Cemal Demir'in yazısı
Mekke Saati, Londra Saatine karşı
Mekke Saatinin faaliyete geçmesinin tarihi ve politik anlamları da var ve küresel saat standartlarında yeni ‘zaman’ tartışmalarının habercisi olabilir.
Mekke’de inşa edilen dünyanın en büyük saat kulesinin de içinde yer aldığı binalar geçen hafta içinde ‘resmen’ açıldı. Bu sıradışı haber bizim medyamızda ya hiç yer almadı ya da ‘’kulenin saatinde kaç kilo altın kullanılmış’’, ‘’kaç paraya mal olmuş’’ gibi magazinel boyutlarıyla kısa haberlere konu oldu. Oysa Mekke Saatinin faaliyete geçmesinin tarihi ve politik anlamları da var ve küresel saat standartlarında yeni ‘zaman’ tartışmalarının habercisi olabilir. Çünkü, Mekke Saat kulesini, Londra’nın dünyaca ünlü saat kulesi Big Ben’e sadece mimari bir meydan okuma değil, kültürel ve politik bir meydan okuma olarak görenler de var...
Londra’nın güneydoğusundaki Big Ben kulesi, 100 yılı aşkın süredir dünya zamanının merkezi ve her yeni günün resmi başlangıç referansı kabul ediliyor. Kral Abdullah’ın, özellikle İslam dünyasının saatlerini Mekke’ye göre ayarlamaları yönünde ciddi kulis yapması ve Suudi hükümetinin de resmen bu yönde çağrıda bulunması Batıda, çok da görünmese de derin bir rahatsızlık uyandırdı.
Temel soru şu: Dünyadaki 1,5 milyarı aşkın Müslüman, Suudi Arabistan Kralının çağrısına uyup saatlerini Big Ben’e göre değil de Mekke Saatine göre ayarlamaya kalkarsa ne olacak? Yani Müslümanlar, Greenwich Meridyenini değil de Mekke’yi ‘başlangıç meridyeni’ kabul ederse…
Bu en başta Müslümanların saati ile saatini Greenwich’e göre ayarlayanların saati arasında 21 dakikalık bir sapmaya yol açacak ki bu da uluslararası ticareti ‘Arap-saçı’ yapmaya yetecek bir süre.
Peki gerçekten gerekli mi bu? Ben ‘küresel bir saat standardı’ olmasından yana olduğumu kayda geçireyim. Hele bu çağda uluslararası ritme uygun bir evrensel saat çok daha önemli bence... Ancak, ‘Greenwich’ de kutsal değil. Kaldı ki İngiltere bile yeri geldiğinde GMT’den sapmayı gündemine alabiliyor. Dolayısıyla tartışmayı, anlamadan dinlemeden doğu-batı, laik-antilaik ekseninde ele alacaklarla aynı yerde durmuyorum.
Meseleyi daha iyi anlamak için, oruçlu oruçsuz farketmez hepinizi 127 yıl öncesine, 1884 yılının Ekim ayına, Washington DC’ye davet ediyorum.
Tarih tam olarak 21 Ekim 1884. Birkaç gün önce başlayan uluslararası konferansa, ABD Başkanı Chester A. Arthur’un davetlisi olarak dünyanın büyük bölümünü oluşturan 25 ülkeden 41 delege katılmakta. ‘Uluslararası Meridyen Konferansı’ adlı resmi toplantının kayıtlarında ‘Turkey’ olarak yazılan Osmanlı İmparatorluğu’nu, Rüstem Efendi temsil etmekte.
Mebdeinden itibaren kendini hep ‘cihan’ devleti kabul eden Osmanlı, bu iddiasının gereği olarak sosyal, ekonomik, ticari sahalarda küresel işbirliğine açıklığıyla, ve her türlü izolasyonist politikaya mesafesiyle, Washington Konferasında da yerini ilk alanlardan biridir.
