Nur Talebeleri arasındaki görüş ayrılıklarının temel sebebi önceki yazılarda saydığımız siyasi ve içtimai faaliyetlerin, yasak olan siyasi faaliyetlerle iltibas edilmesidir. Her Nur Talebesi, samimi olarak ve Risale mesleğini savunmak amacıyla, Külliyattan delil gösterdiğine göre yapılması gereken iş külliyattaki bu ayrı ayrı ifadelerin, birbirinden tefrik edilmesi veya birbiriyle telif edilmesidir.
Risale müktesebatları oldukça ileri seviyede olan bazı arkadaşların, belli bölümleri nazara vererek yaptıkları değerlendirmelere bakıldığında bu iltibas açıkça görülmektedir. Zira, yukarıda zikredilen faaliyetler, Bediüzzaman’ın, kaçındığı siyaset şekillerinin dışında olan faaliyetlerdir.
Bazı kimselerin bu tarz faaliyetlerin "Eski Said" dönemine ait olduğunu, Yeni Said döneminde siyasetten kaçındığını ileri sürmeleri, yeterli ve tatminkar bir açıklama değildir. Çünkü bu faaliyet ve açıklamaların önemli bir bölümü, Bediüzzaman’ın hayatının sonlarına tekabül eden, Yeni Said döneminde yapılmıştır. "Parti değerlendirmeleri, hangi partiye rey verilmesi gerektiği, Cumhurbaşkanına, Başvekile ve Bakanlara gönderilen mektup ve açıklamalar, hatta mahkeme müdafaalarındaki açıklamalar" gibi pek çok siyasi aktiviteler, onun son dönemlerindeki faaliyetleridir.
Hayatının son dönem mektuplarını ihtiva eden, Emirdağ Lahikası II. cilde bakıldığında, bunun pek çok örneği görülecektir. Velev ki bu faaliyet ve uygulamalar, Eski Said dönemine ait olsun. O dönemde yapılan bu faaliyetlerin yanlış bir tarafı mı var ki reddedilsin? Tam aksine o dönemdeki bu uygulamalar, günümüz için de birer şablon mahiyetindedirler. Kendisi de zaten o dönemdeki bu tarz faaliyetlerini bir "vatanperverlik hali" (Şualar:496) ve "siyasetin dine alet ve hizmet ettirilmesi" (Hutbe-i Şamiye) olarak vasıflandırmaktadır. Ayrıca, bilhassa siyasi konularla ilgili uygulamalar için, Eski Said döneminde yazılan eserlerini referans vermektedir:
"Demek bu pek ehemmiyetli ders, zamanı geçmiş eski bir hutbe değil, belki doğrudan doğruya 1327'ye bedel, 1371'de ve Câmi-i Emevî yerine âlem-i İslâm câmiinde üçyüz yetmiş milyon bir cemaate hakikatlı ve taze bir ders-i içtimaî ve İslâmîdir, diye tercümesini neşretmek zamanıdır tahmin ederim." (Hutbe-i Şamiye, 5- 6)
"Saniyen: Şiddetli hastalık ve sair sebeplerin tesiriyle ben Nurcu kardeşlerimle konuşamadığımdan ve o musahabeden mahrum kaldığımdan, benim bedelime sizler ve Risale-i Nur'un Kur'ân medresesinde Yeni Said'e verdiği ders ve Eski Said'in de Hutbe-i Şâmiye ve zeyilleri gibi hayat-ı içtimaiye medresesinde aldığı dersleri ve konuşmaları, bu biçare kardeşiniz bedeline, müştak olduğum kardeşlerimle benim yerimde konuşmalarını tevkil ediyorum." (Emirdağ Lahikası, 342)
"[Yarım asır evvel tab'edilen bu müdafaayı (Divan-ı Harb-i Örfi) şimdi bu asra daha muvafık gördük. Güya o zamandan elli sene sonra bir hiss-i kabl-el vuku' ile bir nevi ihbar-ı gaybî olarak hayat-ı içtimaiyeyi alâkadar eden çok hakikatlara temas ettiğinden neşredildi.] "Aziz, sıddık kardeşim! Madem eski zamanda iki defa tab'edilmiş, kimse itiraz etmemiş, ayn-ı hakikat bir risaleciktir. Has dostların tensibiyle fakat sıhhatına tam dikkat etmek şartıyla neşredebilirsiniz. Bu risale, eski zamandan ziyade bu zamanın tam bir dersi olabilir" (Divan-ı Harb-i Örfi, 4) İfadelerinden anlaşılıyor ki; o dönemde yazılan ve yapılanlar, "zamanı geçmiş ve miadını doldurmuş prensipler" olmayıp, günümüz için de birer şablon olarak, güncelliğini aynen muhafaza etmektedirler.
