1912'de Kastamonu'da doğdu. 1943 Denizli, 1948 Afyon'da Bediüzzaman'la birlikte aynı hapishanede bulundu. 4 Mart 1990 tarihinde Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında "Türk Hâkiminin Millet Adına Verdiği Kararlar-Ehl-i Vukuf Raporları" ismi altında 1962 senesinde Avukat Bekir Berk'in neşrettiği kitabın "Kaziye-i Muhakeme Denizli Ağır Ceza Mahkemesi" başlığı altında verilen bir beraat kararında kimliği şöyle takdim ediliyor:
"Kastamonu Müderris Atabey köyünden İzzet oğlu 1328 doğumlu 6.10.1943'den beri mevkuf, sabıkasız Mehmed Feyzi Pamukçu."
Mehmed Feyzi Pamukçu Efendi'nin Son Şahitler'de yer alan hatıralarından bazıları şöyle:
BENİ NURLARA CELBEDEN OTUZ İKİNCİ SÖZ OLMUŞTU
"İlk defa 1937 senesinde İstanbul'da Kastamonulu bir adam 'Kastamonu'ya bir hoca geldi' diye Üstad'dan bahsetmişti. Daha sonraları Kastamonu'ya geldikten bir sene kadar geçmişti ki, Üstadı tanımak şerefine erdim. Beni Nurlara celbeden Otuz İkinci Söz olmuştu. Daha evvel Arapça bildiğim için Hizbü'n-Nurî'yi vermişti. Otuz İkinci Söz'ü okuduğum zaman yattığımda bir rüya görmüştüm. Büyük bir şose, hava ise sümbülî, alakaranlık. Kalabalık insanlar. Bu asrın vazifeli şahsiyeti geliyor. Ekin biçildiği zaman çıkan tırpan sesi işitiyorum. Hışırtı devam ediyordu. Daha sonraki senelerde Üstad'la beraber tevkif edilip Denizli'ye gittiğimiz zaman aynen o yolu orada gördüm. Nazif Çelebi'deki Üstad'ın abası rüyadaki aynı aba idi..."
"ÜSTAD, HERKESİ KENDİ MERTEBESİNE HİZMETE SEVK VE İDARE EDERDİ"
"Üstad kimini medhüsena ile kimini takdirle, kimini de takbihle idare etmişti. İşte bu idarecilik bir kemal alâmetidir. Herkesi kendi mertebesinde idare ederdi."
"İkinci Cihan Harbinde İstanbul'da yedi ay kadar ihtiyat askerliği yaptım. Fatih'te bulunmuştuk. Terhis olduktan sonra orada kalmak istiyordum. Kardeşiniz Tahsin (Aydın) bana mektup yazmıştı. Üstad mektubun altına şu notu kaydetmişti:
"Feyzi kardaşım, İstanbul Eski Said'i bilir. Yeni Said'in kardaşı Feyzi'yi aldatıp kendine çekmesin. Senin orada kalmana Risale-i Nur razı değil!.. "
Bu notu kırmızı kalemle, yeni bir uçla yazmıştı, kendi hattıydı.
ÜSTAD FEVZİ'Yİ FEYZİ YAPMIŞTI
"Üstad'la beraber bulunduğumuz yılların hatıraları hülasaten şöyledir:
"Eskiden ismim Mehmet Fevzi idi. Üstad, 'Mehmet Feyzi olsun.' dedi ve öyle oldu."
YOLDA ATIN ÜZERİNDE BİLE RİSALE TASHİH EDERDİ
"Mektupları ve risaleleri dağda veya evde tebyiz ederdim, bazen de kendi ağzından yazardım. Atla dağa giderken yolda bile boş durmazdı. Siyah bir atı vardı, hayvanın üzerinde eserler tashih edeceği zaman dizginini tutmadığımız halde at kendiliğinden dururdu."
ARABÎ-TÜRKÎ KENDİ ESERLERİNİN TAMAMINI ÜSTAD'A OKUDUM
"Arabî ve Türkî kendi eserleri olan Risale-i Nurların tamamını kendisine baştan sona okudum. İşte ben bununla iftihar ederim."
"Asiye Hanım (Mülazımoğlu), dedesi Küçük Aşık'ın Mevlânâ Halid Hazretlerinden aldığı cübbeyi getirmişti. Cübbeyi yıkadım, suyunu kabristana döktüm. Hayatta iftihar ettiğim bir husus da budur."
"Nurları köşe bucak saklardık. Beşinci Şua'yı kömürlerin içine saklamıştık. Tevhid Risalesinin ilk müsveddesini ise Vali Avni Doğan aldı."
ÜSTAD'A EN ZİYADE AVNİ DOĞAN EZİYET EDERDİ
"Üstad'a en ziyade sıkıntı veren Avni Doğan'dı. Vali Mithat onun kadar eziyet etmemişti. Mithat Altıok, İttihad ve Terakki fırkasında kâtipmiş. Üstad'ı o zamanlardan tanıyordu. Belediye Reisinin evinde Üstad'la görüşmek istedi, fakat Üstad görüşmeyi kabul etmedi."
BEDİÜZZAMAN VE TALEBELERİ HAPİSHANEYİ MEKTEBE ÇEVİRDİLER
"Denizli'de, müdde-i umuminin muavini adliye vekiline telgraf çekmiş: 'Bediüzzaman ve talebeleri hapishaneyi bir mektebe çevirdiler!' diye. Üstad, 'Hapishanenin mektep olmasından memnun olunsun.' diyordu..
İDAMLIKLAR NURLARLA İMANLARINI KURTARMIŞLARDI
"Hapishanede mahkûmlar bize dualar yazdırmak istiyorlardı. Delâil-i Şerifi yazmıştım. Ağır cezalılardan İbrahim bunu muska yaparak kaçmak istiyordu. Ben de 'Böyle şeylerle kaçılmaz. Eğer kaçılsaydı biz kendimiz kaçarız!' diye latife yollu cevap vermiştim. Daha sonra İbrahim'i idam ettiler. Birçok mahkûmları kötü vaziyetten kurtarmıştık. Pislikten, kötü hayattan Kur'ân okuyarak, Nurları okuyarak kurtuldular."
"Bazılarını Kur'ân okurken, bazılarını tesbihat yaparken, bazılarını ise namazdan alıp götürdüler, idam ettiler. Kumardan ve diğer fenalıklardan alıp götürselerdi, ne olurdu biçarelerin hali?"
"Üstad 'Yeni yazı ile Risaleleri yazın.' deyince, bazıları itiraz ettiler. Sadık Bey ise, sadakatle, 'Üstad ne derse o olsun' diyordu.
NURCU İSMİNİ İLK DEFA AFYON'DA DUYDUM
"Denizli'den sonra ise, 1948 senesinde Üstad'la birlikte ilk defa bizi Afyon hapishanesine gönderdiler. Gece vakti tevkif ettiler. O zamana karşı Nurcu ismini duymamıştım. İlk defa "Nurcu" tabirini Afyon'da duydum."
"Afyon'da hepimizi bir nezaret odasına koymuşlardı. Üstad bizleri, talebelerine göstererek: 'Bu on Said kadar hizmet etmiştir. Şu yüz Said kadar hizmet etmiştir!' diye iltifat ediyordu."