Mehmet Kırkıncı Hocaefendinin yeğeni Muhammed Kırkıncıoğlu ile yapılan röportajın 12. Bölümü
Salih Okur/cevaplar.org
KIRKINCI HOCAMIN İBADET YÖNÜ
Bana desen ki; “hocam, ibadette nasıldı.” Derim ki; “namaz adamıydı..”
Şöyle izah edeyim; babamın bir yeri vardı. Orayı bir müteahhide verdi. Müteahhid de bize dört daire verdi. Orada hocam, ben ve bizim biraderler komşu olarak epey bir oturduk.
O zaman üç sene ben, kalan seneler abim hocamı Kümbet’e götürdü. Şimdi -Allah için söylüyorum- sabahleyin 9’da Kümbet’te olacağız. Sabah sekiz buçuk gibi evine iniyorum. Ben her gittiğimde hocam namazda. Bazen kahvaltıyı hazırlayıp aşağıya indiriyorum. Bakıyorum ki namaza durmuş, selam verince diyorum ki; “hocam bir kahvaltı yapalım, öyle gidelim.”
Bazen Kümbet’te kahvaltısını yapıyor, bazen evde güzel bir şey oldu mu, ben kahvaltı sofrasını indiriyorum. Veya “hocam bize çıkalım, bir kahvaltı yapalım” veya “abimgile geçelim, bir kahvaltı yapalım” diyorum. O sabah vakti abartısız bir kırk dakika namaz kılıyor. Kümbet’e girer girmez yine hemen ilk iş olarak namaz kılıyor. Kahvaltısını yapıyor, Arapça ders okutacağı talebelere ders okutuyor, sonra abdeste kalkıyor. Abdestten geliyor, hemen salat-u vudu (abdest namazı) kılıyor.
Öğle namazını kılıyor, tesbihat bitiyor, ders başlayacak, hocamın namazı yeni bitiyor.
İkindi namazından önce ve sonra bir şey kılmaz, sünnetini kılar, farzını kılar.
Akşam namazında öyle olurdu ki, tesbihat biter, ders biter, hocamın namazı yeni biter.
Yatsıdan sonra öyle. Eve getiririz. -Bak Allah için her günü böyle- Abdesti varsa hemen namaza durur, abdesti yoksa hemen abdest alır, namaza durur, bir on dakika kadar nafile namaz kılar, çekyatına otururdu. Her gün eve geldiğinde üç ayrı kitab okurdu. İlk önce birini alır, bir beş on dakika okur, sonra diğerini. Üçer kitaptan da belli bir sayfa okuduktan sonra; “bir şey vermeyecek miydiniz” der, o zamana kadar bir şeyler de hazırlanmış olur, bir parça bir şeyler atıştırır, sonra; “ehh kalkın gidin, ben de yatayım” der, erkenden yatardı.
Gece namazına gelince ona da şöyle şahit olduk; bende yükseklik korkusu var. Bir doktor arkadaşım da “yüksek katta otur, zamanla alışırsın” demişti. Böylece o bahsettiğim konutlarda yüksek kata yerleştim. O sene de Erzurum’da çok şiddetli depremler oluyordu. O depremler de bendeki yükseklik korkusunu tetikledi. Çocuklar da benim bu durumumu, paniğimi hocama söylemişler.
Bir gün Kümbet’e arabayla giderken bana dedi ki; “ya sen ahmak mısın? Kendine başka bir ev kirala, çık. Bu korkuyla olmaz ki.”
Dedim ki; “hocam sen buradasın, ağabeyim burada, küçük birader burada. Burası ufak yer. Ben ayrılırsam insanlar “kardeşler arasında problem olmuş” filan derler.
Dedi ki; “Ula böyle şeylerle amel edilir mi, artık böyle şeyleri bırak, yaşlandın. Bir şey olmaz, sen bir tane ev tut, çık.”
Ben abimin yanına gittim, “hocam böyle söylüyor” dedim. “Doğru söylemiş, bizi de huzursuz ediyorsun, tek katlı bir ev tut, çık” dedi. Ben bir ev tuttum, eşyalarımı toparlamaya başladım.
Gece saat iki buçuktu. Eşyaları kolilere yerleştiriyordum. Yer bir sallandı, ama çok fena sallandı. Ben sekizinci kattayım, yedinci katta hocam oturuyor. Telaşla kapıya doğru fırladım. Kapıyı açtım ki ne göreyim, hocam karşıda. Cübbe, sarık üstünde ve yalın ayak. “Mehmed Efendi korkma, korkma! Allah Erzurum’u inşallah yıkmaz” dedi.
Ben hocamı öyle görünce şok oldum, “hocam eve buyurun” dedim. Hocam içeri girerken; “bu memlekette bin bir hatimler okunuyor, inşallah Cenab-ı Hak bu memleketi yıkmaz, öyle ümit ediyoruz, dua ediyoruz” dedi. “Hocam bir şey içer misin” diye sordum, “çalkama (ayrana biz çalkama deriz) varsa verin” dedi. Çocuklar ayran yapmaya gittiler. Hocam bizim odada oturuyor; “hocam nasıl o anda sen bizim kapıda bittin” dedim. Dedi ki; “tam secdedeyken sallandı, birden Allah seni hatırıma getirdi. Bu şimdi korkar, ben şuna bir kavuşayım dedim, Allah affetsin namazı bozdum, koştum buraya” dedi. Gece namazına ait böyle de bir şahitliğimiz var.
Gerçekten namaz hususunda çok müthiş bir hali vardı. Mesela son zamanları. Çok rahatsız. Sünnet namazları oturarak kılıyor da, farz namazları oturarak kılmak istemiyor. Secdeden doğrulana kadar gözlerinden, burnundan öyle sular akıyor ki, görsen aklın durur.
Bizim küçük birader yanında bir arkadaşını götürmüştü. Birader diyor ki, “götürdüğüm arkadaş da namaza gevşek birisi. Hocamı görmek istemişti. Hocam namaza durulacağı anda ona gel diye işaret yaptı, arkadaş hocamın yanında namaza durdu. Namazda ayağa kalkmak için hocamın çektiği ızdırabı görüyor ve çok etkileniyor.
Sonradan biradere; “yahu biz namaz kılmıyoruz, bu zatın namaz kılmak için çektiği ızdırabı ben gördüm. Eğer ben bundan sonra namaz kılmazsam, Allah benden bunun hesabını sorar” diyor ve ciddi şekilde beş vakit namaza başlıyor.
Gerçekten hocam namaza çok önem verirdi. “Allah bizi namaz için yaratmış” sözünü çok kullanırdı.
TEVEKKÜLÜ
Çok teveküllü birisi idi. En sıkıntılı anlarda bile “bakalım Allah ne kapı açar” derdi.
Devam edecek