(Bu yazıyı uzun ve bereketli ömrünü Kur’ân öğretmeye adayan merhume anneme ve hanemizi dünya cennetine çeviren muhterem zevceme ithaf ediyorum)
Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi takva sahiplerine önder eyle” diyenlerdir.(1)
Yukarıda meâli verilen âyetin beyanıyla ‘gözleri aydınlatanlar’ çocuklar, fakat bilhassa da eşler imiş. Meâle ‘göz aydınlığı’ anlamı verilen kelimenin aslı âyette ‘kurrat’ul ayn’ dir, yâni göz bebeği. Bu tatlı tâbir, gözümüze en değerli ve sevimli görülen şeyi ifade etmek için kullandığımız kelimedir…
Avuçlarımızı semâya doğru her açışımızda Rabbimizden istediğimiz ve Kur’an’da geçen makbul âyet-duâlardan biri de şudur; “Rabbenâ âtine fi’d dünya haseneten …” yâni “…Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik/güzellik ver, âhirette de iyilik/güzellik ver …”(2) Bazı âlimler, iyilik, güzellik, ihsan ve hatta bazen de estetik anlamları olan “hüsn” kelimesinden türetilmiş “hasene” tabiriyle “dünyada istenilen iyilik/güzellik” ile murad edilenin aslında hayırlı bir zevce ile mutlu bir âile hayatı olduğunu söyler.
Abdullah İbn-i Ömer’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sav) meâlen şöyle buyurmuşlar: “Dünya faydalanacağınız kıymetli metâ’dır; en hayırlısı ise sâliha kadındır.”(3) Vaktiyle bir allâmeden dinleyip kaydettiğim bir diğer hadiste ise, öncekine yakın mânâda meâlen “sâliha kadın dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır” diye beyan edilmiş. Böylesine övgü dolu sözlere şaşıran sahabe “sâliha kadın”ın kim olduğunu sorar. Hazreti Peygamber cevaben, “Kocasını güler yüzle ağırlayıp güzelce uğurlayan, yanında iken onu mes’ud eden, gıyâbında ise malını ve ırzını muhafaza edendir” meâl/mânâdaki cevapla “dünyadaki her şeyden daha hayırlı olan kadını” tarif eder.
Adem (as) ile ilgili kıssâların anlatıldığı âyetlerde, onun insan olarak yaratılmasından sonra cennete gönderildiği beyan edilir. Bu olay bazı tefsir kitaplarında şu şekilde geçer: Adem insan olarak ve tek başına cennettedir. Cennetin bitmez ve tükenmez nimetlerine, güzelliklerine, ihsan ve ikramlarına muhataptır. Yıllar mı, asırlar mı bilinmez, fakat nice zamanı o halde yaşamıştı. Cennette olmasına rağmen o yalnızlıktan usanmıştı; Taa ki Havva yaratılıp kendisine “eş ve arkadaş” olarak gönderilinceye kadar. İşte bundan dolayı bazı ulema “Havva (kadın) ile cennet nimetleri tamamlanıp kemâle ermiş” demişler ki, bu tesbit doğrudur.
Çünkü, ferdiyet, teklik, vahidiyyet ve samediyyet Allah’a mahsustur ve O’nun zâti sıfatlarıdır. Sadece O tektir, O hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir.
İnsanlar da diğer biyolojik varlıklar gibi zevc-zevce olarak çift halinde yaratılmıştır. Dilimizde “eş” diye kullandığımız bu kelime Arapça aslındaki mânâya karşılık değil ve anlam eksik kalıyor. Zevc ve zevce kelimeleri, ayakkabının birer teki gibi, ancak ikisi bir araya geldiğinde tamamlanan, bir bütünün ayrı parçalarının her birini ifade eder. Bu tarife göre, erkek veya kadın fark etmez, insan tek olamaz, tek kalamaz, tek yaşayamaz ve varlığı tek olarak da devam edemez; zira yaratılış özellikleri itibariyle öyle değildir; “Sizleri (erkekli-dişili olmak üzere) eşler (ezvacen) hâlinde yarattık.”(4)
Hikmet-i İlâhi erkeği ve ondan da kadını farklı özelliklerde yaratmayı murad etmiştir. Erkek Allah’ın celâli, kadın ise cemâli esmasının aynasıdır. Erkek cinsinde akıl, dirayet, basiret, güç, kuvvet, kudret, heybet ve azamet vasıfları hakimdir. Kadın cinsinde ise şefkat, merhamet, sevgi, hilm (yumuşak huy), letâfet, zarâfet, nezâket vs. güzelliğin her nev’i ve özelliği hakimdir.