Osmanlı, genel olarak uluslararası saata ve bir başlangıç meridyenine itiraz etmez. Ancak bazı şerhleri vardır. İşte o gün, yani 21 Ekim 1884 günü Rüstem Efendi, toplantı notlarını okuyacak herkesin hayran kalacağı diplomatik ve zarif üslubuyla Osmanlının şerhini kayıtlara özetle şöyle geçirir:
"Sayın Başkan, herkesin faydasına olacak bu kadar önemli bir konu olan evrensel saat uygulaması ile ilgili değerli tartışmaları dinledim. Hükumetimin görüşlerini net olarak kaydetmek için bazı hususlara vurgu yapma ihtiyacı duyuyorum. Mevzuyu bilimsel cihetiyle tartışmayacağımı da hususan vurgulamak isterim.’’
(Büyük ülkeler için evrensel saat uygulamasının gerekli küçük ülkeler için uluslararası ticaret hariç çok da gerekli olmadığını vurguladıktan sonra-C.D)
"Bizim ülkemizde biz iki zaman konsepti kullanırız. Biri, günün geceyarısından geceyarısına sürdüğü Frenk saati (heure à lafranque), diğeri ise günün günbatımından(mağrib) günbatımına sürdüğü Türk saati (heure à la turque). Öğle saati güneşe göre mevsime göre değişir. İstanbul’da saatler, bir günde en fazla 3 dakika olmak üzere mevsimine göre farklılıklar sergiler. Milli ve dini karakterimiz, bu saat anlayışımızı tamamen terketmemize müsaade etmez. Ahalimizin büyük bölümü tarımla iştigal eder ve zamanlarını günbatımına göre ayarlamayı tercih eder. Kaldı ki Müslüman ibadetleri de günü günbatımına göre tanzim eder. Donanmamız her ne kadar Frenk saatine tabi olsa da ülke olarak dahili yaşantımızda kadim saat anlayışımızı terketmemiz mümkün değildir.
Bu minvalde reyimi, ‘uluslararası ilişkilerle sınırlı olmak kaydıyla’ evrensel saatin kabulünden yana kullanacağımı ilan ederim. Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim.’’
İmparatorluklar arası rekabetin dorukta olduğu bir zamanda imparatorluk temsilcilerinin bir araya gelerek uluslararası bir soruna çözüm aramaları ve bunu anlaşmayla neticelendirmeleri o dönem için nadir bir örnektir. Paris başta olmak üzere birkaç farklı alternatifin yarıştığı ‘başlangıç meridyeni’ statüsünü, o dönemin uluslararası ticaret devi İngiltere’nin Greenwich Kraliyet Gözlemevi’nin bulunduğu noktadan geçen meridyen kazanır. Ve Greenwich Mean Time yani GMT insanoğlunun hayatına böyle girer.
Yani başlangıç meridyeni olarak Greenwich’in seçilmesinin bilimsel hiçbir sebebi yok. Tamamen politik ve daha çok da ekonomik nedenlerle… Zira, 1884 itibarı ile dünya deniz ticaretinin yüzde 72’si, dünyanın süpergücü olan İngiltere’nin Kraliyet Gözlemevini saat olarak baz almaktadır.
Ancak deniz ticareti dışında dünyada ‘saat’ konusunda bir konsensus yoktur. Her ülke kendi milli rasathanesinin hesaplamalarına göre ya da rasathanesi yoksa güneşine göre bir saat düzenlemesine sahiptir. Misal o günlerde İrlanda’nın resmi saati Dunsink Gözlemevine göre belirlenir ki Greenwich’ten 25 dakika geçtir bu saat. Hatta İngilizler bunu, İrlandalıların randevularına sürekli yarım saat geç kalmasının sebebi olarak şaka mevzusu yaparlarmış.
19’ncu yüzyıl insanoğlunun seyahatlerinin süresi ve mesafesinin, kendinden önceki çağlara göre görülmemiş ölçüde katlandığı bir dönemdir. Bu da tarihte ilk defa insanoğlunun ‘zaman farklılığını’ hissetmeye başlamasına sebep olur. Zira bir ülkeden bir ülkeye yürüyerek ya da atla gidilen zamanlarda zaman farklılığını hissetmek mümkün değil.
