Mekke gezimizin ilk durağı her zamanki gibi Sevr dağının etekleri idi. İslamın ilk senelerinde Müslümanlar Mekkede çok eziyet çekiyorlardı. Büyük bir baskı ve ambargo altında sıkınttı çeken Müslümanlar bir çıkış yolu bekliyorlardı. Nihayet Allahtan (c.c) hicret izni gelmişti. Yol arkadaşı da Sıddık ünvanını hak kazanmış, dünyada iken cennetle müjdelenen Hz. Ebubekir olmuş. İmanı sıra dağlar gibi. Hz. Peygamberin arkadaşı olduğu Kuranda bildirilen, peygamberin son demlerinde Ona imamlık yapan ve birinci halife şerefini kazanan büyük insan.
Sevr mağarası denince hemen Hz. Ebubekir hatıra gelir. Hicret gecesi Hz. Peygamberi öldürmek için başlarında Ebu Cehil Olan bir komite kurulmuş. Hicret kararını veren Peygamberimiz de onları şaşırtmak için Medine tarafına değil de, ters istikameteki mağaraya gitmişler. Mağarada bütün delikler Hz. Ebubekir tarafından itina ile kapatılmıştı. Aleme getirdiği nuru yaymakla vazifeli peygamberin istirahati için dizlerini de yastık yapmıştı.
Hz. Peygambere inananların sayısı henüz kırk kişi idi. Ordusu, topu, tüfeği, silahı ve koruması da yoktu. Müşrikler iz takip etmiş ve mağaranın kapısına kadar gelmişlerdi. Allah korursa, örümcek hemen ağ örecek, güvercin de yuva yapacak, müşrikler de bu ağ ve yuva seneler önce yapılmış kanaatına varıp geri dönmeye mecbur olacaklardı. İki koruma; örümcek ve güvercin.
Çünkü herşeyin dizgini Allahın elinde, her şeyin anahtarı Onun yanındadır. Onu bulan, Ona dayanan korkulardan kurtulur. Hiçbir şey ona zarar veremez.
Hicret denince Hz.Peygamberden sonra yol arkadaşı Hz. Ebubekir hatıra gelir. Yolda hep telaşlıdır Ebubekir. Acaba Ona bir zarar dokunur mu? Bir şey olur mu? Pervane gibi Resulullahın etrafında dönüyordu. Ona gelecek zarar kendisine gelmesini istiyordu. Cenab-ı Hak Onu teselli ediyordu. Hz. Peygamberin dili ile, ya Ebabekir! Korkma Allah bizimledir müjdesini veriyordu.
Cenab-ı Hakk'ın vadettiği Allah seni insanların zararından koruyacaktır." İnsanlar sana zarar veremezler, hakikatı bütün çıplaklığıyla hicrette görüniyordu.
Onların gittiğini gören ve müşriklere haber vermek için keçilerini bırakıp koşar adımlarla Mekkeye gelen çoban, ne için geldiğini unutmuş. Demek ona unutturulmuş.
Büyük bir mükafat kazanmak için cesur suvari Suraka da Onları görmüş, hamle yapıp vurmak isterken, atının ayakları kumlara saplanmış. Öldürmek istediği Hz. Peygamberden kurtulması için yardım istemiş. Şefkat kahramanı, kendisini öldürmeye gelen Surakaya eman vermiş.
Zor, uzun ve meşakatli, dörtyüz küsür kilometre mesafedeki Medineye birçok vakıa yaşayarak vasıl olmuşlar.
Hz. Peygamberi herşey tanıyor ve biliyordu. Mekkenin sokaklarındaki hayvanlar, ağaçlar ve taşlar, hangisine rastgelse Ona selam veriyorlardı.
Mekke bu manada Harem bölgesi sayılıyor. Cenab-ı Hak burayı mübarek kılmış. Onun için Mekkede ağaç, taş ve topraktan hiçbir şey alınıp başka yerlere götürülemez.
Bizler de taşı, toprağı ve ağacının Peygamberimizi tanıyıp selam verdiği bu mübarek şehirde olmanın heyecanı içinde olmaya çalışıyoruz. Allah o şuuru nasip etsin.