes sağlandı.
Bu savaştan sonra İsrail Devleti diplomatik, ekonomik ve askeri destek bakımından ABD'ne daha da bağımlı hale geldi.
Savaşın ardından Suudi Arabistan, İsrail'i destekleyen ülkelere petrol ambargosu başlattı. 1974 yılına kadar devam ambargo ile petrol fiyatları hızla yükseldi ve bütün dünyayı etkileyen bir ekonomik kriz ortaya çıktı.
1974: Yaser Arafat önderliğindeki FKÖ ile çeşitli Filistinli örgütler, İsrail ve diğer hedeflere karşı 70’li yıllarda bazı silahlı eylemler düzenledi.
İşgal altında bulunan topraklarını kurtarmak için silahlı mücadeleye başlayan FKÖ lideri Arafat, BM'de barışçı çözümü savunduğunu, İsrail’in Siyonist işgalci ve yayılmacı projeyi kınadığını ifade ettiği konuşmasındaki, “Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin” sözleri Filistinlilerin hak ve talepleri bakımından uluslararası alanda ses getirdi. Bu hitaptan bir yıl sonra Arap-İsrail barışı görüşmelerinde ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Harold Saunders, Filistin halkının da meşru haklarının gözetilmesinin gerektiğini söyledi.
KRAL FAYSAL SUİKASTİ
1975: İslam Birliği düşüncesine sahip olan ve İslam Dünyasının liderliğini yapmak isteyen Suudi Arabistan kralı Faysal bin Abdülaziz, kendi yeğeni tarafından öldürüldü.
(1966 yılında Mescid-i Aksa ziyareti)
Kral Faysal, İslam birliği düşüncesinden hareketle Irak, Suriye ve Mısır’la diplomatik ilişki kurdu. Görüşmelerin sonunda İslam Konferansı Örgütü’nün kurulmasını sağladı. Başta Amerika olarak Batılı ülkelerin Filistin konusunda İsrail’i desteklemelerine mukabil Kral, Batı karşıtı politika izliyordu. 1973’teki Petrol Krizi’nin baş aktörüydü.
Kral Faysal, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın yakılmasından sonra yaptığı tarihi konuşmasında müslümanlara cihad çağrısında bulunarak şöyle devam etmişti: “Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes Kudü-’ü Şerif sizi kendisini kurtarmanızı bekliyor. Ölümden mi korkuyoruz? Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı? Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam milliyeti ve İslami uyanıştır. Arzumuz milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir. Çağrımız İslamidir ve Allah yolunda cihad etmeyedir; Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harim-i İslâm içindir. Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah’a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.”
Kralın bu çağrısı dört yıl sonra karşılık buldu. 1973’te Mısır ve Suriye kuvvetleri, İsrail’e saldırınca ABD ve Batılı devletler İsrail’i destekledi. Arap ülkeleri de petrol kozunu kullanarak petrol ambargosu başlattılar. Kısa bir sürede dünyada büyük bir enerji krizi ortaya çıktı.
Dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Yahudi Henry Kissinger, petrol krizini çözmek için S.Arabistan’a yaptığı ziyarette Kral Faysal’ı ikna edemedi. Kral, H.Kissinger’e (sahrada kurdurduğu bir çadırda kabul edip) “Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rek’at namaz kılmaktır!” Ardından da hafızalardan silinmeyecek “İsrail’e destek olmaktan vazgeçerseniz ambargo biter” dediğinde, Kissinger “petrol kuyularını bombalama” tehdidinde bulununca Kral Faysal, Kissinger’e (belki de sonunu getirecek olan) tarihe geçen şu cevabı vermişti: “Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz; fak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.”
Ortadoğu uzmanı Fransız yazar Thierry Meyssan “Suud Kralı’nın bu tavrı ve konuşması tam bir intihardı” sözleriyle, buna “Suudi İntiharı” demişti.
O senenin 25 Mart günü, Kral Faysal bin Abdulaziz sarayında yaptığı bir halk görüşmesinde suikaste uğrayarak hayatını kaybetti. Suikasti gerçekleştiren kişi kralın Amerika’dan yeni gelmiş olan kendi yeğeni Faysal bin Musad idi. Kral Faysal’ın nasıl öldüğü ya da öldürüldüğü ile ilgili kesin bir açıklama yapılamadı. Fakat bütün oklar Amerika’yı gösteriyordu...
Kral Faysal’dan sonra Suudi Arabistan’da tahta geçen krallar daima Amerika çıkarlarıyla uyumlu politikalar izlediler. “Sarayında öldürülen kral” korkusu ile koltuklarında (adeta diken üzerinde) oturan Körfez Emirlikleri ve Krallıklarının uluslararası ilişkilerdeki siyasetleri ABD-İsrail çizgisi dışına çıkarmıyor! (tuicakademi.org/kral-faysal-suikasti (özetle))
(Devam edecek)