Prof. Dr. Mehmet Görmez anlatıyor:
Türkmenistan’da yaşadığım ve beni çok etkileyen, hemen hemen konuşmalarımda beni dinleyenlerle paylaştığım bir anımı paylaşmak istiyorum.
Büyük Selçuklu Sultanı Sencer’in mezarını ziyaret ettikten sonra, Merv kentindeki sahabe mezarlarını ziyaret etmeye giderken yolda bir deve çobanıyla karşılaştım.
1,90 boyunda, 80-90 yaşlarına geldiği halde hala beli bükülmemiş, dinç, göbeğine kadar sakalı uzamış, başında muhteşem bir kalpak olan, bir ressamın fuayesine poz verebilecek güzellikte ihtiyar bir delikanlı.
Önce sordum:
– Bu tepedeki mezarlar kimlerin biliyor musun amca? diye. O üçte iki Türkçe, yarı Türkmence Türkçesiyle onları bana anlatmaya başladı:
– Birisi Gureybi Esvep kabilesindendir, şunu yapmıştır, bunu yapmıştır, Peygamberimizle birlikte şuraya gitmiştir v.s.
O kadar detaylı bilgiler verdi ki ben hayran kaldım.
-Amca Türkmesintan’da böyle senin kadar bilgili başka deve çobanları var mı? diye sordum.
-Evlât ben çocukken hatırlarım bizim köylerde iki adam seçmek çok zordu; bir muhtar seçerken çok dikkatli davranırdık, bir de deve çobanı seçmek çok zordu dedi. Şaşırdım ben…
– Hayatında bir defa yalan söyleyeni biz deve çobanı yapmazdık. Hayatında bir defa sözünde durmayanı biz deve çobanı yapmazdık. Deve çobanı yaptığımız bir adam, eğer develeri güderken bir defa küfretmişse, ağzından kötü bir söz çıkmışsa, köy ihtiyar heyeti toplanır ve derhal onu görevinden azlederdi, diye devam etti.
Yılların hadis-i şerif hocası olarak jeton düşmedi:
– Muhtara verilen önemi anladım da, deve çobanına neden bu kadar önem veriyordunuz, dedim.
– Deve çobanlığı Efendimiz Muhammed Mustafa’nın mesleği olmuş ya onun için, dedi.
İrfan Dünyamız