Dün yeni bir yılın başıydı, ama aynı zamanda Mekke fethinin de yıldönümüydü. Mübarek olsun
Biliyorsunuz, Resul-i Âlişan Aleyhisselat-u Vesselâm Efendimiz, türlü işkence, zulüm ve ambargolardan sonra, nihayet doğup büyüdüğü Mekkeden de çıkarılmış, Medineye göçmek (Hicret) zorunda bırakılmıştı
Düşünün ki, O, Son Peygamberdi
Gerçekti, doğruydu, haklıydı. Ama kalabalıklar Ebucehilin, yani hatanın, günahın, yanlışın yanında yer almıştı (Kalabalık olmak, her zaman haklı olmak anlamına gelmiyor).
Takipçilerinden kurtulmak için bir mağaraya saklandılar. Efendimizi yakalayacak olana Ebucehilin vaat ettiği maddi menfaatle gözleri kararmış takipçiler mağaranın ağzına kadar gelmişlerdi. Konuşmaları içeriden duyuluyordu.
Hz. Ebubekir endişelenmişti. Efendimiz sevgili yoldaşını bir âyet meali ile teselli etti:
Korkma, endişelenme ey Ebubekir, Allah bizimledir.
Müşrikler Mekkede bayram ediyor, Müslümanlar için her şeyin bittiğini, bir daha asla Mekkeye dönemeyeceklerini sanıyorlardı.
Öyle olmadı. Resul-i Âlişan gidişinden sadece sekiz sene sonra geri döndü. Mekkeyi fethetti.
¥
Resul-i Âlişan Aleyhisselat-u Vesselâm Efendimiz, öncelikle çok mütevazı bir insan. Onun bu hali tüm siyer kitaplarında örnekleriyle uzun uzun anlatılır. Bu öyle bir tevazudur ki; bir zamanlar kovulduğu Mekkeye fatih olarak dönerken bile kalbinden en küçük bir ben izinin gölgelenmesini engellemiştir...
Siyer kitaplarının tasvirinden anladığımız kadarıyla, Resul-i Ekrem Efendimiz, mübarek sakalı, bindiği hayvanın yelesine değecek kadar başını eğmiş, muzaffer bir komutan azametiyle değil, âdeta mazhar olduğu şereften mahçup bir vaziyette Mekkeye girmiştir.
O beden dilinde, tüm insanlığa, gururdan arınma mesajı vardır: Yaptırılmazsa yapamam idraki, bu mesajın özünü teşkil eder.
Bugün ben ben diye göğsünü yumruklayan dindarların kulakları çınlasın!
Muhtemelen bu örnekten hareketle, Bediüzzaman, Muvaffakıyet sayın (çalışmanın) neticesi değildir, bir ikram-ı İlâhidir demektedir.
Resul-i Alişan Efendimiz, berikine (kendisi gibi inanlara ve yaşayanlara) sevgi-şefkat dolu, ötekine (farklı yaşantıya) ise toleranslı ve alabildiğine müsamahakâr bir şahsiyet...
Hoşgörü bahsinde tam bir zirve.
Ve son derece iyilik sever, bağışlayıcı bir Peygamber...
Mekke fethi tamamlandığı zaman, vaktiyle kendisini Mekkeden kovan insanları bir yere topladı ve sordu: Şimdi size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?
Normalde düşmanlarından intikam alması gerekiyordu. Çünkü O'na her türlü zulüm ve baskıyı yapmışlardı
Namaz kılarken başına çürük işkembe atmış, geçeceği yollara çukurlar açıp öldürmeye çalışmış, taşlamışlar, ambargo koymuşlar, nihayet doğduğu ve çok sevdiği Mekkeden kovmuşlardı.
Ama artık o devir tarihe karışmıştı
Yeni devir Müslümanların devriydi. Efendimizin eline intikam için fırsat geçmişti. Geçmişte kendisine ve arkadaşlarına zulmeden düşmanlarına dilediğini yapabilecek durumdaydı. İsterse öldürür, isterse süründürürdü!
Ama O'nun böyle bir şey yapmayacağına emindiler. Dediler ki:
Sen bağışlayan iyilik eden bir kardeşsin. Bu kadar Sana zulmettik, ama Sen bize zulmedemezsin. Kerem ve iyilik sahibi bir kardeşin oğlusun. Bize sadece iyilik yapacağına inanıyoruz.
Efendimiz buyurdu ki: Öyleyse gidin, hür ve serbestsiniz. Size bugün kınama yoktur.
Buradan yola çıkan Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan, kendisini yok etmeye gelen Bizans İmparatoru Romen Diyojeni (Romanos Diogenes) yenip esir aldıktan sonra karşısına oturtup sordu:
Size şimdi ne yapacağımızı düşünüyorsunuz?
Diyojen, cezalandırılacağı yolunda görüş açıklayınca, Sultan Alpaslan, tıpkı Peygamberi gibi konuştu: Sizi serbest bırakıyorum.
Kendisini yok etmeye gelen düşmanının yanına muhafız verdi, cebine harçlık koydu ve ülkesine uğurladı. (Ama kendi vatandaşları tarafından öldürüldü, çünkü Batı kültüründe kaybedenin hayat hakkı yoktur: Altta kalanın canı çıkar.)
Tarihimizin içinde başka pek çok örnek var, ama yerimiz yok...
Özetle diyeceğimiz şu ki, atalarımızın yüreği, Peygamber-i Âlişan Efendimizin yüreğiyle bir bütündü: Aynı yürek ritminde buluşmuşlar, aynı vicdan kıblesine yönelmişlerdi...
Selçuklularla Osmanlıları büyüten, dönemlerinin zirvesi yapan sır budur. Bu sırdan kopunca, kendi varlığımızdan da koptuk. Tabiatıyla kapaklandık.
Şimdi toparlanmak istiyorsak, yürek pusulamızın kıblesini yeniden ayarlamamız lâzım.
Bayramın ikinci günüyle birlikte, yürek fethiniz mübarek olsun!
Vakit