Peygamber Efendimizin (sav) “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: Gözümün nûru namaz, güzel koku ve kadın”(5) meâliyle buyurdukları hadiste, kanaatimce, kasd edilen mânâ, kadının başta inceliği, şefkati ve merhameti olmak üzere, yukarıda sayılan cemâli tecellilere ayna ve mazhar olmasıdır. Bu sıfat ve özelliklere kim hayran değil ki!..
ALLAH’IN ADEMLERE LÜTFU: CİNS-İ LATİF, KADIN
Birbirlerinden hem sûreten (fiziki) hem sireten (mizaç) farklı fıtrat sahipleri, üstelik de birbirlerine zıt olmalarına rağmen, bir araya geldiklerinde her ikisi için saadet vesilesi oluyor. Demek ki dünyadaki saadet zıtların birbirlerini dengelemesiyle vücuda geliyor. “Kendileri ile sükûnet (huzur) bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. …”(6) Amennâ!
Bu bahis, İşârât’ul İ’câz’da şu hârika ifadelerle izah edilmiş: “Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini, mübadele etsinler ve lezâizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muâvin ve yardımcı olsunlar.”(7) Demek ki Adem oğlunun dünya hayatını bir nevi cennet saadetine çeviren İlâhi rahmet ve lütfun hediyesi olan “cins-i lâtif”, yani sâliha kadındır.
Tasavvufun Şeyh’ul Ekber’i Muhyiddin İbn-i Arabi, erkek ile kadın arasındaki câzibeye hârika bir mana katarak şu meâlde ifade etmiş: “Havva (kadın) Adem’den (erkekten) yaratılmıştır. Bundan dolayı ikisinin birbirlerine olan ülfet ve câzibeleri kişinin vatanına duyduğu hasret gibidir.” Evet, Havva Adem’den, Adem’in bütün çocukları ise Havva’dan ve onun kızlarından yaratılmıştır.
Büyük şâirlerimizden merhum Erdem Beyazıt ise bir şiirinde “Bizim kadınlarımız fırtınalı denizlerden sinelerine sığındığımız güvenli limanlardır” sözleriyle eş ve annelerimizi tarif eder.
Nezihâne yaşayışlarıyla “sâliha” sıfatını hak eden bizim kadınlarımız zevcedir, eş’tir. Uğruna can verilesi ırzın ve iffetin taşıyıcısı ve muhafızıdır. Taştan ve topraktan yapıyı eve, yuvaya çevirendir. Kadın letafetiyle evin sıcaklığıdır; kadın evde olunca ancak o mekân evdir ve sıcaktır. Erkek için dinin tamamlayıcısıdır. Kadın annedir ki, kalbi rahmetten bir çağlayan gibi şefkat ve merhamet kaynar; neslin ilk muallimesi ve mürebbiyesidir. Cenâb-ı Allah Cemâl ismiyle kadın kalbini kanaviçe gibi ince ince işleyip çok hassas ve özel duygularla donatmış. Kadın ince ve naiftir, nârindir, derin hisli ve sezgilidir, sabır ve tahammülüyle erkekten çok daha kuvvetlidir.
Kadın fıtratında elmaslar gibi ışıldayan edebin, hayânın ve terbiyenin de timsalidir. Büyük filozof Eflâtun (Plâton), “Yeryüzünde genç bir kızın yanağındaki pembelikten daha değerlisi yoktur” sözüyle kadına en çok yakışan hayâyı ve mahcup utangaçlığı ne de güzel ifade etmişti …
Sâliha kadınlar, erkeklere Allah ve Peygamber (sav) emaneti olmaları hasebiyle en değerlilerimizdir. Ahir zamanın sarsıcı ve dehşetli fesadının her yanı sardığında şerrinden, belâsından ve fitnesinden Allah’a sığınılan, Şeytanın, Deccâl’in ve Süfyan’ın habis emellerine ve tuzaklarına alet olan ve hizmet eden bahtsız nâdânlar değiller. Behimi ve pest heveslerin, kirli arzuların, süfli nazarların muhatabı hiç değiller, olmadılar ve olmasınlar.