1876 senesinde İrlanda’da treni kaçıran bir yolcu, ‘zaman farklılığının’ önemine dünyayı ikna etmeyi kendine misyon biçer. İskoç doğumlu Kanadalı coğrafyacı bilimadamı Sandford Fleming, biletinin yanlışlıkla ‘AM’ yerine ‘PM’ saatle basılmasıyla trenini kaçırır.
‘Meridyen’ Latince, ‘öğle’ ya da ‘günortası’ demek. ‘AM’ harfleri Latince ‘’Ante Meridiem (Öğleden önce)’’ ve ‘PM’ harfleri de ‘’Post Meridiem (Öğleden Sonra)’’ kelimelerinin kısaltmasıdır. ABD başta olmak üzere birçok ülkede bugün bile saatler 24 saat olarak değil, AM ve PM kısaltmalarıyla yazılır. Kısaltmadan günün hangi saati olduğunu anlarsınız.
İşte treni kaçıran dostumuz Fleming, dünyanın heryerinden bilimadamı dostlarını da organize ederek, 24 saatlik küresel saat kampanyası başlattı. Washington’daki konferansa giden süreç böyle başladı. Konferansta bütün İslam dünyasını tek başına Rüstem Efendi temsil ediyordu.
Birleşik Krallık (UK) heyetinde yer alan Fleming, Greenwich’in dünya saatinin ayarlanacağı nokta olması için bastırınca başlangıçta delegelerden epey direniş görecekti. Fransa, Almanya delegeleri konferans gündemine alınmasını bile istemiyordu bu konunun. Rüstem Efendi de ‘Greenwich’ merkezli küresel saatin, İngiltere, ABD, Kanada, Rusya gibi endüstriyel ve emperyal güçlere yarayacağını, küçük ülkelerin kendi kültürel ritimlerini ve yaşamlarını düzenleme güçlerini eriteceği tezini birkaç kez kayda geçirecekti.
Sonunda, Greenwich’in ‘başlangıç meridyeni’ olması, Osmanlı’nın istediği şekilde -bilimsel çalışmalarda kullanılmakla sınırlı olması kaydıyla- 1’e karşı 22 oyla kabul edildi. 25 ülkeden sadece San Domingo red oyu kullanmış, Fransa ve Brezilya çekimser kalmıştı.
Greenwich’in temel saat olmasının, günlük hayata adapte olması on yılları buldu. James Joyce’un o yıllarda yazdığı ‘’Ulysses’’ romanındaki Leopold Bloom’un sürekli saatle sorun yaşaması bundandır.
Greenwich, kısa zamanda ‘küresel sistemin’ sembollerinden birine dönüşünce, 20’nci yüzyılın başındaki anarşist hareketlerin de hedeflerinden biri oldu. Washington Konferansından 10 yıl sonra 1894 senesine Fransız anarşist Martial Bourdin, Greenwich Gözlemevine bombayla saldırıp kendini havaya uçurdu. Roman yazarı Joseph Conrad’ın 1907 tarihli ‘The Secret Agent’ romanı bu bombalı saldırıdan ilham aldı. Romanda, bir gizli ajanın, İngiliz orta sınıfını aptal hayat-mesai düzenlerinden uyandırmak için Başlangıç Meridyenine bombalı saldırısı anlatılıyor.
Zaman içinde Washington Konferansında katılan 25 ülkeden 24’ü, konferansta her ne kadar ‘bilimsel çalışmalarla sınırlı olmak üzere’ kaydı olsa da Greenwich Mean Time’ı evrensel saat düzeni olarak kendi ülkelerinde de kabul ettiler. Son ülke yani Türkiye ise Türkiye Cumhuriyetinin ilanından sonra 1926 yılında, Greenwich’i saat düzeni olarak kabul edip, Greenwich’e göre 30’ncu derecede bulunan meridyeni de Türkiye’nin ulusal dahili saati olarak kabul etti. Gün batımını ‘gece 12’ yani günün son saati kabul eden kadim saat tarih oldu.
