Nur Talebeleri arasındaki, bazı görüş ayrılıklarına sebebiyet veren, "siyaset" konusu; Bediüzzaman Said Nursi'nin değişik zamanlardaki, birbirinden farklı açıklama ve uygulamalarının, tam olarak anlaşılmaması veya biribirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.
Konuyu tam olarak anladığım iddiasında değilim. Fakat anlamaya gayret ediyorum. Zira farklı zamanlarda, farklı gerekçelerle yapılmış; biribirine zıt gibi görünen bu beyan ve uygulamaların, sebep ve hikmetlerinin, iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, işimize gelen ifadeleri alıp, diğer ifadeleri görmezden gelmenin veya tekellüflü te’villerle, manayı başka mecralara sürüklemenin, bizleri yanlış sonuçlara götüreceği muhakkaktır.
Böyle bir cür’etkarlık; Bediüzzaman’ın yanlış anlaşılması ve yanlış tanıtılmasına sebebiyet vereceğinden vebali elbetteki büyüktür. Nakıs ve yetersiz araştırmalarım neticesinde, konunun anladığım kadarını, mukayeseli bir şekilde arzetmeye çalışacağım.
Maksadım, farklı anlaşılan ve çok tartışılan bu konuyu, siz arkadaşlarımla müzakere etmektir. Sizlerin tenkid, teklif ve tavzihleriniz; konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır inşaallah...
Siyaset; tüm sosyal faaliyetleri içine alan, geniş kapsamlı bir kavramdır. Hem doğru ve yapılması zarûrî; hem de yanlış olan uygulamaları vardır. Hatalı bir değerlendirme yapmamak için, Bediüzzaman’ın, hangi siyasetten Allah’a sığındığının; hangi siyasi faaliyet ve açıklamalarda bulunduğunun, iyi tefrik edilmesi gerekir. Bu bakımdan, toptancı bir anlayışla, bütün siyasî ve içtimaî faaliyetleri, yasaklı ve zararlı görmek; bizi hem yanıltır; hem de şaşırtır.
Meselâ Bediüzzaman’ın bir taraftan; "اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ" "Eûzü Billahi Mine’ş-şeytani Ve’s-siyaseti" diyerek, siyasetten Allah’a sığındığı ayrıca "Bizim vazifemiz, yalnız ve yalnız hakaik-i imaniye ve Kur'aniye ile meşgul olmaktır. Biz yalnız ve yalnız iman ve İslâmiyet cereyanındayız." (Tarihçe-i Hayat, 159) "Hem Kur’an bizi siyasetten şiddetle menetmiş." (Şualar ,561) "Şefkat, hak ve hakikat ve vicdan bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten menetmiş." (Şualar, 561) gibi pek çok ifadeleriyle siyasetten kaçındığını açıkça belirttiği ifadelerinin yanında diğer taraftan, pek çok siyasi ve içtimaî konularda hem açıklama, hem de faaliyet yaptığını görüyoruz.
Mesela; siyasi ve içtimaî anlamdaki “Meşrûtiyet”, "İstibdat", “Hürriyet”, "Cumhûriyet", “Medeniyet", "azınlıkların durumu" "fen ilimleri", "Teknolojik gelişmeler", "Gazete ve gazetecilik", "Siyasi partiler", "Rey kullanma" gibi, pek çok kavram ve konu hakkında, detaylı ve gerekçeli açıklamalarda bulunması Onun "hiçbir şeye karışmayan, ilgilenmeyen, münzevî, toplum ve siyaset dışı, sadece iman dersi veren bir Medrese Hocası" olmadığını göstermektedir.
Ayrıca, "Mutlakıyet", "İttihat-Terakki", "Cumhuriyet", "Tek parti" ve "Çok partili" dönemleri görmüş birisi olarak yaşadığı devirlerin, bütün yönetici ve idarecileriyle ya bizzat yüz yüze veya mektup, elçi ve basın aracılığıyla, iletişim kurmuş, tebrik mesajları göndermiş, nasihat etmiş, teklif ve proje sunmuş, istek, ikaz ve itirazlarını dile getirmiş hatta tartışmış, ilaveten, daha pekçok siyasi ve içtimai konuda da, görüş beyan etmiş bir "Şahsiyyetin", siyaset hakkında, bir görüş ve kanaati olmadığını, siyaseti bilmediğini veya siyasete karışmadığını iddia etmek yukarıda saydığımız faaliyet ve açıklamalarını görmezden gelmek ve yok saymaktır. Şimdi, hem siyasetten kaçınıp, uzak durduğunu belirten hem de siyasi beyan ve uygulamalarda bulunan Bediüzzaman’ın bu uygulamalarını nasıl anlamamız gerekiyor?
