Arafat vakfesi çok hüzünlü, rikkatli ve bereketli geçti. Dört milyon insan hep beraber el açtı yüce Mevlaya, boyun büktü o yüce divana. Hüngür hüngür ağlayan, affını isteyen, yakınlarına ve bütün müslümanlara dua eden büyük cemaatın içinde bulunmanın huzurunu tarif etmek mümkün değildir.
Arafat günü, gün batımından sonra Müzdelife'ye akan insan seli tekbir, tehlil ve telbiyelerle, dağ, taş, yer ve gök çınlıyordu. Dağ, ova, yollar ve her taraf insan doluydu. Müzdelife'de akşam ve yatsı namazı beraber kılınıyor, Allaha yalvarılıyor. Haccın makbuliyeti, vakfenin kabulü için gözyaşlarıyla kumlar buluşturuluyordu.
Müzdelifeden şeytan taşlama yürüyerek gidiliyor. Biraz zahmet ve yorgunluk ve yol yürüdükten sonra, sembol şeytan taşlanırken, nefis ve şeytanlarını taşlıyordu hacılarımız.
Bayram sabahı üç şeytandan büyüğüne yedi taş atılıyordu. Geçen senelere göre daha rahat ve izdihamın az olduğu bir ibadetin ifa edilmesi hacılarımızı çok rahatlatmıştı. Daha sonra kurbanlar kesildi. Mal ve mülkün Allaha ait olduğunun ifadesiydi kurban.
Tıraş olduktan sonra ihramdan çıkılıyor. Herkes birbiri ile bayramlaşıyor.
Haccın iki şartından Arafat vakfesi yapılmış, sıra Kabeyi tavaf kalmış oluyordu. O görev de çok kalabalık içinde ve birazda zahmetle ifa edilmiş oluyordu.
Safa ve Merve arasında yedi defa gidip gelmek olan saydan yapılmış, heyecan, hareketlilik, koşuşturma, yalvarıp, gözyaşı dökmekten ibaret olan bir hac daha tamamlanmış oldu. Halis insanların hacı hürmetine bütün sıkıntı, keder ve musibetler yok olacak inşallah.
İnsan Allaha sığınacak, her şeyi ondan isteyecek. Bu istekler, mübarek zaman ve mekanlarda olması kabulüne vesiledir. Hac günlerinde, Arafat, Müzdelife, Mina ve Kabede yapılan bu kadar insanların duaları hiç reddedilir mi? Kabul olan dualara nail olmamız yalvarışıyla dünyanın başkenti Mekkeden hepinize selamlar.