Dünya Bülteni İnternet sitesinde İngiliz gazetesi Independent'ta yayınlanan bir habere atıfla Suudi yönetiminin Mekke'de inşa etmeyi planladığı yüzlerce yeni otele ve dinî mekânların yok olması tehdidine maruz kaldığı bildiriliyor(24 Eylül 2011 Cumartesi). Buna göre:
1. Şimdiye kadar Mekke ve Medine'de 500'e yakın tarihî ve dinî mekânın kaybedildiğini ifade ediliyor.
2. Ülkenin önde gelen mimarlarından ve İslam mimarisi uzmanı Sami Angavi de, planlanan inşaatların "Allah'ın evinin kutsallığına ve Mekke'nin doğasına tamamen aykırı" olduğunu belirterek: "Mekke ve Medine tarihsel olarak neredeyse bitti; artık gökdelenler dışında bir şey göremiyorum" diyor.
3. En fazla endişeyi mucip durum ise, Kâbe etrafında yapılması planlanan genişletme projesi ve bu kapsamda yıkılacak olan dinî öneme sahip mekânlar. Bunlar arasında Peygamber Efendimiz'in doğduğu ev, amcası Hz. Hamza'nın büyüdüğü ev ile Osmanlı ve Abbasi dönemine ait yapılar bulunuyor. Vahhabiler 1920'lerde Mekke'nin yönetimini ele geçirdiğinde Peygamber Efendimiz'in doğduğu evin üstündeki kubbeyi yıkmıştı. Yeni projede ise evin tamamen yıkılmasından endişe ediliyor. Kâbe-i Muazzama'nın etrafındaki Osmanlı ve Abbasi sütunları genişlemenin bir parçası olarak yıkım için planlananlar arasında yer alıyor. Osmanlı Mekke'si artık hızla yok oluyor
4. Uzun yıllar boyunca, bazı Vahhabi din adamları, Medine'de Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in kabirlerinin bulunduğu cami (El Mescid-i Nebevi) üzerinde oturan 15. yüzyıl yapımı yeşil kubbenin yıkılması gerektiğini savunuyor. Suudi Arabistan Baş Müftüsü Abdülaziz El Şeyh tarafından onaylanan 2007 yılına ait bir broşürde "yeşil kubbe yıkılmalı ve Peygamber Mescidindeki üç mezar düzleştirilmeli" ifadesi yer aldı.
5. Peygamber Efendimiz'in ilk Kur'an âyetlerini aldığı Hıra Mağarası'nın bulunduğu Mekke dışındaki Nur Dağı'na gösterilen ilgi de Suudi din adamlarını rahatsız ediyor. Hacıların orada toplanmasını engellemek için dağa çıkılan basamakların yıkılması, hatta dağın tamamen yok edilmesi tartışılıyor.
Vahhabi Suudi yönetiminin dinî mekânları ziyareti "şirk" olarak niteledikleri ve yıkılmasını teşvik ettikleri bilinmektedir
Yapılmak istenen ve şimdiye kadar yapılmış olan bu tasarruflar sadece mezhep taassubuyla izah edilebilecek işlerden değildir. Ondan da daha fazla, bir dar kafalılık söz konusudur.
1400 küsur yıldan bu yana Müslümanlar tarafından yaşatılmış olan bu tarihi mekânlar kimseyi şirke düşürmedi. Kâbe duvarına gömülü Hacerülesved'e (kara taşa) kimse bu günlere kadar put gözüyle bakmadı. Dahası, Hz. Ömer tavaf esnasında bu taşı mesh ederken: "Ey kara taş, sende bir hikmet olmadığını biliyorum, Allahın Resulü böyle yaptığı için ben de böyle yapıyorum" dediği meşhurdur.
Suudi yönetimi bir yandan bu mütevazıdan da öte sade mekânları ve sade simgeleri hoyratça yok etmeye kalkışırken, bir yandan da Kâbe civarına devasa binalar inşa etmekten kaçınmıyor.
Böylece Mekkei Mükerreme'nin ve Medinei Münevvere'nin tarihi dokusu insafsızca, cahilce, hatta hunharca yok edilirken, hiçbir estetik ölçüyle bağdaşmayacak ve o kentlerin topografyasına uygun düşmeyecek binalar bir firavun inadıyla yükseltiliyor.
Suudi yönetiminin fıkıhta ve akıdede şeyhi olan Muhammed bin Abdülvehhab'ın bağlı bulunduğu İmam İbni Teymiyye, şirkten ve puta tapıcılıktan kaçınmak için mezar ziyaretlerini yasaklamıştı. Fakat ne Ravzayımutahhara'yı yıkmak, ne de onun zamanında mevcut bulunan kabirleri yok etmek aklına gelmemişti. Şimdi onun izinden gittiğini söyleyen Vahhabi anlayışına sahip müritleri güya ümmeti puta tapmaktan ve şirkten sıyanet için bütün bir tarihî dokuyu mahvetmek istiyor. Sanki Hz. Ebubekir onlar kadar akıllı değildi, sanki Hz. Ömer'in, Hz. Osman'ın, Hz. Ali'nin bunlar kadar aklı yoktu... Bunlar kadar takva sahibi değillerdi...
Haddini aşan şeyin zıddına döneceği hikmetine burada bir kere daha tanık oluyoruz.
Suudiler bu tarihî mekânları önceki Müslümanlardan tevarüs etti. Bu mekânlar ve emlak onların babasının malı değildir, bütün Müslümanların ortak malıdır. Şimdilik sadece yönetimi veya tasarrufu onlara aittir, mülkiyeti değil. Hele tarihsel değerleri hiç değil...
Yeni Şafak