Greenwich, dünyanın doğasına ait değil ya da bilimsel bir kabule dayanmıyor. İngiltere’nin sözünün geçtiği bir dünyanın ürünü. Doğal olarak, zaman zaman Greenwich’e isyan çabalarına da rastlanıyor. Örneğin 2001 senesinde Tayland Başbakanı Thaksin Shinawatra, Greenwich düzenini terkederek ülkesinin saatini 1 saat ileri almayı ve Hong Kong, Singapur ve Malezya gibi komşularıyla aynı saate getirmeyi düşündüğünü açıkladı. Başbakan, Londra’ya göre saatini ayarlamaktansa komşuları ile aynı saati yaşayacak Tayland’ın ekonomisine bu değişimin büyük katkı yapacağı inancındaydı. Tayland, bundan 4 yıl önce de Güneydoğu Asya ülkelerine, GMT yerine ‘South East Asian Standard Time’ kurmayı önermişti. İki girişim de henüz bir sonuca varmadı.
‘Greenwich’in sahibi İngiltere bile benzeri bir öneri ile çalkalandı geçen yıl. Önerinin sahibi ise bizzat İngiltere Başbakanı David Cameron’du. İngiliz Başbakan, GMT saatini 1 saat değiştirerek, İngiltere’deki yaz saati uygulamasını kalıcı olarak tüm seneye yaymak istediğini açıkladı 2010 Ağustos ayında. Gerekçesi İngiltere’nin gün ışığından daha fazla yararlanarak enerji tasarrufu yapmasıydı.
Mekke Saatinin hiç kuşkuşuz, enerji, ekonomi ya da günışığı ihtiyacını aşan bir anlamı var. Kuleyi Bin Ladin ailesinin inşa etmiş olmasını da kastetmiyorum tabii ki.. Mekke Saatinin, Batı medyasında, yüzyıl önce küresel paradan, küresel ölçü birimlerine kadar uluslararası bütün ölçüleri belirleyen Batı standartlarına bir tür meydan okuma olarak algılanmasından bahsediyorum.
Big Ben’in kulesinin tepesindeki haça karşılık Mekke Saat Kulesinin tepesine hilal yerleştirilmesi, Big Ben’in üzerindeki, "Domine Salvam Fac Reginam Nostram Victoriam Primam (Rab, Kraliçemiz Birinci Viktorya’yı koru)" yazısına karşılık Mekke Saat Kulesine ‘’Bismillah’’ yazılması ile sembolize ediliyor bu anlam Batı medyasında...
Her ne kadar Mekke Saati kulesi, Big Ben’i geçerek dünyanın en büyük saat kulesi ünvanını ele geçirse de, bu meydan okuma şimdilik ne kadar ciddiye alınır bir güce, etkiye sahip tartışılır…
Suudi Arabistan Hükumetinin çağrısına cevap veren tek bir İslam ülkesi bile yok. Görünür gelecekte de olacağını sanmıyorum. Suudi Arabistan da bile bu iş çok zor görünüyor. Boston Globe’dan Adam Barrows’un aktardığına göre bir Arap ekonomi sitesinin online anketine katılanların sadece yüzde 15’i saatlerini Mekke Saatine göre değiştirebileceklerini söylemiş. Yüzde 57’si ise, Greenwich’in standart zaman olarak kalmasından yana olduğunu dile getiriyor.
Gözlerin, Mekke Saati ya da Londra saatinden çok iftar saatinde olduğu bir zamanda bu mevzu bir yönüyle detay kalıyor... Ancak, Mekke Saati, en azından, ‘zamanımızın’, kadim zamanlarda olduğu gibi ‘doğal bir işleyiş’ olmadığını ve 100 küsur yıldır günlük hayatımızı politik kararlarla kurgulanmış bir düzende yaşadığımızı bize yeniden hatırlatmasıyla bile önemli.
Mekke Saati ve Londra saati arasındaki ilişkinin geleceğini ise ‘zaman’ gösterecek.
Haber 7