Röportaj: Nurettin Huyut-RisaleHaber
Musa Özdağ
“Mehmed Feyzi Efendi'den Feyizler" kitabının yazarı Musa Özdağ, 1953 yılında Konya'nın Bozkır kazâsının Bağyurdu Köyü'nde doğdu.
İlk ve orta tahsilini Kastamonu'da tamamladı.
1979 yılında, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nün Tefsîr-Hadîs bölümünden mezun oldu.
İmam-Hatip Lisesi'nde tahsilini sürdürdüğü yıllarda Mehmed Feyzî Efendi'yi tanıdı.
Ahlâkî ve tasavvufî kültüründen, terbiyesinden, feyiz ve bereketinden istifade etmek için daima beraberinde oldu.
Bu feyiz ve bereket dolu beraberlik onun yüce âleme göçmesine kadar devam etti.
Yine bu arada Kastamonu'da orta tahsilini yürütürken, Hattat Emrullah Demirkaya'dan hat dersleri alarak sülüs ve rik'a yazılarını tamamladı.
Uzun süredir Kastamonu'da hem öğrencilere, hem de halka yönelik dersler gerçekleştirmektedir. Bu derslerden sadece birisi olan Tefsir Dersleri yıllardır Kastamonu halkının büyük teveccühüne mazhar olmuş, böylelikle milletimizin dînî, ilmî ve millî meselelerde iyi bir şekilde yetişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Eserleri:
•Mehmed Feyzi Efendi'den Feyizler (8 Cilt) (Hamle Yayınları, İstanbul)
•Feyizlerden Damlalar (Hamle Yayınları)
•Feyizler Sultanı Mehmed Feyzi Efendi (Kastamonu Belediyesi'nin Bir Kültür Hizmeti Olarak; Hamle Yayınları)
•Duygular ve Düşünceler
•Kavramlar ve Yorumlar
•Tefsir Dersleri (Yayına Hazırlanıyor)
Vefatının 20. yıldönümünde, Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Mehmet Feyzi Efendi’yi, talebesi Musa Özdağ ile konuştuk.
Mehmet Feyzi Efendi ile ilgili birçok kitap yazdınız öncelikle onu nerede ve nasıl tanıdınız? Ona nasıl talebe oldunuz?
İmam Hatip-Okulunun Orta kısmını okurken (ki, o dönemde İmam-Hatiplerin orta kısımları da vardı) bir arkadaş vasıtasıyla tanışmak nasip oldu. Kendisini duyardım, onunla ilgili çok güzel şeyler anlatılıyordu. Merak ettim, o arkadaştan beni de götürmesini istedim, öylece tanışmış olduk.
Tanıştıktan sonra da hiç ayrılmadım, devamlı yanına gider ondan dersler alırdım. Ondan azami derecede istifade etmeye çalıştım.
Kendisinden Arapça veya Kur’an öğrenme gibi özel bir eğitim aldınız mı?
Kendisinden Kur’an, Talim, Kıraat gibi dersler aldım. Arapça ile ilgili genel bilgiler, Kur’an tefsiri dersleri ve Risale-i Nur dersleri aldım. Bazen kendileri okur ben dinlerdim, bazen ben okurdum o dinler izah ederdi.
Mehmet Feyzi Efendiyi nasıl tarif edersiniz?
Ben O’nu üç koldan beslenen bir nehire benzetiyorum.
Bu kollardan biri: Medrese eğitimi dediğimiz Osmanlı Medrese eğitimi türünde bir eğitim almış, İcazet almış… Medreselerde okutulan ilimlerin tamamını okumuş.
İkincisi: Nakşî Şeyhi Esad Efendiye Hafız Ömer Aköz kolu ile bağlıydı. Ondan Nakşî dersi almış, oraya bağlılıkları olan bir zattı. Risale-i Nur’u tanımadan önce Nakşibendî tarikatına mensubiyeti vardı.
Bu iki kol Risale-i Nurları tanımadan öncekiler idi.
Üçüncüsü: Üstad Bediüzzaman Said Nursi ile tanışıp, Risale-i Nur’dan aldığı feyizdir.
Efendim bu üç kaynaktan ders almış feyiz almış ve onu bir nehre dönüştürmüş bir şahsiyetti. Yani, üç tane şahsiyeti vardı. Bu üç şahsiyetinden ilk ikisini daima gizlerdi. Hep üçüncü şahsiyetini Risale-i Nura olan bağlılığını ve talebeliğini öne çıkarırdı. Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra Nakşî yönü ile Medrese Âlimliği yönünü adeta dondurmuş ve orada noktalamıştı.
Risale-i Nurları tanıdıktan sonra önceki bilgilerini gerek Medrese eğitiminden gerekse tarikattan aldığı bilgi ve feyizleri Risale-i Nur’u anlamaya ve anlatmaya yönelik kullanırdı.Zaten Üstad’ın da dediği gibi “Ben onların zamanında olsaydım onlar gibi hizmet ederdim, onlar benim zamanımda olsalardı, Risale-i Nur tarzında hizmet ederlerdi.” Feyzi Efendi bu dersi en iyi anlayanlardandı. O nedenle eski malumatlarını, hizmet tarzlarını noktalamış, Risale-i Nur tarzında hizmetlerine devam etmiştir.