Kadını; erkeğin ruhunun yarısını, eşini, hayat arkadaşını, anasını, bacısını, kızını, kısaca hayatına anlam ve güzellik katan, hayatı yaşamaya değer kılan bu nâdide varlığı senenin bir gününe, takvimin bir yaprağına sığdıran, kadını erkekle rekabet ettiren, karşı karşıya getirip çatıştıran, onun fıtratını, nârin ve kırılgan tabiatını bozup tahrip eden modern zamanların çıkarcı zihniyetlerine ve zamanelere yuh olsun!..
Bizim her günümüz kadınımız, annemiz, eşimiz, bacımızla güzeldir. Hayatımıza bu güzellikleri, değerleri ve mutluluğu katan kadınlara her dâim, her fırsatta ve her vesileyle ve HİÇ UNUTMAMACASINA minnetdârız. Biz zâten onları lâyık oldukları mevkiye çıkarmış ve onlara öyle de hitâb ederiz “han’ım” (han= sultan) diyerek…
HER DİLDE ANLATILAN EŞSİZ GÜZEL: ANNE
Bütün dillerin en tatlı kelimesi anne'yi anlatır. Her dildeki en güzel söz anne’yedir. Kalplerdeki sevgisi bal şerbeti lezzetiyle “Anne” diye dile gelir …
İlâhi rahmetin şefkat ve merhamet sûretiyle dünyadaki en parlak tecellisi olarak evlâdına karşı melek misâl lâtif tabiatı, sabrı ve fedakârlığı, karşılıksız ve katışıksız saf sevgisi Anne'leri gönüllerin en mûtenâ, en müstesna, en hârikâ ve en özel makâmına yükseltir. Anne’lik kadınlık onurunun taclandığı zirvedir.
Kadın veya erkek, insan hangi yaşta olursa olsun, annesi onun en yakını, en samimi ve içten dostu, en sıcak, en gizli sırdaşı ve arkadaşıdır. Anne, Allah'ın rahmet ve cemâlinin billûr ve parlak bir timsâlidir. Sinesi evlâdına ev güvenli sığınaktır Annenin. Bu hakikat Hüseyin Nâil Kubalı’nın şu şiiriyle pek güzel dile gelmiş: “Ana başa tâc imiş / Her derde ilâc imiş / Bir insan pir (ihtiyar) olsa da / Ana’ya muhtâç imiş…”
Dünya, her dâim kadınlarla, kadınlığın inceliği, zarâfeti, asâleti ve necâbetiyle güzeldir. Vefâ en yüksek insâni erdemlerdendir. Ömrünü bütün varlığıyla ailesine fedâkârca sarf eden kadına ve anneye hak ettiği ve lâyık olduğu saygı ve vefâ gösterilmelidir.
Hadis-i şeriflerde övgülerle tarif edilen “sâliha kadın” vasfını taşıyıp koruyan din kardeşlerimiz olan bütün mü’mine hanımefendilere, bütün annelere, eş ve anne adaylarına, müstakbel eş ve anne olacak genç kızlarımıza derin hürmetlerimi arz ediyorum.
Bu vesileyle, naaşını kabrine defn ettiğimde gözyaşlarımla yıkadığım kalbimi de yanına gömdüğüm merhûme anneciğimi rahmet ve hasretle, muhterem zevcemi hürmet ve minnetle yad ediyorum.
KAYNAKLAR:
1- 25-Furkan/74.Ayet
2- 2-Bakara/201.Ayet
3- Müslim/Hadis No: 1467
4- 78-Nebe/8.Ayet
5- Nesai, İşaratu’n Nisa 1, 7/1
6- 30-Rum/21.Ayet
7- İşarat’ul İ’caz/25. Ayetin Tefsiri