Bu faaliyetleri yapmaktaki maksadının ne olduğunu da; Eski Said dönemine ait Hutbe-i Şamiye ismindeki eserinde bir haşiye olarak açıkça belirtmektedir. {Haşiye: Ey kardeşlerim! Kırkbeş sene evvel Eski Said'in bu dersinden anlaşılıyor ki; o Said siyasetle, içtimaiyat-ı İslâmiye ile ziyade alâkadardır. Fakat sakın zannetmeyiniz ki; o, dini siyasete âlet veya vesile yapmak mesleğinde gitmiş. Hâşâ belki o bütün kuvvetiyle siyaseti dine âlet ediyormuş. Ve derdi ki: "Dinin bir hakikatını bin siyasete tercih ederim." (Hutbe-i Şamiye, 46)
Öte yandan, Bediüzzaman'ın tek parti dönemindeki siyasetle ilgili açıklamaları da, elbette ki son derece önemli ve kıymetlidir. Tek parti döneminde alternatif siyasi görüşler yasaklandığından, bu hususta bir açıklama ve faaliyet oldukça büyük bir cesaret işidir. Buna rağmen Bediüzzaman, tek başına o günün despot idarecilerine karşı fikren muhalefet etmiş, yanlışlarını eleştirmiş, adeta müsbet bir muhalefet lideri gibi siyasi gücü elinde bulunduranlara karşı mücadelesini sürdürmüş ve büyük bedeller ödemiştir.
Süfyanist rejime karşı fikren ve ilmen yaptığı açıklamalar, rejimin değerlendirilmesi, yanlış uygulamara karşı yaptığı itirazlar, reis-i cumhura yaptığı nasihat ve ikazlar, parti sekretirine gönderdiği mektuplarla yaptığı uyarılar, bilhassa mahkemelerde, itham edildiği suçlamalara ve kanun namına kanunsuzluk yapanlara verdiği cevaplar, birer tarihi belge olarak elimizdedir. Dolayısı ile, Bediüzzamanın her dönemde bu konularla ilgili olarak, gereken açıklama ve faaliyetleri imkanlar ölçüsünde yaptığını görüyoruz. Hatta o dönemlerde geçici bir süre kurulup sonra kapatılan "Serbest Fırka" için yaptığı açıklama önemlidir.
"Sâlisen: Bu kışta bana verilen elîm sıkıntıların bir sebebi: Selanik'lilerin istibdad-ı mutlakları, serbest fırkalarla kırılmasına "yardımım olmasın" diye beni herkesten tecrid ettiler. " (Emirdağ Lahikası-1, 154) Yani bu açıklama ile CH Fırkasına karşı, Serbest Fırkanın desteklenmesi gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Şimdi bütün bu faaliyetleriyle, "âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır." (Mektubat, 440) ifadesinde belirtilen, sıfatların mevsufu olduğu anlaşılan, fiilen de bu sifatlara uygun tatbikatlarda bulunan bir Üstadın, siyasetle ilgili bir görüşü, duruşu ve değerlendirmesi olmadığı düşünülebilir mi?
Bu konuda çelişkiye düşmemek ve yapılanları doğru değerlendirebilmek için, Bediüzzaman’ın kaçındığı siyaset şekillerinin neler olduğunun iyi anlaşılması gerekmektedir. Bediüzzaman, kastetdiği ve kaçındığı siyasi şekillerden, aslında daima uzak durmuş, talebelerine de uzak durmalarını tavsiye etmiştir. Ne var ki yasak ve sakıncalı olmayan siyasi faaliyetlerle, yasaklı olan faaliyetler birbirine karıştırılmış olduğundan, iş bir kör döğüşüne dönüşmüştür. Anlaşılmayan, eksik veya yanlış anlaşılan bu iltibas sebebiyle, ihtilaf ve fikrî ayrılıklar hala devam etmektedir. Yoruma açık ve ihtimalli konularda farklı görüşlerin olması elbette ki normal ve zaruridir. Ancak sarih konularda bu farklılığın olmaması gerekir. Yukarıda sayılan faaliyetler ise gayet açık ve net olan hususlardır...
Devam edecek...