Onu tanıdıktan sonra sürekli beraber oldunuz. Sürekli ders aldınız ve kendinizi yetiştirdiniz. Onun bir gününü anlatır mısınız? Ne yapardı? Nasıl yaşardı?
Kendisi ile tanıştığımız ve buluştuğumuz dönemlerde sürekli gözaltında yaşıyordu. Sürekli dışarı çıkmaması ve herhangi bir yere gitmemesi için uyarılıyordu. Biz onu bu şartlarda tanıdık. O nedenle dışarı çıkması diye bir şey söz konusu olamazdı.
Sadece Cuma günleri namaz kılmak için çıkardı. Bir de her yıl (Afyon Hapishanesinde kaldığı dönemde havaların çok soğuk olması, hapishanenin ağır şartlarından dolayı bronşitleri vardı) bir ay kırk gün gibi bir süre Karadağ bölgesine çıkardı. Zaten Üstad hayatta iken de beraber çıkıyorlarmış. Oranın oksijeni bol havası iyi gelirdi kendisine. Kışın oralara çıkar kalırdı. Onun dışında evinden dışarı çıkmazdı.Kendi evinde sürekli ilimle iştigal ederdi, hafız idi, bol bol Kur’an okurdu. Dışarıdan gelenler olurdu, hafız olanlarla mukabele okurdu. Namazlarını tadil-i erkânla kılardı. Namaza çok dikkat ederdi. Namaz kılışları bambaşka bir olaydı.
Namaza çok önem verirdi, değer verirdi, bir bayram havası içerisinde törene katılacak gibi giyinir, süslenirlerdi. Giyim kuşam, en güzel elbiselerini gitmek, güzel kokular sürmek şeklinde hazırlanırdı. Zaten ziyaretçileri onu yalnız bırakmadıklarından namazlarının tamamını cemaatle kılardı.Ayrıca, onu ilminden irfanından istifade etmek için çok gelen gideni olurdu. Diğer vilayetlerden otobüslerle, dolmuşlarla grup grup ziyaretçileri olurdu. Onlarla yakından ilgilenir, ders yapardı. Zaman zaman özel durumlarda ziyaretçi kabul etmediği olurdu ama bu nadiren olurdu; genelde kabul ederdi ve onlarla yakından ilgilenirdi.
Üstad ile kaldığı dönemlerde birçok dua ezberlemişti, o duaları devamlı okurdu.
Feyzi Efendi’de gördüğünüz unutamadığınız bir hal var mı?
Onun şahsında gördüğümüz en önemli özelliği mücahede ruhu idi. Ben İmam-Hatip Okulunu okudum, daha sonra İlahiyat Fakültesini okudum. Birçok bilim adamı, din adamı ile karşılaştım ama ondaki sorumluluk duygusunu hiçbirinde göremedim. Onda Peygamber ahlakı veya Peygamberlerde olan bir sorumluluk vardı. Davasını fazlasıyla önemserdi, benimserdi ve bildiklerini aşkla, şevkle diğer insanlara aktarırdı. Yani, dine hizmet etme aşk, şevk ve heyecanını onda gördük, hizmetin acısını duyarlardı.
O bu hali Üstad’da gördüğünü, bu konuda “Üstad’ın aslanlar gibi mücadele ettiğini ama kendisinin onun yanında ancak bir kedi yavrusu gibi kaldığını ifade ederdi. “Biz onun ayaklarının dibinde dolaşarak bu özelliği ondan aldık” derdi.
Onda gördüğüm en önemli özellik buydu.
Anlattığınızdan anladığım kadarıyla Mehmet Feyzi Efendi’nin çok takip edeni varmış. Bugün bu insanlar onun bıraktığı yolda devam ediyorlar mı?
Bizim dışımızda onu takip eden cemaat anlamında herhangi bir gurup yok şu anda. Biz de kurduğumuz Kutlu Bilgi Araştırma Geliştirme Derneği ile onun hatırasını kıt imkânlarla yaşatmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda yayınladığımız kitapların satışını ve dağıtımını yapıyoruz. Dernek aracılığı ile bir kısım öğrencilere eğitimlerinde destek kursları veriyoruz, bir kısım fakir öğrencilere eğitimlerinde yardımcı oluyoruz.
Derneğinizin dağıtımını yaptığı kitaplar arasında Belediyenin yayınladığı “Feyizler Sultanı Feyzi Efendi” isimli bir kitap dikkatimi çekti. Onunla ilgili bilgi verebilir misiniz?
O kitap Mehmet Feyzi Efendi’yi çok güzel anlatmaktadır. Tavsiye ediyorum okurlarsa çok istifade edileceğine inanıyorum. Yani, O kitap yayınlandıktan sonra, yazdığım bir bahisten dolayı soruşturma da geçirdim. Fakat sonra beraat ettim.