Mesela;
Henüz talebe iken, medrese hocalarının ve Mülkî amirlerin müstebit uygulamalarına karşı çıkması...
Şekerci Han'da devrin ilim adamları ile tartışması, çeşitli sorulara mukni cevaplar vermesi...
1907'de, bir buçuk yıl kaldığı İstanbul'da, padişahla görüşmeye çalışması, vicahi olarak görüşemeyince, başta eğitim ve öğretim olmak üzere, çeşitli konulardaki isteklerini, gazete vasıtasıyla padişaha iletmesi, nasihatta bulunması...
Zaptiye Nazırı ile şiddetli münakaşa etmesi ve tartışması, tehditlerine boyun eğmemesi, padişahın tahsis ettiği, hediye ve maaşı reddetmesi...
Vatan savunmasında gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak etmesi, esir düşmesi; Rus başkumandanına kıyam etmemesi...
Diyanet Teşkilatının yapılanması ile ilgili, çok önemli olan "Şûra" (İlmî bir heyet) teklifinde bulunması...
Medrese, tekye ve mektep gibi önemli eğitim kurumlarının ıslâhı ve ittifakı için teklif ve projeler sunması...
Basın organlarının önemini belirtmesi, görevlerini hatırlatması, görev harici neşriyatlarını makaleleriyle eleştirmesi, ahlaka aykırı neşriyat yapmamaları için "kanûnî düzenleme" teklifinde bulunması...
Hürriyet ve Meşrûtiyetin ilanı münasebetiyle Sadaret (Başbakanlık) kanalıyla şarktaki aşiretlere, telgraflar çekerek, onları uyarması ve bilgilendirmesi; bu kavramların ne anlama geldiklerini doğru olarak açıklaması...
Ayasofya, Bayezid, Fatih ve Süleymaniye'de umum ulema ve talebeye; meşrutiyet hakkında geniş açıklamalar yaparak, Ulema ve Şeriat hakkındaki, Avrupa'nın yanlış düşüncelerini izale etmesi...
İstanbul’daki hamalları meşrutiyet hakkında bilgilendirerek, yanlış yönlendirilmelerini önlemesi...
Ayasofya Camiinde meb’usana hitaben yaptığı konuşma ile meşrutiyeti, "meşrûiyyet ünvanıyla" telkin etmeleri için uyarıda buluması...
Bayezid, Ayasofya mevlidi ve Ferah tiyotrosundaki toplantılarda, ortamın gerilmesi üzerine, yaptığı konuşmalarla heyecanı yatıştırması...
İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin mahiyetini ve gerçek tarifini yaparak, bu husustaki yanlış telakki ve kanaatleri gidermesi...
Askerlerin siyasete bulaşmasından endişe ederek, Harbiye nezaretindeki askerlere hitaben yaptığı konuşmalar ve neşrettiği makalelerle, sekiz taburu itaate getirip, isyanı bastırması...
Yöneticiler için rehber ve el kitabı mahiyetinde neşrettiği; "Münazarat" adlı eserinde "istibdat", "meşrutiyet", "hürriyet" ve daha pek çok siyasi konu ve kavram hakkında açıklamalar yapması...
Savaşlar hakkında görüş beyan etmesi, yapılan zulüm ve haksızlıkları açıkça eleştirmesi...
Pek çok ulemanın içinde bulunduğu, Şam Emevî Camiinde, bütün İslam Alemine hitaben, okuduğu Arapça hutbe ile, asrın hastalıkları ve çareleri hakkında, önemli açıklamalarda bulunması...
İlgili ve yetkili makamlara; Doğu Anadolunun, başta maarif olmak üzere, bir çok meslesinin halli için teklifler sunması...
Siyasi ve içtimai önemli pek çok ilmî konuları dağ, dere ve meydanlarda yöre halkına, onların anlayacağı tarzda açıklaması...
Yayınladığı bildirilerle, halk ve ulemayı, ittihad ve ittifaka davet etmesi...
Yaşadığı devirlerin, zorba ve müstebit şahsiyetlerine karşı, hak bildiği doğruları söylemekten asla çekinmemesi gibi siyasi ve içtimaî faaliyetlerini, ne olarak isimlendireceğiz?...
Devam edecek...