O kitapta Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bir polise çok güzel bir dersi var. O hikâye çok canlı bir hikâyedir. Aslında o hikâyeyi Kastamonu’da herkes bilir. Yani, o hikâyenin öyle de bir yönü var. İşte o hikâye biraz da tokat manasında anlatılmış, yani görevlilerin Üstada ve Feyzi Efendiye ilişmelerinden dolayı yedikleri tokadı anlatıyor. Bir de harf inkılâbı ile ilgili bir bölümü var bunları dillerine doladılar ve benim hakkımda soruşturma açtılar. İki tane bakanlık müfettişi gönderdiler, yine üniversiteden iki tane profesöre kitapları incelemeleri için görev verdiler. Ama bilirkişi raporları ve müfettişlerin en son kararı “CMUK yasalarına aykırı olmadığı ve o nedenle takipsizlik verilmesi” diye karar çıktı. O nedenle şimdi derneğimiz aracılığı ile dağıtımını yapabiliyoruz.
Said Nursi ile tanışması ve görüşmesi nasıl olmuş, o konuda size anlattığı bir şey var mı?
O iki tabir kullanırdı. Biri “Üstad”, diğeri de “Hoca Efendi” diye. Ben bir müddet bu iki tabiri fark edememiştim. Sonra çözdüm meğer “Üstad” deyince Bediüzzaman Said Nursi’yi, “Hoca Efendi” deyince de Nakşi Şeyhi Hafız Ömer Efendi’yi kastediyormuş. Onun başta da dediğim gibi iki yönden bağlantısı vardı. Karışıklık olmasın diye öyle hitap ediyordu ama dediğim gibi tarikat yönünü hiç nazara vermezdi, tamamen gizlemişti. O bir Nur Talebesi gibi yaşıyordu ve o tarzda hizmet ediyordu. Üstad Hazretlerinin şecaat ve cesareti vardı üzerinde. Onun gibi atak bir insandı, o tarzda hareket ederdi. Bize de hep Üstad’ı telkin ederdi ve onun hizmet tarzını bizlere aşılardı.
Birlikte olduğu dönemle ilgili herhangi bir şey anlatır mıydı? Aklınızda kalan bir hatırası var mı?
O Üstad’a Külliyatın tamamını okumuş bir zattır. Hatta kendisi o konu açıldığında “Ben hayatımda tek bir şeyden iftihar ederim, o da Risale-i Nur Külliyatını Müellifine bizzat okudum” derdi. Onunla iftihar ettiğini söylerdi. Tamamını baştan sona Onun huzurunda, Ona okumuştu.
Bir başka husus Mehmet Feyzi Efendi, Arabî Risale-i Nurları bizzat müellifi Bediüzzaman Said Nursi’den ders almıştı. Birçok talebesinin bu yönü yoktur. Ama onun böyle bir özelliği var. Kendisi âlim olduğu ve eski medrese tahsili gördüğü için Üstad ona bu kitapları ders olarak okutmuştu. Arapça olanlardan özellikle Mantık dersi olan Kızıl İ’cazı ders almıştı. O da bu durumdan dolayı çok mütehassıs olur ve iftihar ettiğini söylerdi. Hatta bir defasında şöyle dediğini hatırlıyorum: “Allah göstermesin, Risale-i Nur Külliyatı bir şekilde yeryüzünden silinse ben hafızamdan tekrar onları yazmaya kadirim, o nedenle Allaha yüz binlerce şükürler olsun” demişti.
Üstadımız ile ilgili bir hatırasını da şöyle anlatmıştı. “Denizli Hapishanesinden çıktığımızda faytonla geliyorduk, orada bulunan talebelerden biri Üstad’a “Üstadım bu Mehmet Feyzi Abi sizi harfiyen taklid ediyor” dedi. O öyle deyince Üstad Hazretleri elini yüzüne götürüp biraz düşündükten sonra dönüp şöyle dedi: ”Feyzi benim bütün harekâtımı massetmiştir, ona izin veriyorum.”
4 Mart, Mehmet Feyzi Efendi’nin vefat yıldönümü, sanırım Kastamonu’da da onunla ilgili olarak bir etkinlik düzenleniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evet, her yıl onun hatırasına teberrüken ve hatırlanıp rahmet duaları edilsin diye küçük bir etkinliğimiz oluyor. Her yıl değişik bir kişiyi çağırarak onun farklı bir yönünü anlatmaya çalışıyoruz.
Bu yıl da Vedat Kader isminde Safranbolulu bir arkadaşımız var. Bu zat aynı zamanda Risale-i Nurları da okur, ilgili bir kişidir. Hoca Efendi ile irtibatlı ve onun sohbetlerini dinlemiş bir arkadaş. Bu etkinliği Kamu Çalışanları Vakfı düzenliyor. Yan bir faaliyet olarak yapıyor. Kendilerine minnettarız.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
İlginizden dolayı teşekkür ediyorum. Tabii biz bir ve beraberiz, ayrı da olsak bir ağacın dalları gibiyiz.
Allah bizi bu yoldan, Nura hizmet yolundan ayırmasın, bu gibi büyüklerin himmetlerini, şefaatlerini ve yardımlarını talep ediyoruz. Allah bizi bu hizmet yolunda daim eylesin. Amin.